TR EN

Dil Seçin

Ara

Kâinattan Haberler

Mantarlar Neden Yeşil Değildir?

Bitkiler, beslenip büyüyebilmek için topraktan su ile mineral tuzlarını, havadan da karbondioksiti alıp birleştirerek nişasta yaparlar, işte bitkilere yeşil rengi veren bu maddeye klorofil, oluşan değişime ise fotosentez denir. Bazı bitkiler vardır ki, klorofil istemediklerinden karanlıkta büyüyebilirler. Örneğin, fongüs (bir tür mantar), mağaralarda bile yetişebilir, yer mantarı ise yeraltında büyür. Klorofil üretmedikleri için yeşil olmayan bu bitkiler, başka bitkilerin organik maddeleri ile beslenirler, işte mantarın ölü ağaçların kabuk ve köklerinde yaşamasının nedeni de budur.

 

 

Istakozların İlginç Savunma Taktiği

Panulirus cinsi ıstakozlar oldukça ilginç bir savunma sistemine sahiptirler. Bu ıstakozlar ancak telli çalgılardan çıkarılabilecek rahatsız edici bir sürtünme sesini kesik kesik çıkartır ve bu sayede düşmanlarını kaçırırlar.

Bu kabuklu hayvanların gözlerinin altında, mikroskobik çiziklerle kaplı olan ve eğilip bükülebilen antenler bulunmaktadır. Panulirus ıstakozları antenlerindeki bu çizikleri iç içe geçirip sürtmeye başladıkları zaman keman yaylarının birbirine sürtünmesiyle oluşan rahatsız edici sesin bir benzerini çıkarabilmektedirler.

 

 

Hayat, Yağmurun Neresinde?

Yağmur biyolojik olayları yani canlılığı ihya eder. Canlının temel kimya maddesi DNA molekülleridir. Bu moleküllerde çeşitli atomlar vardır. Bunlar içinde canlıya hayat sürekliliği sağlayan Glisant Hidrojen dediğimiz hidrojen köprüsüdür.

Bir hidrojen, sık sık değişerek yeni bağlar kurar, yani canlılığı aktarır. İşte bu hidrojen, yalnız suyun iyonlara ayrılışı sırasında ortaya çıkan hidrojenle değiştirilmektedir. Suyun hayat için zorunlu yönü budur. Bu kural tüm canlılar için geçerlidir. Susuz kalmış bir canlı, DNA’sını ve genetik şifresini kalıp halinde korusa bile, donmuş bir iskeletten farksızdır.

 

 

Civcivin, Yumurtadan Çıkması Da Mucize!

Kuluçka dönemi sırasında, yumurtadaki suyun ortalama % 16’sı gözeneklerden dışarı buharlaşarak kaybolur. Biyologlar eskiden bu su kaybının, yumurta kabuğunun hava geçirebilen yapısı nedeniyle zorunlu, ama zararlı bir kayıp olduğunu düşünüyorlardı. Oysa son araştırmalar, bu su kaybının civcivin yumurtadan çıkması için gerekli olduğunu göstermiştir. Civcivin yumurtadan çıkarken gagasındaki yumurta dişini kullanarak kendisine bir delik açtığı ilk aşamada, fazla oksijene ve başını oynatacak kadar bir boşluğa gereksinimi vardır. Bu gereksinimler, yumurtadaki suyun kaybedilmesi, dolayısıyla yer açılması ve bu açılan yerde daha çok oksijen bulundurulmasıyla karşılanır.

 

 

Kalp Dinlenmiyor Mu?

Dolaşım sistemimizin merkezi olan kalp, hiç dinlenmiyor mu? Şüphesiz ki, hepimizin cevabı hayır olacaktır. Fakat yapılan incelemelerde, kalbimizin de dinlendiği görülmüştür. Ama bunu nasıl yapıyor? Biz farkına varmadan, çalışırken dinlenir. Kasılıp gevşemesinden sonra, saniyenin 1/6’i kadar dinlenmektedir. Kalp günde 100.000, yılda 40.000.000 defa çarpar. Demek günde 100.000 kere 1/6 saniye kadar dinlenir. Bu da tam 6 saat eder. Evet, günde tam 6 saat. Kalbin yoğun çalışma yükünü düşündüğümüzde bu pek de fazla sayılmaz. Hele sürekli çalışan metallerde görülen metal yorgunluğuyla birlikte düşünüldüğünde, kalbin bu performansı, ancak her şeye gücü yeten bir Yaratıcı’yı akla getirmektedir.

 

 

 Vücut, Sıcak Havada Isısını Nasıl Ayarlıyor?

Sıcak günlerde vücudumuz ısısını terleme yolu ile korur ve ayarlar. Beynimizdeki terlemeyi düzenleyen özel bezin adı hipotalamus’tur. Çevre ısısının artması ile beyin, ciltteki ter bezlerini uyarır. Bu ter bezleri de ince kanalları vasıtasıyla deri üzerinde gözle görülemeyecek kadar az bir sıvı salgılarlar. Cilt üzerine çıkan bu sıvı buharlaşırken vücudun ısısını da alır. Aynen esen bir akşam rüzgarından, serinletici bir fandan veya kapı önüne dökülen bir sudan sonra duyulan serinlik hissi gibi cilt soğur.