TR EN

Dil Seçin

Ara

Kâinattan Haberler

Bebeklerde Yedek Damar

Yeni doğan bebeklerin kanındaki yüksek oksijen oranının damarlarda daraltıcı tesirlere yol açmasının önemli hikmetleri vardır. Doğumdan önce bebek, akciğerleriyle nefes almadığından oksijenlenmek üzere bu organlara çok fazla kan gitmesinin bir faydası yoktur. Ve bundan dolayı, akciğerlere ancak beslenmelerine yetecek kadar kan sevk edilir. Dolayısıyla kalpten akciğer atardamarına pompalanan kan, akciğerlere gönderilmediği için doğumdan hemen sonra kapanacak olan yedek bir damarla ana atardamara, yani aorta geçer. Doğumdan sonra kapanan ve tamamen kaybolan bu damar, bebekte temiz kan ile kirli kanın karışmasına sebep olur. Ancak bu durum bebekte bir problem oluşturmaz. Çünkü bu karışık kan, doğrudan plasentaya gönderilerek temizlenmektedir. Ancak doğumdan sonra bu damar bebeğin ilk nefes almasıyla birlikte tamamen kapanır. Doğumdan önce oksijeni az olan kanı taşıyan damar, ilk nefesle birlikte yüksek oksijenli kanla tanışır. Yüksek oksijen miktarı, bu damarın tamamen kapanmasına ve yok olmasına sebep olur.

 

 

HAYVANLARLA İLGİLİ İLGİNÇ GERÇEKLER:

• Mavi balina dünyadaki en büyük hayvandır. Mavi balinanın kalbi bir araba büyüklüğünde, dili ise bir fil uzunluğundadır.

• Sadece tavşan ve papağan kafasını çevirmeden arkasını dönebilir.

• Zebra siyah çizgileri olan beyaz bir hayvandır.

• Su aygırı insandan daha hızlı koşabilir.

• Dünyadaki hayvanların % 80’i böceklerdir.

• Kanguru, kuyruğu yere değmediği zaman zıplayamaz.

• Bir arslanın kükremesi, yaklaşık 7,5 km uzaktan duyulabilir.

• Yunuslar saatte 60 km hızla yüzebilirler.

• Yarasa uçabilen tek memeli hayvandır.

 

 

Arı Gibi Çalışmak Sözünün Kanıtı

Baharın gelmesiyle birlikte havalar ısınmaya başlarken, açan çiçekler arıların akınına uğruyor. Uzmanlara göre arılar, bir çiçeğin nektarının daha önce başka arılarca tüketildiğini konar konmaz anlıyor ve hemen çiçeği terk ediyor. Bu sayede hem vakit hem de enerji kaybından kurtuluyor.

Arıların bir dakikada 10 çiçeğe konduğunu belirten uzmanlara göre, “Arılar kovanından 10 dakika dışarıda kalır ve esaslı gözlemlerle tespit edildiğine göre günde 40 uçuş yapar. Böylece güneşin doğuşundan batışına kadar 4 bin çiçeğin öz suyunu emer. Bu da 40 dakikada, yani 5-6 saatlik bir iş günü demektir. Arı yalnız güneş ışığında çiçeği emer. Bir çiçekte ortalama 2/10 miligram balözü bulunduğu bilinmektedir. Böylece arı günde 4 bin kaynaktan 800 miligram bal özü alır.”

Bu da arı çapında bir canlı için hiç de yabana atılamayacak bir çalışma demektir.

 

 

Kendi Kendini Temizleyen Bitki: Nilüfer

Lotus bitkisi (Nilüfer), çamurlu ve kirli ortamlarda yetişir. Buna rağmen bitkinin yaprakları sürekli temizdir. Çünkü bitki, üzerine en ufak bir toz zerresi geldiğinde hemen yapraklarını sallar ve toz taneciklerini belli noktalara doğru iter. Yaprağın üzerine düşen yağmur damlaları da bu noktalara doğru yönlendirilir ve buradaki tozları süpürmesi sağlanır.

Bitkiye bu özelliği kazandıran, pürüzlü yüzeyidir. Çivi yatağı gibi minik noktalar bulunan bu yüzeyde kirler ancak zayıf biçimde tutunur. O dahi, bir damla suyu görünce yapraklardan aşağı düşer.

Lotus bitkisinin bu özelliği, yeni bir bina yüzeyinin tasarımı için araştırmacılara ufuk açmıştır. Bunun üzerine araştırmacılar Lotusun yaprağı gibi, yağmur sularını kullanarak üzerindeki kiri temizleyen bina yüzeyleri üzerinde çalışmaya başlamışlardır.

 

 

Dilimizin Tat Haritası Değişti!

Lise ders kitaplarında çizilen dilin tat alma haritasının yanlış olduğu bulundu. Artık dilimiz tat alma bölgelerine göre sınırlandırılmıyor.

Eskiden bilinen gerçeğe göre, dilin uç kısmı tatlıyı; yan kısımları ekşi ve tuzluyu; arka kısmı ise acıyı algılıyordu. Ancak yapılan son araştırmalarda, bilim adamları reseptörler hakkında daha fazla bilgiye sahip olurken, haritanın yanlış olduğunu buldular.

Araştırmada en fazla 5 temel tat olduğu bulundu. Bunlar; tatlı, ekşi, tuzlu, acı ve son araştırmada ortaya çıkarılan “umami.” Japoncada “lezzetli” anlamına gelen bu tat, mono sodyum glutamat (besinlerde tatlandırıcı olarak kullanılan madde) içeren miso (geleneksel Japon yemeği), soya sosu ve diğer Asya yemeklerinde bulunuyor. Bilim adamları aynı şekilde diğer tatlar için de reseptörler bulunduğu konusunda şüpheleniyorlar.

2006 yılında Nature dergisinde yayınlanan çalışmada, bir grup bilim adamı farklı hücrelerde temel tat reseptörleri buldular. Bu hücrelerin belirli bir yerde durmadığını ve dilin her yerine yayıldığını söylediler. Diğer çalışmalar ise, dilin bazı bölümlerinin belirli tatlara karşı daha hassas olduğunu ve hatta erkeklerde ve kadınlarda ekşi, tuzlu ve acı tatları algılamada farklılıklar olabildiğini gösteriyor.

 

 

Karıncalar Konuşuyor

Britanya gazetelerinde yer alan habere göre, yuvaların içine minyatür mikrofon ve hoparlör yerleştiren araştırmacılar, kraliçe karıncanın işçi karıncalara yönelik sesini kaydedip tekrar çaldı. Ses çalındığında işçi karıncalar antenleri havada ve çeneleri açık, saatlerce hareketsiz ve hazırolda beklediler. Buradaki en önemli keşif, değişik seslerin karınca kolonisinde değişik tepkilere sebep olduğunun anlaşılmasıdır. Zira, bu durum karıncalar arasında bir iletişim ve konuşmanın gerçekleştiğine işaret ediyor.

Böylece binlerce yıl sonra bilim dünyası, karıncaların iletişimde bulunduğu gerçeğine yakınlaşıyor. Ne tuhaf, Hz. Süleyman bırakın karıncalar arasındaki iletişimi, kendisi onlarla iletişim kurabiliyordu. Yani, Kur’an-ı Kerim’de karıncaların konuştuğuna dair bilgi, 1400 yıl öncesinden yer alan bir bilgi iken, bilim adamları olan biteni daha yeni yeni anlıyor.