Çoğu anne baba, çocuğun okula başladığı zaman sorumluluk kazanacağını zanneder. Gerçekte, sorumluluk okul öncesinde, ailede kazanılmaktadır. Anne baba çocuğa daha bebeklik çağından itibaren sorumluluk kazandıracak şekilde davranmalıdır.
Bebek her ağladığında anne başına gelip neden ağladığını merak eder, kucağına alıp pışpışlarsa; bebek ağlamanın anneyi başına getirmede işe yaradığını keşfedecek canı sıkıldığı her seferde ağlayarak anneyi yanına getirtecektir. Eğer karnı toksa, altı kuruysa, bir rahatsızlığı da yoksa anne bebeğin ağlamasına cevap vermemelidir. Bebeğin yalnız kalmaya da alışması gerekir. Bebek bir süre ağlayacak, sonuç alamayınca susacaktır.
Çoğu anneler, aşırı şefkat ve koruma duygusuyla, çocuğun yapabileceği işlerde yardım ve hizmete devam ederek onları hazıra alıştırmaktadır. Çocuk yürümeye başladıktan ve meramını anlatacak dil becerisi kazandıktan sonra, tuvalet ihtiyacını giderme, elini yüzünü yıkama, yemeğini kendi başına yeme, dişini fırçalama, giyinip soyunma, oyuncaklarını toplama konularında kendi işini kendisi görecek şekilde eğitilmeli ve alıştırılmalıdır. Kedi, kuş ve balık gibi evcil hayvanları besleme, çiçekleri sulama, bakkaldan ekmek alma, çöpü dökme gibi basit işler verilmesi çocuğa sorumluluk kazandırmada çok etkili olmaktadır.
Çocuk beş yaşına kadar benmerkezci bir kişiliğe sahiptir. Kendisini dünyanın merkezinde görür. Her şey ve herkes ona yardım etmek ve isteklerini yerine getirmek için vardır. Allah, her şeyi hikmetle yapar. Benmerkezci kişiliğin amacı, çocuğa özgüven ve benlik saygısı kazandırmaktır.
Doğumdan itibaren annesi tarafından beslenen, korunan, sevilen ve değer verilen bir bebekte “anneye güven” duygusu gelişir. Geldiği bu farklı dünyada yalnız olmadığını, kendisini seven biri tarafından korunduğunu, ihtiyaçlarının yerine getirildiğini fark eder. Anneye güven duygusu, babaya güven, insanlara güven, Allah’a güven gibi diğer güven duygularının da temelini oluşturur.
Üç yaşına kadar gerekli olan anne baba yardımı, üç yaşından sonra, yani çocuk ayağa kalktıktan ve ihtiyaçlarını ifade edecek dil becerisi kazandıktan sonra azaltılmalıdır. Çocuk yemeğini yeme, elini yüzünü yıkama, dişini fırçalama, oyuncaklarını toplama, giyinme ve soyunma, tuvalet ihtiyacını giderme gibi temel ihtiyaçlarını kendi başına giderecek şekilde eğitilmelidir. Çocuk kendi ihtiyaçlarını kendi başına giderme konusunda çok istekli ve heveslidir.
Eğer anne aşırı şefkatinden dolayı çocuğu üç yaşından sonra da korumaya devam eder, her isteğini karşılar, yardıma ve hazıra alıştırırsa; çocukta “öğretilmiş acizlik” dediğimiz tembel ve beceriksiz bir kişilik gelişir. Her isteği karşılanan, davranışlarına sınır konmayan, yardıma alışan bir çocuk şöyle düşünecektir: “Demek her isteğimi karşılamak, bana yardım etmek annemin babamın görevi.”
Çocuk Neden Ders Çalışmaktan Hoşlanmaz?
Çocuklarda başarısızlık korkusu yoktur. Onlara başarısızlık korkusunu biz anne babalar aşılarız. Çocuk okula başladığında öğrenmeye çok heveslidir. Verilen ödevleri zevkle yapar. Öğretmeni onun için anne ve babadan sonra gelen, kimi çocuklar için önce gelen, en bilgili kişidir. Ancak, ne var ki, çocuğa yardım etmeye alışık olan anne babalar, özellikle anneler, çocukla öğretmeni arasına girer. Çocuğun daha başarılı olması ve daha çabuk öğrenmesi için derslerine ve ödevlerine yardım eder. Okuldan gelir gelmez çocuğa neler öğrendiğini ve öğretmenin ne gibi ödevler verdiğini sorar. Başına dikilir ödevlerini yaptırır.
Anne baba ders ve ödev konusunda çocuk adına sorumluluk aldığı zaman çocuk şöyle düşünecektir: “Demek bana dersimi hatırlatmak ve ödevlerimi yaptırmak anne ve babamın görevi.”
Bu önyargıya sahip bir çocuk, kendi iradesiyle dersin veya ödevin başına oturmaz. Anne ve babanın hatırlatmasını bekler.
Okula başlayan bir çocuğun “oyun çocuğu” olduğu unutulmamalıdır. Oyun çocuğunun dikkat süresi kısadır. Uzun süre dikkat gerektiren işlerden hoşlanmazlar. Anne, başına dikilip ders çalıştırdığında ve ödev yaptırdığında canı sıkılmaya başlar. Dersin veya ödevin bir an önce bitmesini ister. Anne baba ders ve ödev konusunda baskı yaptıkça, ders çalışmak sıkıcı bir hal almaya başlar; çocuk kendisini mutsuz hisseder.
Anne-Baba Okulunda bunları anlattığım zaman bir anne (aynı şeyi düşünen anneler adına) hemen kalkıp şu soruyu soruyor: “İyi de hocam, derslerine hiç karışmayacak mıyız?”
Haklı bir soru. Cevabı da şu: “Yardım istemedikçe karışmayacaksınız.”
Anne babalar genellikle çocukların yeterince ders çalışmadıklarını düşündükleri için devamlı hatırlatma ve uyarma gereği duyarlar: “Dersine çalıştın mı? Ödevlerini yaptın mı? Sınavın var mı? Sınava yeterince hazırlandın mı? Televizyon izleyeceğine kalk dersine çalış…”
Anneler, kendi uyarıları yetmiyormuş gibi, babaları da teşvik ederler: “Babası sen de bir şeyler söylesene!” derler.
Anne babaların okul başarısını aşırı önemsemeleri, yüksek beklenti içinde olmaları “bu çocuk neden bu kadar tembel ve sorumsuz?” diye yakınmaları çocukları mutsuz etmektedir.
Öğrenci için en ideal olanı başarı ile mutluluk arasında bir denge kurulmasıdır.
Eğer bir çocuk ders çalışmaktan ve başarılı olmaktan zevk alıyor; bundan mutluluk duyuyorsa ve okuldan artan zamanını sosyal etkinliklerde ve kendisini geliştirmede kullanabiliyorsa başarı ile mutluluk arasında denge kurulmuş demektir.