AFRİKA’DAN HİCAZ’A BEREKETLİ YOLCULUK
Hac ibadetini ifa etmek üzere Afrika’dan Hicaz’a yapılan yolculukların en meşhuru hiç şüphesiz Mali sultanı Kankan Musa’nın seyahatidir. 1324-1325 yılları arasında gerçekleşen bu yolculuğa tarih kitaplarının anlattığına göre en az on bin, en çok 60 bin kişi katılmıştı. Kendisi atına bindiğinde önünde bulunan 500 köleden her birisi ellerinde 500 miskal (yaklaşık 2,5 kg) ağırlığındaki altın çubuklarla yürümeye başlıyorlardı. Eğer Cuma günü önemli bir yerleşim mahalline uğrarsa oraya mutlaka bir cami inşa ettiriyordu.
Bu minval üzere Kahire’ye kadar geldi. Buradan da Mekke ve Medine’ye geldi. Bu mübarek beldelerde de insanlara çok altın tasadduk etti.
Dönüşünde ise, âlimler, mimarlar ve Kahire’den askerler alıp ülkesine gitti. Onun bu Hac seyahati Batı Afrika Müslümanlığı için bir dönüm noktası oldu.
Ülkesinin her tarafında, medreseler, camiler inşa edildi. O güne kadar Cuma namazı kılınmayan yerlerde Cuma namazı kılınmaya başlandı. Birçok bölge İslâmiyet’le şereflendi.
Ayrıca Kankan Musa, mahallî bir sultan iken, sadece İslâm dünyasının değil, Avrupa’nın da tanıdığı bir kral oldu.
***
HAC SEYYAHI
Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük seyyahı kabul edilen İbn Battûta 28 yıl süren toplam 9 seyahatinde yaklaşık 120.000 km yol yürüdü.
İlk defa seyahate çıktığında amacı hac ibadetini ifa etmek idi. Hicaz bölgesine geldiği 1327 yılından itibaren bu bölgede 3 yıl kaldı.
Her hac mevsiminde Mekke’ye gelerek üç defa üst üste haccını yapmış oldu. Daha sonra Anadolu, İç Asya, Hindistan, Endonezya, Çin gibi diyarları gezdi. Ve dönüşlerini daima Hicaz üzerinden yaptığı için defalarca hac farizasını yapmış oluyordu.
Burada farklı coğrafyalardan gelen hacılarla tanışması, belki de onda, onların memleketlerini görme heyecanını uyandırıyordu. Kısacası, İbn Battûta’nın seyahatlerinin merkezinde hac vardı.
***
ÇEKİRGE EMRİ
Medine Müdafii Fahreddin Paşa, Medine’nin düşman kuşatması uzun sürme ihtimaline binaen, hurmalıkları ıslah ettiriyor, ağaçların altlarına buğday ve arpa ektiriyordu.
Asiler dışarıdan yiyecek alımlarını tamamen kesmeye çalışıyorlardı. Ciddi açlık tehlikesi baş gösterdiğinde, 7 Haziran 1917 tarihli, harp edebiyatımızın şaheserlerinden biri olarak kabul edilen emrinde Fahreddin Paşa, çekirge konusunda şunları söylüyordu:
“Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitki ile besleniyor. Serçe gibi huysuz, asabi ve yediği şeyleri itina ile seçiyor. Hicaz, Asir, Yemen ve Afganistan Araplarının başlıca gıdaları çekirgedir. Bedeviler çekirge ile sağlam ve zindedirler. Çekirgeyi develer de büyük bir zevkle yerler. Peygamberimiz bir hadislerinde, ‘iki ölü ile iki kanlı bize helâl oldu’ demektedir. İki ölü, çekirge ile balık; iki kanlı ise karaciğer ile dalaktır. Hicaz çekirgesi diğer yerlerinkine göre daha besili ve daha tatlıdır. Dün karargâh sofrasında çekirge tavası vardı. Pek afiyetle yedim ve bunu dil konservesinden daha iyi buldum. Hele zeytinyağı ve limon suyu ile salatası pek nefis oluyor.”