TR EN

Dil Seçin

Ara

Tembel Çocuk Yoktur / Çocuk-Eğitim

S çok zeki bir çocuktu. Bir yaşında yürümüş, iki yaşında konuşmuş, üç yaşında resim yapmaya başlamıştı. İlköğretim ikinci sınıfa giden bir ablası vardı. Onun gibi okur yazar bir çocuk olmak istiyordu. Ablası ders çalışırken yanına oturuyor, defterlerini, kitaplarını karıştırıyor; ablasına rahat vermiyordu. Babası ona ablasının bir önceki seneden kalma ABC kitabıyla birlikte bir boş defter verdi. Bizim harika çocuk kitapta gördüğü bütün cümleleri deftere yazmaya başladı. Baba sevincinden uçuyordu. Ancak harfler yeterince düzgün değildi ve satırlar birbirine karışıyordu. Baba, oğluna harflerin nasıl düzgün yazılacağını gösterdi, elinden tutup alıştırmalar yaptırdı. S, üç ay gibi kısa bir sürede ablası kadar düzgün yazı yazabilir hale geldi. Baba, arkadaşlarına ve karşılaştığı herkese oğlunun ne kadar zeki olduğunu anlatıyor; övünerek, Artık ablası kadar güzel yazı yazabiliyor.diyordu.

Sıra okumaya gelmişti. Babası ona yazdığı cümleleri okutmaya başladı. Çocuk cümleleri kolayca ezberliyor, ancak ertesi gün unutuyor, birbirine karıştırıyordu. Baba, bu zeki çocuğun unutkanlığını bir türlü kabullenemiyordu. Onun gibi akıllı bir çocuk ezberlediği cümleleri unutmamalı, okumayı öğrenmeliydi. Baba üzerine düştükçe çocuk sıkılmaya başladı. Artık babasının akşam işten eve dönüşünü eskisi gibi sevinçle karşılamıyordu. Bir akşam babası o sıkıcı cümleleri tekrar etmesini isteyince ağlamaya başladı. Okumayı sevmiyorum.diye bağırdı. Baba hayal kırıklığına uğramıştı. Bütün ümitleri suya düşmüştü. Arkadaşlarına şimdi ne diyecekti? İşin tuhafı, kızı da eskisi kadar iyi değildi. Öğretmeni, gönderdiği bir uyarı notunda, Kızınız ev ödevlerini yapmıyor, lütfen ilgileniniz.diyordu.

Baba ne yapacağını şaşırmıştı. Çözümü zor bir problemle karşı karşıyaydı.

Gerçekten, o zeki çocuğa ne olmuştu da aptal durumuna düşmüştü? Evet, S zeki bir çocuktu, ama görsel-alansalbir zekaya sahipti. Gördüğü şeyleri kolayca hafızaya alıyor, unutmuyordu. Küçük yaşta resim yapmaya başlaması ve güzel yazı yazması bunu gösteriyordu. Okuma becerisi ise, soyut zeka isteyen bir konuydu. Her harfin bir sesi temsil ettiğini anlayabilmesi için, çocuğun sembollerle düşünmeyi öğrenmesi gerekiyordu. Halbuki o daha çok küçüktü ve soyut zekası henüz gelişmemişti. Baba, zihinsel gelişimin bu aşamalarını bilmediği için aceleci davranmış, zeki bir çocuğu aptal durumuna düşürmüştü. Bu çocuğa okulu sevdirmek kolay olmayacaktı.

Üstüne üstlük, abla da kardeşine yönelik bu zorlamadan zarar görmüş; kardeşine yönelik aşırı ilgiyi kıskanması, onda ev ödevlerini aksatma gibi bir tepkiye yol açmış, bu da okuldaki başarısının gerilemesine sebep olmuştu.

Bir çözüm yolu bulmak için bize başvurmuş bir babadan öğrendiğimiz bu örnek olayın da gösterdiği gibi, her çocuk her alanda başarılı olamaz. Yapılan araştırmalar, zekanın da çeşitleri olduğunu gösteriyor. Kimi çocuk, yukarıda sözünü ettiğimiz görsel-alansal (visual-spatial) zekaya sahipken, kimi çocuk sözel (linguistic) zekaya sahiptir. Bir başka çocuk mantıksal-matematiksel (logical-mathematical) alanda yüksek zeka katsayısına sahip olabilmektedir.

Bunu söylerken, her çocuğun sadece bir zeka çeşidine sahip olduğunu, diğer zeka çeşitlerinden nasibi olmadığını söylemek istemiyoruz. Nitekim, bir alanda yüksek zeka katsayısına sahip bir çocuğun, diğer alanlarda ortalama zekaya sahip olması beklenir. Ancak, bir çocuğun her alanda yüksek zeka katsayısına sahip olması pek mümkün değildir. Dolayısıyla, bir öğrencinin bütün derslerden yüksek başarı elde etmesini beklemek yaratılışa aykırıdır. Her çocuk, doğal olarak, yaratılışta sahip olduğu zekanın alanına giren konulara ilgi duyar, yeteneği bu yönde gelişir ve o konularda farklı bir zekaya sahip bir çocuğa kıyasla daha başarılı olur.

Çocuklar, ancak serbest ortamda, oyunla ve deneme yanılma yoluyla yeteneklerinin farkına varabilirler. Bu bakımdan, çocukları küçük yaşlardan itibaren gözlemleyerek ve oyunlarını izleyerek hangi zeka çeşidine sahip olduklarını öğrenmemiz mümkün