Bir uzaylı gibi görünür. Diğer hayvanları taklit edebilir.
Bir saniye içinde rengini, şeklini ve hatta boyutlarını bile değiştirebilir.
Ahtapot, belki de insanların keşfedemeyecekleri kadar zeki, esrarlı bir mahlûk.
Her şeyi binbir hikmetle yaratan Allah (cc) her yarattığı mahlûkunu belli görevler için yaratıyor ve bu görevler için gerekli her şeyi de veriyor. Bu açıdan zekâ bir edinim değil, ihtiyaç kadar verilen bir araç oluyor.
Yine de merak edip bir biyologa, dünyadaki en zeki hayvanların hangileri olduğunu sorsak, muhtemelen şuna benzer bir liste çıkaracaktır: atlar, köpekler, yunuslar, domuzlar, maymunlar gibi memeliler; ayrıca karga, kuzgun gibi bazı kuşlar. Ancak bazı bilim adamları, aslında dünyadaki en zeki hayvanlardan birinin de bu kategorilerden (memeliler, kuşlar) hiçbirine dâhil olmayan ahtapotlar olduğuna inanıyor.
Ahtapotların sekiz kolunun olduğunu ve düşmanlarından kaçmaya çalışırken mürekkep püskürttüğünü herkes bilir. Ama onlar hakkında daha pek çok sıra dışı gerçekler vardır.
Mesela bazı ahtapotların kolları dokuz metreye kadar uzayabilir, oldukça da kuvvetlidir. Şayet ahtapot bir kolunu kaybederse, yerine bir yenisi çıkacak özellikte yaratılırlar. Tıpkı kuyruğunu kaybeden bir kertenkelede olduğu gibi…
Ayrıca ahtapotun tam üç kalbi vardır. Gözleriyse, bir deniz canlısından ziyade, bir memelinin gözlerine benzer bir şekilde yaratılmıştır.
Ahtapotlar firar etmede de uzmandır. Oldukça yumuşak ve esnek yaratılan vücutları sayesinde, gözlerinden daha küçük olmayan deliklerden geçerek kaçabilirler.
Ahtapotların sürprizleriyle ilgili şu tarz hikâyeler anlatan birçok biyolog vardır: Öğle yemeğinden sonra odasına geldiğinde, ahtapotun akvaryumunu boş bulur ve onu aramaya koyulur. Ahtapot ise bir çaydanlığın demliğinin içinde saklanmış ya da kitap raflarını tırmanmaktadır!
Son zamanlara kadar ahtapot zekâsı hakkında çok az şey biliniyordu. Bunun pek çok nedeni vardır:
İlk olarak, ahtapotların, ırmakların ve denizlerin ta dibinde yaşaması—ki buralar, araştırmacılar için pek de çekici yerler olmasa gerek. İkincisi ise, ahtapotların pek de sosyal hayvanlar olmamaları. Bu yüzden onların sosyal ilişkileri üzerine çalışmak zorlaşıyor.
En önemli sebep ise, belki de ahtapot zekâsını anlamanın insanlar için kolay olmaması. Fare, köpek gibi hayvanları gözlemlediğimizde, genelde davranışlarını belirgin bir şekilde anlayabiliriz. Fakat ahtapotlar uzaylı gibi görünür. Bir ahtapotun ne düşündüğünü kestirebilmek için, bilim adamlarının, hayal gücü konusunda oldukça mâhir olmaları gerekir.
1950’lerde ABD hava kuvvetleri, ahtapotların beyinlerini nasıl kullandıkları üzerine çalışmaları için bilim adamlarına sponsor oldu. Bu bilgiye ulaşmak istemelerinden maksat, bu bilgileri daha iyi bilgisayarlar yapmak için kullanmaktı. Ama ahtapotların beyinleri o kadar kompleks idi ki, bilim adamları pes ettiler.
Bugün bile ahtapot beyni bir sırdır. Ahtapotların çok kompleks bir sinir sistemleri vardır. Son zamanlardaki araştırmacılar, ahtapotların her bir kolunun içerisinde zekânın olduğunu söylüyor. Bu da, her bir kolun kendisi için “düşünebilmesi” anlamına geliyor. Bunun yanında, belki bir kedininki gibi iyi hafızaya sahip oldukları da söyleniyor.
Bazı ahtapotların laboratuarlarda nesnelerle oyuncak gibi oynadıkları görülür. Bu, tabii ki bir zekâ belirtisidir. Bazıları da kavanoz açmak gibi karmaşık işleri bile başarabilirler.
Ahtapotlar hakkındaki en çarpıcı özellik ise, hiç şüphesiz renklerini ve vücutlarının kalıbını değiştirebilme kabiliyetleridir. Bunları, kendilerini gizlemek ve diğerleriyle iletişim kurmak için yaparlar. Bir saniyeden daha kısa bir süre içerisinde görünüşlerini tamamıyla değiştirebilirler. Çizgili bir ahtapot, âniden benekli olabilir. Kaya, kum ya da plankton gibi görünmek için de cildini değiştirebilir.
Bir bilim adamı, bir keresinde yedi saatlik beslenme süresi içinde görünümünü yaklaşık bin defa değiştiren bir ahtapot gözlemledi! Tehlikeli bir avcı (veya yırtıcı hayvan?) gibi görünmek için görünümünü değiştirebilir; hatta onun yüzme tarzını bile taklit edebilir.
Bazı bilim adamları, bu farklı kalıpların ve renklerin aslında çok gelişmiş bir dil olduğunu, hatta her bir desenin, başka bir fiil, sıfat ya da isim olduğunu bile öne sürdü. Ama hiç kimse onların ne söylüyor olabileceği üzerinde çalışmalar yapmakta başarılı olamadı.
Öyle görünüyor ki, mesele hayvanlardaki değil, insanlardaki sınırlamalar! İnsan bir ahtapota sadece değişik bir hayvan olarak bakınca şaşırtıcı buluyor. Fakat asıl anlamını onu böyle yaratan Allah’ın sanatını takdir ettiğinde buluyor. Çünkü görüyoruz ki, her şeyi en güzel şekilde terbiye edip yaşatan Rabbimiz, farklı farklı ve her türlü yaratmayı nasıl yaptığının örneklerini bizlere gösteriyor.
Kaynak: Success Intermediate, Pearson Longman Yayınevi, 2009 basım.