TR EN

Dil Seçin

Ara

Mayıs 2010

post-title

Mayıs 2010, 401

Güzel günler çabuk geçer. Güzel aylar, güzel yıllar da öyle. Geçmeyen, gitmeyen, bitmeyen ne var ki bu dünyada? Bir nefes alıyoruz, bir nefes verip gidiyoruz. Gelip gitmekten maksat; ne gördüğümüz, ne yaptığımız ve geride nasıl bir ses bıraktığımız. Dünyada bin yıl ömrümüz olsa da, kendimiz ve insanlık için faydalı şeyleri öğrenmeliyiz. Her şeyi bilecek değiliz. Bilmek zorunda da değiliz. Gerçek bilgi ise, insanı Allah’ın rızasına taşıyan bilgidir.

Evet, bu niyetle yola çıktık ve bu azimle, bu inançla yürüyoruz. Meyveyi gördüğü halde ağacını göremeyenler var. Ağacı gördüğü halde o meyveyi Allah’tan bilemeyenler var.

Bu sayımızda, her zaman önemini koruyan bir konuyu ele alıyoruz başyazımızda. Sağlam bir kaynaktan istifadeyle, Risale-i Nurlardan, Yirmi Üçüncü Lema’nın, yani Tabiat Risalesi’nin açılımını sunuyor bize Prof. Dr. Yunus Çengel Hoca: “Tabiat kanunları nedir, ne değildir? Kanun ve kudret ne demektir?” Kısa, öz ve akılda kalıcı örneklerle işleniyor, ufkumuzu genişletiyor. Biz defalarca okuduk ve cidden çok istifade ettik. Siz de seveceksiniz, zevkle okuyup okutacaksınız inşallah. Hocamıza hepiniz adına teşekkür ediyoruz.

Aklın ve bilimin ışığında aydınlanmak ne güzel. En güçlü omuzlar bile aklın taşıdığı yükü taşıyamazlar. Kalem bir dil olup söyler, yazı bir ayna olup gösterir. Siz o yazıda, o aynada hayatı ve hayatınızı okursunuz. Her yazı hayatımıza tutulan bir aynadır. Ne güzel demiş şair: “Ayna ol ki cemâle, ulaşasın kemâle…”

Bu sayımızdaki her yazı, inanın özel bir tebrik ve teşekkürü hak ediyor. Maşallah. Rabbim bereketini artırsın. Prof. Dr. Osman Çakmak’a “İnsan nasıl ışınlanır?” yazısı için, aramıza yeni katılan Dr. Hakan Yalman’a “Bilim sadece maddeyle mi ilgili?” yazısı için, Dr. Mustafa Reyhanlı’ya, Dr. Mustafa Kara’ya, Dr. Yaşar Çil’e, Doç. Dr. Osman Devlez’e, Prof. Dr. İsmail Kocaçalışkan’a, Prof. Dr. Alaaddin Başar’a, Psikolog Banu Yaşar’a, Prof. Dr. Âdem Tatlı’ya, Ümit Şimşek’e, Prof. Dr. Kemal Sayar’a ve Hamza Tekin Hocamız’a yazı ve araştırmaları için kalbî dualar ve teşekkürler ediyoruz.

Evet, bize hiç yoktan her şeyi verene ve Onun yoluna, biz de elimizdekileri ve sahip olduklarımızı vermeliyiz. Yeri geldiğinde, bu bir tebessüm oluyor, bir güzel söz oluyor, bazen de yaptığınız bir abone oluyor. Bazen de binbir emekle yazıp gönderdiğiniz ve bizim için çok kıymetli olan yazılarınız ve mektuplarınız oluyor.

Dünyada ne varsa, madem her şey bizim için, o halde biz de Allah için değil miyiz? Otuz dört yıldır âcizane bunu böyle bildik. ‘Allah’ dedik, yürüdük. Darda kalmadık, yalnız olmadık çok şükür. Rabbim, sizler gibi samimi dostları, okuyucuları nasip etti. Derdimizle dertlenenleri gönderdi. Birbirimizi ne tanıdık, ne gördük, ne bildik. Ama Allah için bir amacın etrafında kenetlendik.

Elimizde küçük bir süpürge var. Süpürge küçük olsa da görevi büyük. Büyük bir meydanı küçük bir süpürge temizleyebilir. Kim bilir, kaç asırdır biriken inancın önündeki engelleri, bilimin içindeki hurafeleri, kirleri, dünyamıza masumane sokulan nice nice pislikleri süpürmek, temizlemek kolay değil.

Dayanağı Allah olan hiç kimsenin düştüğünü görmedik. Allah (cc), adını anmaktan şeref duyan kullarını yalnız bırakmıyor.

Zafer bir okul, bir ekol oldu. Okumanın ve anlamanın okulu oldu. ‘Okudukça anlamaya, anladıkça okumaya doymuyorum’ diyenler, onun etrafında halka oldu. Bu halkamız günbegün genişliyor, çok şükür.

Evet, bu ay da hayat yolunun kapısından yine beraber geçiyoruz elinizdeki 401. Mayıs sayısıyla.

Her gün, her ay bir fırsattır. Bu güzelliklere, bu güzelliği arayanlara ve komşu olmak isteyenlere davet için… Belki de son bir fırsattır.

Tek sermayemiz niyet ve samimiyetimiz. Rabbimiz bu duygulardan ayırmasın. Samimiyet, gül çiçeği gibidir. Etrafa saçtığı güzel kokularından bellidir. Düşünmek, düşünmek ve yine düşünmek biricik gayemiz ve sonra da düşündürmek... Elimize ne geçip ne kazanacaksak hep onunla olacak. Düşünmenize, tefekkürünüze bir yol açmaya çalışıyoruz her ay yazarlarımızla beraber. Ve 401 ay da bunu yapmaya çalıştık.

Cehalet, karanlık, her devirde oldu ve olacak. Bu da dünya imtihanının bir parçası. Belki de karanlık, aydınlığa doğru koşmamıza yardımcı olan bir unsurdur. İnsanlar ister gelsin, ister gelmesin. Siz bir ışık tutun da, dalgalı hayat denizinin gemileri yolunu şaşırmasın, karaya oturmasınlar, yeter. Tehlike büyük, dalgalar çok. Işığımızı yakmak ve çoğaltmak durumundayız.

Evet, yardım isteyene yardım etmek bir borçtur. Günümüz insanı ve gençliği, çaresini bulamadığı ve bilemediği hastalıklarla kıvranıyor. Karınca kararınca el atalım, aydınlatalım. Abone yapalım. Zaferimizden onları da haberdar edelim. Sorumluluktan kurtulmanın başkaca bir yolu yok.

Not: 400. sayımız için mesajlarınızı tek tek okuduk. Allah hepinizden razı olsun. Daha nice güzel yıllarda ve sayılarda buluşmak ümidiyle... Hepinize sonsuz teşekkürler ve dualar ediyoruz.

Dergideki Yazılar