TR EN

Dil Seçin

Ara

Ocak 2008

post-title

Ocak 2008, 373

Sevgili dostlarımız,

Geçen ay idrak ettiğimiz Kurban Bayramı’nın ertesinde Ocak sayısıyla karşınızdayız. Bu sayıda geçenlerde üzerinde pek fazla durulmayan, Kınalı ile Zarife haberi (Türkiye’nin ilk klonlanmış kuzuları), dergide çalışan arkadaşlar olarak dikkatimizi fazlasıyla çekti. Genetik biliminin Mendel’den sonra geldiği nokta hakikaten dudak uçuklatıcı. Tüp bebek, kopyalama, kök hücre derken yeni çağa galiba “biyoloji çağı” diyeceğiz. Bu çağın elbette birtakım fırsatları insanın önüne koyduğu inkâr edilemez bir gerçek. Ama her fırsatın aynı zamanda bir risk anlamına geldiğini de hesaba katmak zorundayız. Hele de, bilimin son derece ticarileştiği çağımızda, bu risklerin boyutları da alabildiğine genişlemiş durumda.

İşin bir de imanî ve dinî yönü var. Ana akım medyada yer alan haberlere kulak kesildiğinde insan genetik bilimiyle birlikte ‘yaratılışa’ (haşa!) ortak olunmaya başlandığı zehabına kapılıyor. Bu yönüyle tıbbî gelişmeler, tarihin her devrinde Yüce Yaratıcı’ya karşı şuursuz bir meydan okumaya dönüşme eğilimi taşımıştır zaten. Bu gibi dönemlerde ateizm, kendisinde bir güç bularak dine ve imana saldırmayı kendisine bir görev addeder. Bu olumsuz tabloya yol açılmamasının yolu, tıbbî gelişmelere paralel olarak işin imanî yönü ve genel olarak ahlâkî boyutlarının eşzamanlı olarak ortaya konulmasından geçer. Ancak bu sayede, boğanın boynuzları kontrol altında tutulur. Biyolojik Tehlike ve Ahlâk sayısıyla yapmaya çalıştığımız bir anlamda böyle bir şey.

Elbette, burada şu noktaya dikkat etmemiz gerekiyor. İslâm insan sağlığı ve tedavi amacını güden ve bu konuda haddi aşmayan her bilimsel çabayı teşvik eder. Bugün birtakım hastalıklar tamamen genlerle ilgilidir ve bu hastalıklara duçar olmuş insanlar tıptan sevindirici bir haber duymak için kulaklarını kabartmış beklemektedirler. Bu acıları ve ıztırapları yok saymak ve “Sen de kaderine razı ol!” demek, imanî hassasiyete de insanî duyarlılığa da sığmaz. O sebeple toptancı bir hayır cevabı, bir Müslüman tavrı olmamalıdır.

Bizim burada itiraz edeceğimiz husus, genetik çalışmalarında yaratılış ve fıtratın göz ardı edilerek haddin aşılmasıdır. Örneğin, bazı zengin insanlara stepne olsun diye klon fabrikaları kurulmasının düşünülmesi bile tüylerimizi diken diken eder, etmelidir de. Veya aile mefhumunun önemsiz bir şeymiş gibi üzerinde oynanması, bizim kırmızı çizgimizdir. Buna bir Müslüman, müsamahayla bakamaz.

Meselenin diğer boyutlarını artık dergide sizler için hazırladığımız yazılara bırakıyoruz. Ama şunu ifade edelim ki, Biyolojik Tehlike ve Ahlâk sayısını hazırlamak mevcut şartlar içinde bizler için bir zorunluluk halini almıştı. Umarız, bu işin altından hakkını vererek kalkmışızdır. Takdir siz değerli okuyucularımızın.

Gelecek ay buluşmak dileğiyle.

Dergideki Yazılar