EKMEK KUYRUĞU
21 Ekim 1935 tarihli bir gazetede, o yıllarda halkın yaşadıklarından bir kesit şöyle anlatılmış:
“Karşımızdaki francala fırınının önü evvelki akşam görülecek haldeydi. Manikürlü, tırnaklı, rimelli, kirpikli genç şık madamlardan tutun da, favorili delikanlılar, beyaz prostelalı hizmetçiler, göbekli göbekli aile babalarına kadar herkes burada...
Kapının önünde, Rumca, Fransızca, Ermenice, Yahudice, Türkçe, Arnavutça konuşanlar... Her dilden aynı kelime söyleniyor: Ekmek.
Evet, ekmek; ipsomi, buk, pan, hatz, pain... Kalabalık dalgalanıyor polisler bağırıyor ve nihayet iki koltuğunda iki ekmek, muzafferane bir eda ile fırından çıkan bir kahraman... Öyle de bir hâli var ki, sanki iki ekmek almamış da, bir şehir zaptetmiş.
Mamafih hakkı da yok değil hani. Bir fırından ekmek almak az şey mi? Ha bir şehir zaptetmişsin, ha fırından iki ekmek kapabilmişsin.
O arada, manikürlü uzun kirpikli bir genç kadın, yanındaki iri yarı adamın avucuna bir yirmibeşlik sıkıştırdı. İri yarı delikanlı kalabalığı dalga gibi yararak, fırının kapısına yaklaştı… Lâkin ekmek bitmişti...”
***
MİLLETİN KÜTÜPHANESİ
Diyarbakırlı meşhur âlim Ali Emirî Efendi’nin, dört bini yazma olan onbeş bin kıymetli eseri ve çeşitli koleksiyonları vardı.
Bunları satın almak isteyen ve bunun için büyük paralar da teklif eden Macar ve Fransızlara, Ali Emirî Efendi, şu duygulandırıcı cevabı vermişti:
“Ben bu kitapları devletimin verdiği maaşla aldım. Dolayısıyla milletime bağışlayacağım. Kurulacak kütüphanenin adının Millet Kütüphanesi olmasını da şart koşuyorum.”
Dediği gibi de yaptı.
***
TRAMVAY ÇİLESİ
İstanbul’da 1930 yılında, yanlış tramvaya binme, gitmek istediği yere gidememe ve hatta başka yerlere gidip, geceleyin yollarını kaybetme vakaları artmış. Vatandaşlar sokaklarda heder oluyorlarmış. Elbet bu arada, doğru tramvaya binip eve ulaşabilmek, halk arasında takdire lâyık işler sırasına geçmiş.
Bu durum üzerine bir araştırma komisyonu kolları sıvamış ve olayı çabucak aydınlığa kavuşturmuş: Meğer, tramvayların üzerindeki tabelâların zamanla boyaları eskimiş, aydınlatma da yetersiz olunca vatandaş hâliyle yazıları yanlış okuyup evine vâsıl olamaz olmuş.
***
İKRAMİYE
İstanbul’da 1929 Şubat’ında çok kar yağmış. Bu karların temizlenmesinde, o zamanlar “nezafet ameleleri” denilen temizlik işçileri çok üstün gayretle çalıştıkları için, belediye bu işçilere mükâfat verilmesine karar vermiş. Ve bu işçilere, etli pilav ve tatlıdan oluşan mükellef bir ziyafet verilmiş.