Yeryüzündeki pek çok hikâye, toprakta başlar. Minicik bir gelinciğin hikâyesi, mis kokulu bir ıhlamur çiçeğinin, limon ağaçlarının, üzümün, incirin ve zeytinin hikâyesi...
Sıcacık bir Ramazan pidesinin, serin ve ferahlatıcı vişne suyunun, makarnanın, çikolatanın ve tarhana çorbasının hikâyesi...
Yeryüzündeki pek çok hikâye, minicik bir tohumcuğun, toprağın koynunda tatlı tatlı uyuklarken, birden uyandırılmasıyla başlar...
Ama, toprağın bir de kendi hikâyesi vardır...
Biz tüm o öteki hikâyeleri okumaktan, toprağın hikâyesine pek vakit bulamayız. Hatta, “Ayağımızın altındaki toprağın ne hikâyesi olacak, toprak topraktır işte.” diye düşünürüz. Bastığımız yeri çoğu zaman—belki de her zaman—toprak diyerek geçer gideriz...
Ya da en fazla, bağda bahçede gezerken, pek değerli kunduralarımıza bulaştı ve onları kirletti diye, söylenirken varlığını hatırlayıverdiğimiz bir şeydir toprak.
Oysa toprak bir mucizedir ve hiçbir zaman toprak, sadece toprak değildir...
Mucizeler fabrikası
Bir fabrika düşünün, yüzbinlerce farklı renk, şekil ve tatta, milyarlarca şekerleme üretiyor olsun.
Aynı fabrika bir yandan da, en ciddi hastalıklara şifa verecek yüzbinlerce çeşit ilaç da üretsin.
Aynı fabrika, bütün bu işleri yaparken, arada çok acayip lezzetli gazozlar da yapıversin. Hem de onbinlerce çeşit...
O şekerlerin rengarenk, o ilaçların sapasağlam kutuları ve o lezzetli gazozların birbirinden acayip şişeleri de aynı fabrikada, şekerler, ilaçlar ve gazozlarla aynı anda üretiliyor olsun...
Şekerler, ilaçlar, ve şişe şişe gazozlar, aynı fabrikanın aynı tezgahlarında; birbirlerine karışmadan, bulaşmadan, değmeden gece gündüz, sayısız hesapsız üretilsin dursun...
Bir kez bile, şeker kutularından ilaç, ilaç kutularından şeker çıkmasın.
Bir kez bile, gazozlarla şuruplar birbirlerinin şişelerine doldurulmasın...
Böyle bir fabrika olur mu dersiniz? Bana göre olmaz! Çünkü şekerleme üretmek için gerekli malzemeler aletler başka; ilaç üretmek için gerekli olanlar bambaşka; kutu ve şişeleri üretmek için gerekenler ise, çok daha başkadır.
Bütün bu işler için bambaşka işçiler, bambaşka makineler, bambaşka hammaddeler gereklidir...
Ama toprak fabrikasında bundan çok daha imkânsız şeyler olur...
Toprağa bir kiraz çekirdeği düştüğünde, ondan bir kiraz ağacı çıkar.
Aynı toprağa bir elma çekirdeği düştüğünde ise, bir elma ağacı...
Eğer, toprağın kapkaranlık karnına düşen bir mısır tanesi ise, bir süre sonra topraktan minicik başını çıkaran bir mısır filizidir.
Tarlalara avuç avuç buğday taneleri atarsanız, hasat zamanı, iri, altın sarısı, olgun ve dolgun buğday başaklarından bir deniziniz olur...
Toprağa ektiğiniz çiçek miydi?
Ah! O zaman başka!
Karanfil tohumu attıysanız saksılara, vakti geldiğinde mis gibi karanfil kokacak buralar demektir.
Sümbül ektiyseniz, elbette sümbül...
Eğer şu evinizin, köşesindeki miniminnacık bahçenin kara toprağına sokuşturduğunuz fidanlar, gül fidanı ise, baharı zor bekleriz artık! Kim bilir, beyaz mıdır, yoksa kırmızı mıdır o güller? Sabahları ne güzel de gülerler...
Tohumlar değişir, fidanlar değişir, çekirdekler değişir... Ama toprak hep aynı topraktır.
Rabbimizin, ayaklarımızın altına serdiği bu muhteşem fabrikaya, hangi tohum, hangi çekirdek, hangi fidan girse, ihtiyacı olanı bulur ve Allah onun hücrelerine hangi genetik kodları hangi şekilde yazmış ise, öyle büyür serpilir, çiçek olur, ağaç olur, sebze olur...
Bu basit bir iş değildir.
Erik erik gibi yeşildir, kiraz kiraz gibi kırmızı, portakallar, bildiğiniz gibi turuncu...
Soğan, soğan gibi kokarken, gül sizi konusunda asla hayal kırıklığına uğratmaz...
Lahananın yaprağı, maydanozunkiyle aynı tatta olmaz...
O bildiğimiz kara, tatsız, sadece toprak gibi kokan toprak fabrikasında Allah, binlerce renk, binlerce koku, binlerce tat, binlerce şekil için ne gerekiyorsa hepsini yaratmıştır.
Öyle ayağımızın altında serilip sessiz yatışına aldanmayalım; toprak, içinden mucizeler geçen bir fabrikadır...
Kayalardan toprağa giden yol
Yeryüzündeki kayalar, rüzgârın, suyun, sıcağın ve soğuğun tesiriyle zaman içinde parçalanır ve kırılır. Sonra o kırılan parçaların başına da aynı şey gelir; ve bu böyle sürüp gider. Ta ki, koca koca kayalar un ufak olana dek...
Toprak bu un ufak edilmiş kayalardan yaratılır. Fakat, kayaları öğütüp içine biraz su katarak toprak elde edemezsiniz. Çünkü bereketli bir toprak için daha fazlasına ihtiyacınız vardır.
Bir avuç toprağın içinde aklınıza hayalinize gelmeyecek kadar çok şey vardır. İri bir solucan, bir iki tane iri kabuklu böcek, çok sayıda karınca, rahatlıkla o bir avuç toprağın içinde yaşıyor olabilir.
Ama toprakta yaşayan canlılar bunlarla sınırlı değildir. Bunlar, sadece gözümüzün gördüğü kadarıdır.
Toprak için, “Neredeyse capcanlı!” dedirten şey görünmeyecek kadar küçük olanlardır. Çünkü, 30 gram kadar toprakta 30 milyon ile 1,5 milyar arasında bakteri ve bir o kadar da mantar yaşar.
Yaşayan canlıların yanında bir de ölmüş ve parçalanarak toprağa karışmış, karıncalar, yapraklar, tırtıllar, kırkayaklar, toprak bitleri.. gibi sayısız canlının ötesi berisi toprağı toprak yapan formülün vazgeçilmez parçalarıdır.
Bu yüzden 1 cm kalınlığında bir toprak tabakasının oluşması 150 ile 300 yıl arasında bir zaman alır. Fakat 1 cm’lik topraktan tarla olmaz. Bunun için en az 60 cm kalınlığında toprağa ihtiyacınız vardır. Bu toprağın da, gerçekten bereketli bir toprak olması için geçmesi gereken zaman 20 bin yıl kadarcıktır!
Azıcık da olsa toprağınız varsa, bunun kıymetini iyi bilin ha! Sahip olduğunuz şey, yeryüzü üzerinde yaratılmış en önemli nimetlerden biridir çünkü..
Toprak, içinde mucizeler yaratılan olağanüstü bir fabrika gibi, yeryüzüne serilmiş... Onu, ayakkabılarımızın altına yapışmadan önce de mutlaka fark etmeli ve bu büyük mucize için Allah’a şükretmeliyiz...
“Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.” (Yasin Suresi, 35)
…
NEMLİ TOPRAK
Toprağın altı, özellikle nemli toprağın altı, yerin üstünden geri kalmayacak bir zenginlikle hayatın kaynadığı bir ortamdır. Hatta kışın çetin şartları altında, yer üstünde bir hayat belirtisi görülmezken, kar tabakası altında donmaktan korunmuş ve nemli kalması temin edilmiş olan toprakta, göze görünen ve görünmeyen sayısız canlı türleri ile hayat yine devam eder. Bu hummâlı faaliyetler sayesindedir ki, bahar geldiğinde yeryüzü dirilir ve tekrar eski canlılığına kavuşur.
(Kaynak: Ümit Şimşek, Kur’an-ı Kerîm ve Açıklamalı Meali, Tâhâ Suresi 6. ayetin açıklaması.)