TR EN

Dil Seçin

Ara

Temmuz 2024

post-title

Temmuz 2024, 571

“İlim kendini bilmektir.” der Yunus Emre, atasözümüz de vardır “Kendini bilen Rabbini bilir.” diye. Biz de ona nazire yapalım, “Rabbini bilen haddini bilir.”

Bunu daha geniş anlamıyla düşünebiliriz: Rabbini bilen haddini, sınırını, ihtiyacını bilir, zaafını, kuvvetini, hayatını, hedefini, insanı insan yapan ve insanlıktan çıkaran şeyleri bilir… Çünkü Rabbini bilen kalbini de bilir. “Kalbin, akıl üstü bir idraki vardır.” Bunun için akıl ile tasdik yetmez; iman, kalp ile tasdikle olur.

Bütün duyguların merkezi olan kalp, bir anlamda insanı insan yapan ana duygusudur. Kalp mühürlendi mi ya da ölüp de kendi hayrına ve şerrine olacak şeyleri hissedemez oldu mu, insan, insan olmanın anlamını ve değerini de yitirir.

Kur’an medeniyeti ile Batı kültürünün hâkim anlayışını kıyaslayan şu satırlar, bunun sebebini net olarak görmemize de imkan veriyor. Bediüzzaman Hazretlerinin tespitlerini şöyle özetleyebiliriz: 

Batı kültürünün, dayanak noktası ‘kuvvet’tir, yani kuvvetli olan haklıdır anlayışındadır; ‘hedefi menfaat’tir; hayatı ‘mücadele’ olarak görür; toplumu bağlayan bağ, ‘ırk bağı’dır, kendinden olmayanı düşman görür; Batı kültürünün insana hayatının amacı olarak telkini, ‘nefsinin heveslerini tatmin etmesi’dir ve bunun için de ‘ihtiyaçlarını sürekli artırmaya’ çalışır.

Bir de bunların hayata yansımaları vardır: ‘Kuvvet’, gasp edicidir, başkasının hakkına musallat olur; ‘menfaat’, zaten kısıtlı olan imkanlar üzerinde boğuşmayı sonuç verir; ‘mücadele’nin özelliği de çarpışmak ve yok etmektir; ‘ırkçılık’ da başka ırkları ezerek, yok ederek beslendiği için zulümleri doğurur.

İşte Batı kültürünün hâkim anlayışı böyledir, bunun insana ve topluma mutluluk ve huzur getirmesi mümkün müdür?

Bediüzzaman Hazretleri, bir de Kur'an medeniyetiyle ilgili özetle şu tespitleri yapar: 

Hikmet-i Kur'an, ‘kuvvet’i değil ‘hakk’ı dayanak noktası yapar, yani haklı olan güçlüdür; insana hayat amacı olarak ‘menfaat’i değil, ‘fazilet ve Allah’ın rızasını kazanmayı’ verir; hayatta ‘mücadele’yi değil, ‘yardımlaşma’yı esas yapar; toplumu ırkçılık yerine, din, sosyal grup ve vatan bağlarıyla birbirine bağlar; insan üzerinde nefsinin hâkimiyetini engelleyip, insanın ruhunu yüce manalara yönlendirir, insanın anlam arayışına cevap verir ve insanî olgunluklara teşvik ederek insanı insan yapar.

Kur'an medeniyetinin insana ve topluma önerisi ve daveti böyledir.

Bu ikisini kıyaslayınca birbirine ne kadar zıt olduğu ve birinde yaşatmanın değil öldürmenin hesabı yapılırken, birinde hayatın, yaşatmanın ve insanın yüceltildiği ve korunduğu ortadadır.

Tüm dertlerimizin devası İslamiyet’i her alanda yaşamamızda… Rabbimiz kendimizi bilmeyi ve bulmayı nasip etsin…

Bu sayımızın hazırlığında emeği ve katkısı olan tüm yazarlarımıza ve abone olarak destek olan tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Rabbimiz de sizlerden razı olsun. 

Gayret, çalışmak, sefer bizim; zafer Allah’ındır…

 

— Editör

Dergideki Yazılar