Dünya bizim için yaratıldığı halde, yine de elem çekiyoruz. Demek ki burası zevk ve sefa, rahat ve mükâfat yeri değildir.
Bu dünyadan herkesin dert yanması, insanların yanılarak mutluluğu dünyada aramalarından ileri geliyor. Bir insan kavak ağaçlarının bahçesinde yüz sene dolaşsa, bir tane dahi Hindistan cevizi bulamaz. Çünkü onun mekânı başka diyardadır.
Bir ördek yumurtasını, samanlıkta kuluçkaya yatan bir tavuğun altına koysanız, dünyaya gelen o ördek yavrusu hemen su aramaya başlayacaktır. O yavrunun deryayı samanlıkta bulamayacağı muhakkaktır. Yardım edilmediği takdirde bu ördek yavrusu, samanlıkta gördüğü kirli bir su birikintisini derya zannedecek ve onunla kendini avutmaya çalışacaktır.
Örnekteki yavru gibi, bu dünyadan dert yanan insanlar da, ebedî saadeti bu geçici dünyada aramaktadırlar. Cenâb-ı Hak, insanlara peygamberler (aleyhimüsselam) ve kitaplar göndererek gerçek mutluluğun ahirette ve Cennette olduğunu ve oraya kavuşmanın yollarını beyan buyurmuştur. Ebedi mutluluğun tek yolu, Hz. Muhammed'e ve Kur'an'a tâbi olmaktır.
Bu yoldan gitmeyen ve dünyanın bir sınanma yeri ya da öğrenme mekânı olduğunu anlamayan kimseler, gayrimeşru lezzet ve zevklerle kendilerini avutup tatmin etmeye çalışmakta, böylece hem dünyada divane olmakta ve hem de ahiretteki ebedî saadetini kaybetmektedirler.