TR EN

Dil Seçin

Ara

Kâinattan Haberler

“Kâinat tam manasıyla dinî bir meseledir.

Çünkü, hiçbir zerresi yok ki,

hakkında hüküm verirken

bilimsel bilginin ötesine geçmemiş olalım.”

— W. Mc. Daugal

 

 

 

Zürafalarda Kan Basıncı

Kalp atışlarınızda çıkan sesi, kalp kapakçıklarınızın çıkardığını biliyor muydunuz? Bu kapakçıklar kalbin kapıları gibidir. Pompalanan kanın her geçişinden sonra hızla kapanırlar. Bir yetişkinin kalbi dakikada yaklaşık 70 kez; bir çocuğunki ise 80-100 kez atar.

Zürafalara gelince, zürafaların kalpleri, uzun boyunları nedeniyle beyinlerine kan pompalayabilmek için, bizimkinden çok daha yüksek basınç uygulayacak şekilde yaratılmıştır. Bu yaklaşık 260 mmHg’dır. Eğer bu yüksek basınç olmasaydı, zürafaların beyinlerine kan ulaşamaz ve hayatları son bulurdu.

Gelgelelim, zürafaların kalp çalışmasındaki hassas denge, bu kadarla sınırlı değil. Zürafalar yiyeceklerine uzanmak için genellikle ağaçların yapraklarını seçerler. Ama su içmek istediklerinde mecburen aşağıya eğilmek zorundadırlar. İşte tam bu noktada, zürafaların kan basıncı, bu defa, bu hayvanlar için olumsuz bir rol oynamaya başlar. Çünkü yüksek kan basıncı, beyin kanaması anlamına gelir. Ve bu da ölüm demektir. Peki zürafalar su içmek için boyunlarını aşağıya eğdiklerinde neden beyin kanamasından ölmezler?

Rabbimizin rahmet tecellisini, bu noktada da görmekteyiz. Zürafaların beyin kanaması riski, boyunlarında yaratılan mükemmel bir sistem sayesinde ortadan kaldırılmıştır. Yere eğildiklerinde boyun damarlarında bulunan kapakçıklar kapanarak, beyne aşırı kan gitmesini engeller.

 

 

Kur’an Genetiğe Yol Gösteriyor

Kur'ân-ı Ker'im’de insanın normalin dışında doğabileceğine işaret ettiği düşünülebilecek bazı sıradışı olaylara yer verilir. En başta, bir erkeğin spermi ve bir kadının yumurtası olmadan yaratılan Hz. Adem; sonra, kadın yumurtası olmadan yaratılan Hz. Havva annemiz; ya da bir erkeğin spermi olmadan yaratılan Hz. İsa; veya yaşlandıkları için sperm ve yumurtadan mahrum bulunan yaşlı bir çiftin çocuğu olan Hz. Yahya…

Elbette kendisi yaratılmış olan insanın, bir şey yaratmaya ne ilmi ne kudreti yeter. Ama Allah’ın yarattığı üzerinde yine O’nun ilmine tabi olarak insanoğlu, bazı değişiklikler yapabilir. Nitekim, genetik bilimi son yıllarda hızlı adımlarla bu alanda önemli mesafeler almıştır. Elbette, bu gelişmelerin pek çok ahlâkî ve dinî sorunu da beraberinde getirdiği ortada. Ama yine de, bu gelişmelerin tümünün bir elin tersiyle bir kenara atılması da doğru olmayabilir. Zira, az önce zikrettiğimiz Kur’an-ı Kerîm’de yer alan doğumların (bazılarının), en azından bir ufuk sunma açısından, insanoğluna bu alanda karşılaşılan tıbbi sorunlara tedavi yolunu açma yönünde bir işaret sunmadığını kim iddia edebilir? Söz gelimi, çocuk sahibi olmak isteyen yaşlı bir çifte, neden Hz. Yahya bir ideal örneklik teşkil ediyor olmasın?

 

 

Kulaklarınız mı Çınlıyor?

Dış ortam sessizken, kafa içerisinde ses duyulmasına kulak çınlaması denir. Bazı zamanlar ıslık, rüzgâr sesi, tıklama veya nabız atması şeklinde de duyulabilir. Tek kulakta veya her iki kulakta da olabilir. Ses, kulağın içinden veya dışarıdan geliyormuş gibi tarif edilir. Bazı hastalıklarda işitme azlığıyla birlikte ortaya çıkarken, hiçbir işitme sorunu yokken de görülebilmektedir.

Sık rastlanan bir sağlık sorunu olan kulak çınlaması, hemen herkesin hayatının bir döneminde hafif ve kısa süreli yaşanır. Gerçek anlamda kulak çınlaması da her üç kişiden birinde görülür. Bunların %10’unda, tedavi gerektiren uzun süreli şikâyetlere rastlanmaktadır. Kulak çınlaması, bir hastalık değil, tıpkı ateş veya baş ağrısı gibi bir başka hastalığa eşlik eden bir şikâyettir. Psikolojik sorunlar da kulak çınlamasına yol açabilir. Genellikle nedeni bilinemeyen kulak çınlamasında tedavi ancak çınlamaya yol açan faktör belirlendiğinde başarıyla gerçekleştirilir.

Kulak çınlamasına neden olabilecek bazı faktörler şunlardır: kafaya alınan darbeler, kansızlık, yüksek tansiyon, stres, gürültüye maruz kalmak, yüksek dozda aspirin alımı, kulak kirleri ve bazı tümörler.

 

 

Bitkilerin Esrarı

Toprağı, toplam uzunluğu kilometreleri bulan bir kök ağı ile kucaklayan, bazen 100 metreyi aşan gövdeleriyle âdeta semâyı omuzlarına alan ağaçlarda nice esrarengiz olaylar cereyan ediyor. Kökler toprakla devamlı bir alışveriş içinde. Yapraklarda dünyanın en büyük kimyevî işlemi, fotosentez, sessiz sedasız gerçekleştiriliyor. Bizim henüz erişemediğimiz bir sistem ile, metrelerce yükseklerden toprağın derinliklerine uzanan yoğun bir nakil faaliyeti düzen içinde sürüp gidiyor. Yeryüzünde hayat, bitkilerin üstün yaratılışları ve akıl almaz işleyişleri sayesinde devam edebiliyor.

Tüm bu olup bitenler, bitkiler âleminde gözüken bir İlim ve Kudret tecellisinden başka nedir? Ve tüm bunlar, üzerinde düşünülmesi gereken şeyler değil midir?

 

 

Elmadaki Hassas Ölçü

Elmanın içindeki vitamin insanın günlük ihtiyacı kadardır. Bir elma mümkün olsa da çıkıp “Ben insan için yaratılmadım” dese, karşısına akıllı bir elma çıkar ve “Yalan söylüyorsun,” der. “İçinde şu kadar C vitamini var, şu kadar +2 değerli demir var. Bunlar bir insanın günlük ihtiyacıdır.” Çünkü Yaratıcı, insanın kompüter programını bilmektedir; elmayı da ona göre programlamıştır. İşte kâinattaki harika sanatın en hassas noktası budur. Size verdiği C vitaminini çürütmemek için +2 değerli demir koymuştur. Eğer elmanın içerisinde +2 değerli demir olmasa C vitamini bir müddet sonra bozulacaktır, zira fevkalâde dayanıksız bir maddedir.