TR EN

Dil Seçin

Ara

Gazze’den İslam’a Yolculuk

Gazze’den İslam’a Yolculuk

Gazze… Aylardır kanayan yara… Bombalamalar, sivil halkın maruz kaldığı ölümler, yerini yurdunu mecburen terk edişler, perişanlık, açlık, susuzluk… 

İnsanlık dışı saldırıların ve katliamların önüne geçilemedi bir türlü. İnsanlığın demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi “medeni dünyanın” dayandığını ileri sürdüğü temel değerlerin(!) gerçekte bir karşılığının olmadığını çok acı bir tecrübe ile öğrendiği bir süreç bu.

Uluslar arası toplum, devletler düzeyinde harekete geçerek müdahalede bulunmaktan imtina etmekte. Hayata tutunmaya çalışan Gazze halkına gıda, tıbbi malzeme ulaştırmaya çalışan ülkelerin çabaları da ya yetersiz kalıyor ya da engelleniyor…

Bir yandan da dünyanın dört bir yanından olaya seyirci kalmayan ve tepkisini ortaya koyan sivil hareketlere şahit oluyoruz… Üniversitelerde, konser alanlarında, spor sahalarında hatta sosyal medya platformlarında… İşgale, zulme, haksızlığa karşı yükselen itirazlar, protestolar, boykot çağrıları ve Gazze özelinde Filistin’e destek eylemleri… 

Ve, tüm bunlar olurken İslam’ı merak edip okuma ve araştırmaları sonrasında Müslüman olmaya karar veren, bunu kamuoyu ile paylaşan insanların hikâyeleri düşüyor gündeme. 

Harvard Üniversitesi’nde profesör olan Henry Larson, Kaliforniya Üniversitesi’nde tanınmış profesör Henry Klassen, Amerikalı rapçi Jonathan H. Smith ve eski İspanyol futbolcu Jose Ignacio Peleterio bunlar arasında dikkat çeken isimler. Eşi ile birlikte Ramazan ayının ilk gününde Müslüman olan Amerikalı aktivist yazar Shaun King, bu kararı almada Gazze’de gördükleri, son altı aydaki acı ve travmanın etkili olduğunu, “Şu anda gezegenin en tehlikeli, travmatik yerinde insanların bazen molozlardan ve ailelerinin kalıntılarından başka hiçbir şeye bakamadıklarını ve hala hayatta anlam ve amaç görebildiklerini görmek beni çok etkiledi.” sözleriyle ifade ediyor. İçinde bulundukları olağanüstü şartlar altında dahi Gazzeli Müslümanların inançları ve İslam’a olan bağlılıklarını görmenin sadece kendisinin değil aynı zamanda dünya çapında milyonlarca insanın da kalbini açtığını söylüyor. 

7 Ekim’den sonra Gazze’de yaşananlar üzerinden bazı sosyal medya platformlarının bir sorgulama, araştırma, paylaşım ve öğrenme zemini haline gelmeleri de söz konusu. 

Video paylaşımlarında Gazzeli Müslümanların başlarına gelenler karşısında sergiledikleri tutum ve tepkiler, özellikle yıkıntılar içinde evlatlarının cansız bedenleri kucaklarında sessizce gözyaşı döken ve büyük bir sabır ve teslimiyetle “elhamdülillah” diyen annelerin gösterdiği direnç, Batı’daki gençlerde İslam’a olan merakı tetikliyor. İslam’ın hayat, ölüm ve acıya ilişkin varoluşsal sorulara verdiği cevapları, anlam ve amaçlılığa dair ne söylediğini öğrenmek istiyorlar. Bu şekilde başlayan öğrenme yolculuğu önemli bir zihniyet değişikliğine yol açıyor ve bazılarını hayati kararlar alma noktasına getiriyor. Pek çok kişi artık bakış açılarını yeniden değerlendiriyor ve her fırsatta İslam’ı kötüleyen, sürekli Müslümanlar aleyhine yayın yapan ana akım medya tarafından aldatıldıklarını kabul ediyor. Nitekim Müslüman bir adamla evli olan ve kendisini Hıristiyan olarak tanımlayan 25 yaşındaki Abbey Hafız adlı Amerikalı sosyal medya fenomeni Gazzeli Müslümanların yaşadıklarına dair videoları izledikten sonra “Bu kitabı okumam ve onların inançlarında bu kadar kararlı olabilmeleri için neye inandıklarını görmem gerekiyor.” diyerek Kur’an okumaya başladığını ifade ediyor paylaşımlarında.

Gazze’deki direniş ve direnç, Batı’da kitlesel İslam’a geçiş eğilimine ilham veren önemli bir faktör şüphesiz. Bunun yanı sıra aynı süreçle ilgili dikkat çeken bir kavramsallaştırma çıkıyor karşımıza. Erciyes Üniversitesi Temel İslami Bilimler bölümünde doktora öğrencisi olan Sıddık Oyelami’nin, Gazze’de yaşananlar ve sonrasında insanların İslam’a artan ilgisi ve din değiştirme kararlarını değerlendirirken, söz konusu sürecin önemli faktörlerinden birinin “Hz. Peygamber’in amcası Hz. Hamza’nın yaptığına benzer şekilde, mazlum Müslümanlarla dayanışma içinde İslam’ın kabulü ifade eden “Hamza Sendromu” olarak adlandırdığı şey olduğunu” ifade ediyor. 

Peygamber Efendimiz’in hem amcası hem de süt kardeşi olan Hz. Hamza’nın İslam dinini kabul edip Müslüman saflarına geçtiğini ilan ettiği olayı İslam tarihinden biliyoruz. Aynı zamanda “Çağrı” filminin hafızalara kazınan ilgili sahnesi geliyor akla. Cesareti ile meşhur, “Esedullah” (Allah’ın Aslanı) lakabı ile anılan, kimden olursa olsun nereden gelirse gelsin haksızlığa asla tahammül göstermeyen, güçlü karakteri ile çevresinde saygınlık kazanmış bir kahraman Hz. Hamza… İslam tebliğinin yapıldığı ilk zamanlarda tarafsız kalmayı ve uzaktan izlemeyi tercih eden Hz. Hamza, aslan avından döndüğü bir gün, Ebu Cehil ve kışkırttığı kalabalığın Allah Rasulü’ne (sav) ve arkadaşlarına eziyet ettiği haberini alınca evine gitmeden Kâbe’ye yönelir. Yedikleri darbelerle yüzü gözü kan içinde kalan Müslümanları görünce de elindeki ok ve yayı Ebu Cehil’in kafasına indirir. “Kalk ayağa. Cesaretin varsa vur!” der… Kalabalığa dönerek “Ben de yeğenimin inancını paylaşıyorum! O’nun dediklerini diyorum!”… “Dövüşmek isteyen benimle dövüşsün!”… O’nun cesaret ve kararlılığı karşısında kimse bir şey diyemez ve kalabalık dağılır. İslam’la ilgili söylediklerinin bir anlık öfke ile olduğu düşünülür ama Hz. Hamza’nın kararı kesindir. Nitekim çok geçmeden bunu ilan ederek tereddütleri giderir… O’nun gibi güçlü bir şahsiyetin kendi saflarına geçmesi Müslümanlar için büyük sevinç ve moral kaynağı olmuştur. 

Bugün Gazzeliler’in uğradıkları zulüm ve haksızlıklar karşısında sessiz kalmayan, tepkisini ortaya koyanlar var dünyanın dört bir yanında... Hz. Hamza’nın tavrını ve hatırasını günümüze taşıyanlar… Bir yandan Filistin için özgürlük mücadelesi veriyorlar. Bir yandan da bu vesile ile başlayan sorgulama ve araştırmalar neticesinde hak din İslam ile şereflendikleri haberlerini, başka bir deyişle kendi özgürleşme hikâyelerini paylaşıyorlar kamuoyu ile. Haktan ve mazlumdan yana olan vicdan sahiplerinin hangi çağda olursa olsun aynı ruhu taşıdığı dersini alıyoruz bir kez daha. 

Yaraların sarılmasında kullanılan ve hafif seyrek dokunmuş yapısı ile yarayı koruyup iyileşmeyi kolaylaştıran bezi hep “gazlı bez” diye bildik. Oysa aslı “Gazze bezi” imiş. Adını çok eski zamanlarda bu bezin üretim ve ticaret merkezi olan Gazze’den almakta imiş. 

Gazze… Aylardır kanayan yara… Bu yarayı sarma çabaları çok az ya da yetersiz… Madalyonun bir de diğer yüzü var: 21. yüzyıl dünyasında Gazze’de olup bitenlere şahitlik… Anlamlı ve amaçlı bir hayat arayışı, veya haksızlığa tepki adına başlayan sorgulamalar araştırmalar… Ardından gelen ihtida haberleri… Hakikate teslimiyet… Gazze kendi yaraları sarılmamasına rağmen farklı coğrafyalarda insanların manevi yaralarını sarmaya ve iyileştirmeye devam ediyor vesselam.

 

 

Kaynaklar: 

1. https://www.idrakpost.com/en/d/216/gaza-and-the-rising-trend-of-reversion-should-muslims-be-concerned

2. https://www.trtworld.com/magazine/western-youth-turn-to-islam-inspired-by-palestinians-faith-in-god-17452581

3. https://www.trtworld.com/us-and-canada/gaza-people-inspired-us-activist-shaun-king-and-his-wife-to-embrace-islam-17310711