TR EN

Dil Seçin

Ara

Sivrisinek

“Allah, sivrisinekle yahut ondan daha küçüğüyle misal vermekten çekinmez.”

— Bakara Suresi, 29

 

Uzun, çok uzun yıllar önceydi. Yeryüzündeki insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Hz. Âdem’in ilk oğullarından biri, sıcak bir temmuz öğlesi, serin bir çınar ağacının altına uzanmış uyukluyordu. Ve birden tuhaf bir ses işitti.

Vızzzzzzzz! Vızzzzzz! Vızzzz!

Kimden ve nereden geldiğini kestiremediği bu rahatsız edici ses, uykusunu böler gibi olduysa da, aldırmadı. Ağırlaşmış göz kapaklarını hiç kımıldatmadan uyku vadisinin kıyısına doğru yürümeye devam etti.

Ve ses aniden sustu...

Ve Âdemoğlu, vızıltıdan rahatsız olduğu gibi, onun aniden kesilmesinden de rahatsız oldu. Nedense, sesin kaybolması Âdemoğlu’nu rahatlatacağına içine bir ürperti düşürdü. Derken yanağında ince bir sızı hissetti, ince ama giderek artan bir sızı.. İşte o zaman, sağ elinin olanca kuvvetiyle, sol yanağına bir şaplak indirdi. Bunu neden yaptığını hiç bilmiyordu, içinden öylesine gelivermişti yanağına bir şaplak indirmek. Elini, alev alev yanan yanağından çekip, avucunun içine baktığında, küçük kanlı bir nokta gördü. Ve o kanlı noktanın tam ortasında ise, garip bir yaratık sağa sola açılmış incecik bacaklarını titrete titrete can vermekteydi. İşte olan olmuş; insan, sivrisineği öldürmüştü. Bu, uzun yıllar sürecek bir mücadelenin ilk çarpışmasıydı. İnsan ile sivrisineğin mücadelesinin...

***

Sivrisineğin konduğu yere okkalı bir tokat indirmek ve canımızın yanması pahasına, onun canına okumak—çoğu zaman başarısız olsak da—bilinen en eski sivrisinek öldürme metodudur. Ama, insanlık çok ileri gitti! Bugün sivrisinekleri öldürmek için olağanüstü yöntemler geliştirmiş durumdayız. Çeşit çeşit kimyasal silahlarımız, yapışkan bantlarımız, boğucu tütsülerimiz, sivrisinekleri kendine çekip yüksek voltajla çarpa çarpa öldüren ultra süper silahlarımız var. Anlayacağınız, birbirimizi öldürmek konusunda olduğu gibi, sivrisinekleri öldürme konusunda da çok ileri gittik biz!

Silahlarımız var evet ama, bu sivrisinekler de ÇOK GÜÇLÜ! Fillerin, kaplanların, arslanların, dev timsahların, kutup ayılarının soyunu tüketmek üzereyiz ancak sivrisinekler için böyle bir durum söz konusu bile değil. Ilık yaz akşamlarında saniyede 500 kez çırpılan kanatlarının vızıltısıyla geliyorlar, özel algılama sistemleriyle yerimizi, dahası damarlarımızın yerini tesbit ediyorlar ve uyuşturucu, kesici, delici, çekici, emici aletleriyle kanımızı alıp, geriye kaşıntılı bir iz bırakarak gidiyorlar. Bu sivrisinekler, sadece insanoğluna ne kadar zayıf bir yaratık olduğunu hatırlatma görevi için yaratılmış iseler bile, görevlerini başarıyla yerine getirdikleri rahatlıkla söylenebilir.

Aşağıda uzayıp giden yazıda, sivrisineklerle baş etmenin yollarından değil, onların sahip oldukları olağanüstü yaratılış mucizelerinden bahsetmeye, daha doğrusu o sayısız mucizeden pek az bir kısmını özetlemeye çalışacağız. Onların, bu çok yakınımızdaki minik canlıların, bir su birikintisi içindeki yumurtalarında başlayan hayat maceralarını takip ederek, daha yakından tanıyacağız. Bakalım sivrisineğin vızıltısı, anlayanlar için nasıl bir ‘saz’ imiş. 

 

MİNİCİK BİR YUMURTA

Bir sivrisineğin hikâyesi, yağmur sonrası oluşmuş küçük kirli bir gölcüğe bırakılan toplu iğne ucu kadar bir yumurtanın içinde başlar. Yumurtlama zamanı gelmiş bir dişi sivrisinek, yumurtaları için uygun bir toprak yapısını bulana kadar gezinir durur. Karnının hemen altına bu iş için yerleştirilmiş çok çok özel bir organ sayesinde toprağı analiz eder. İlk yağmurlardan sonra, yumurtlama zamanı gelmiş olmasına rağmen ikinci yağmurların yağmasını da bekleyerek, yumurtalarının geleceğini garantiye alır. Bu bekleme doğum yapmak üzere olan bir kadının ‘henüz uygun şartlar oluşmadı’ düşüncesiyle bebeğin gelişimini ve doğum belirtilerini durdurmasına benzer ki, insanların dünyasında böyle bir şey söz konusu bile değildir.

Sonunda su içine bırakılan yumurtalar dişi sivrisinek tarafından terk edilir. Ancak, onların korunması için akılları hayretler içinde bırakacak bir dizi önlem çoktan alınmıştır. Her şeyden önce, yumurtalar dışarıda uygun nem ve ısı şartlarının olmaması durumunda gelişimleri otomatikman duracak şekilde yaratılmışlardır. Bir sivrisinek yumurtası, kuraklık ya da aşırı uzun süren soğuk hava gibi durumlarda, asla çatlamaz.

Anne sivrisinek tarafından gece bırakılan yumurtaların renkleri parlak ve sarıdır. Sayıları 40 ile 200 arasında değişen bu parlak sarı yumurta yığını iştahlı bir yığın düşman için ‘kolay lokma’ gibi dururken, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte renk değiştirip kararırlar. Bu şuursuz bir sivrisinek yumurtasının içinde henüz larva bile olmayan bir yavrunun akıl edeceği iş midir?

Suya bırakılan yumurtalar tek başına kaldıklarında kolayca batarlar. Ancak, sivrisinekler disk şeklindeki bu yumurtalarını böyle tek tek bırakmaz, sadece bu iş için yaratılmış özel bir yapıştırıcı üreterek onları birbirlerine tuttururlar. Birbirine tutturulan bu yumurtalar sal şeklindedirler. Bu yumurtaların altında hava boşlukları vardır. Böylece sal su üzerinde batmadan rahatça durur. Yumurtaları birbirine yapıştıran o özel salgı ise suda asla çözülmez. Bazı sivrisinek türleri yumurtaları jelatinimsi bir sıvı ile sararlar. Böylece onları bir zemine yapıştırmaları kolaylaşır. Üstelik bu jelatin, yumurtayı ısı değişikliklerinden de korumuş olur.

 

YUMURTALAR ÇATLIYOR

Gün gelir, bütün yumurtalar, bütün tohumlar gibi sivrisineğin yumurtasına da ‘Açıl!’ emri verilir. Çatlayan yumurtanın içinden 1-2 mm uzunluğunda bir larva çıkar. Henüz bildiğimiz anlamda bir sivrisinek olmaktan çok uzaktır. Larvalar su altında yaşarlar ve tek yaptıkları şey beslenmektir. Hiç durmadan beslenirler, öyle ki, bir hafta içinde boyutları 6-7 kat artar.

Suyun içinde durmadan beslenmek zorunda olan larva, bir taraftan da nefes almak zorundadır. Bu sebeple sürekli suyun içinde kalamaz. Ağzının çevresinde bulunan fırça benzeri bir yapı ile suyu hareket ettirerek besinlerini yanına getirir. Böylece fırçaya takılan bakterileri yiyebilmesi mümkün olur. Bu yöntemle bir sivrisinek larvası tek bir günde neredeyse 100 cm3 suyu süzebilir.

Larvanın dalgıçların kullandığı şnorkele benzeyen bir nefes alma sistemi vardır. Suyun içinde başaşağı dururken bu şnorkel suyun dışında durur ve nefes alıp vermeyi temin eder. Ancak şnorkelle hava almanın bir tehlikeli tarafı vardır: içine su kaçması! Ama böyle birşey asla olmaz. Çünkü sivrisinek larvalarının sahip olduğu şnorkellerin uç çeperlerinde, suyu dışarı iten bir sıvı salgılayan özel hücreler bulunur. Böylece larva boğulmaktan korunur.

 

HALDEN HALE GEÇİŞ

Zaman geçer ve değişim devam eder, büyüyen larva pupa dönemine girer. Giderek büyüyen larvanın derisi de giderek sertleşip kalınlaşmıştır artık. Ancak larvanın sertleşen derisini kesip atması için bir yardımcıya ihtiyacı vardır. O âna kadar ihtiyaç duyduğu her şeyi yanında bulan larva o andan sonra da yalnız ve çaresiz değildir. Başının hemen arkasında sert deriyi parçalamaya yarayan bir organ oluşmuştur. Bu organ sonraki dönemlerde kaybolur.

Pupa dönemi çok uzun sürmez, sinek bu dönemde beslenmez sadece değişir. Meselâ şnorkeller kapanır ama tam o anda gövdesinin her iki yanında iki solunum borusu açılıvermiştir. Pupa bu iki boruyu su üzerinde tutarak nefes alır.

 

BİR SİVRİSİNEK DOĞUYOR

Üç gün kadar sonra rengi iyice siyahlaşan pupanın derisi aynı zamanda şeffaflaşmıştır da. Artık içeride bir sivrisinek vardır. Kanatları, ayakları, o esrarengiz hortumuyla bir sivrisinek. Genç sivrisinek suyun üzerinde yüzmekte olan pupanın içinden suya hiç değmeden çıkmak zorundadır. Özellikle kanatlarının ıslanması durumunda uçamayacak ve kısa sürede boğulacaktır çünkü. Önce derin derin nefes alır. Bu tıpkı doğum heyecanı gibidir. Bu nefes alışlar sırasında genişleyen vücudu pupanın derisini çatlatır. Ancak içeriye su girmez, çünkü sadece baş kısmı çatlamıştır ve burası su ile teması önleyecek yapışkan bir sıvı ile kaplıdır. Bu sıvı tıpkı şnorkelin içine su dolmasını önleyen sıvı gibidir. Eğer orada o an yaratılmış olmasaydı ilk çatlamayla birlikte genç sivrisinek su ile dolan pupanın içinde boğulacaktı.

Önce baş ve ayaklar çıkar. Sivrisineğin ayakları su üzerinde durabilecek yapıda olduğu için ön ayaklarını suya yaslayarak destek alır ve kanatlarını ve gövdesinin diğer kısımlarını da dışarıya çıkarır. Suyun üzerinde batmadan durabilen sivrisinek bir süre öylece bekler ve dinlenir. Artık o bambaşka bir yaratıktır. Olağanüstü bir uçuş akrobatı, kusursuz bir aerodinamik gövdesiyle, saniyede 500 kez çırpabildiği kanatlarıyla bir yaratılış mucizesi, birazdan havalanacaktır.

 

BİR TASARIM HARİKASI

Sivrisineklerin başlarının üzerinde pek çok böcek gibi bir çift anten bulunur. Bu antenler oldukça hassastır. Ancak erkek sivrisineklerin antenleri dişilere oranla daha da hassastır. Çünkü, çiftleşme zamanında dişilerin kanatlarından çıkan farklı frekansları tanıyıp bulma görevleri vardır. Yani bir erkek sivrisinek, onca gürültünün arasında bir dişi sivrisineğin kanat sesini duyar ve yerini bulabilir.

İki antenin ortasında ise o meşhur hortumları vardır sivrisineklerin. Aslında bu basit bir hortum değildir. Dahası bir hortumdan çok, kan emmeye yarayan özel bir mekanizmanın kılıfıdır.

Sivrisinek sizi ısırdığında bu kılıf geriye doğru sıyrılır ve kesici aletler ortaya çıkar. Bunlar 6 tanedir ve bunlardan ilk 4 tanesi bir insanın derisini kolaylıkla kesebilirler. Diğer ikisi ise kesicilerce açılan yaradan içeriye sokulan iki parçalı bir tüptür. Kan emme bunlar ile yapılır. 

Bıçaklardan bir tanesi kesilecek bölgeye uyuşturucu bir sıvı enjekte eder. Yani lokal anestezi yapar. Böylece sivrisinek derimizde bir delik açarken neredeyse hiç acı hissetmeyiz. Üstelik bu sıvı yaradaki kanın pıhtılaşmasını da engeller. Isırılan bölgenin kabarıp kaşınmasına sebep olan da enjekte edilen bu sıvılardır.

Başın hemen gerisinde başlayan gövde altı ayağın ve iki kanadın takılı olduğu yerdir. Kanatlar, pul puldur ve kılcal damarlarla kaplıdır. Çoğu böcek türünde iki çift kanat takımı varken sivrisineklerde tek çift kanat bulunur. İkinci çift yerine kanat diplerinde küt yumrular yaratılmıştır. Bunlar uçuş sırasında titreşerek dengeyi sağlarlar.

Bir sivrisinek kan emerken oldukça oburlaşır. Eğer kendisini kaçıracak bir şey olmazsa, ortalama 2.5 mg ağırlığında olan bir sivrisinek, 2.8 mg kan emebilir. Karın bölgeleri son derece esnek bir yapıdadır. Böylelikle şişip şişip patlamazlar. Üstelik bu bölgeden beyne gerginlik sinyali gönderen ve âdeta “Yeter artık patlayacaksın!” diyen bir sensör de bulunmaktadır.

Aslına bakarsanız sivrisinekler kanla beslenmezler. Kan emen sadece dişi sivrisineklerdir. Onlar da yalnızca yumurtlama zamanları yaklaştığında bunu yaparlar. Çünkü yumurtalar için protein gereklidir.

 

SAKLANAMAZSIN, KAÇAMAZSIN!

Eğer odanızı bir dişi sivrisinekle paylaşıyorsanız, bu gece kanınızdan küçük bir miktarı kaybedeceksiniz ve saatler süren kaşınma nöbetleri yüzünden uykunuzdan olacaksınız demektir. Çünkü sivrisinekten kaçamazsınız ve saklanamazsınız! Sahip olduğu hassas algılama sistemleri sayesinde sizi yatağınızın en dip köşesinde bulacaktır. Çünkü onun doğacak yavruları için protein bulmak gibi bir görevi var.

Sivrisinekler avlarını bulabilsinler diye, ısı, gaz, nem ve çeşitli kimyasal maddelere duyarlı bir sistemle yaratılmışlardır. Ön ayaklarında ısıya duyarlı çok özel sensörler vardır. Vücudunuzdan yayılan ısı bu sensörlerce ânında tesbit edilir ve sinek size doğru kilitlenir. Bu ısı algılayıcıları sadece bedeninizin yerini bulmakla kalmaz, derinizin altından akan kan damarlarının yerini bile tesbit edebilir.

Sivrisinekler için ikinci bir ipucu, solunum sırasında çıkardığımız karbondioksit gazıdır. Bu gaz sayesinde avlarını metrelerce öteden elleriyle koymuş gibi bulurlar.

 

SONUÇ

İşte bir su birikintisinin içine bırakılmış, minicik bir oval yumurtanın içinde başlayan ve evlerimizin, yatak odalarımızın içinde devam eden sivrisinek hayatlarının kısaca özeti böyle. Ne dersiniz, boyu 10 mm’yi geçmeyen bu yaratılış mucizelerinin her yaz burnumuzun dibinde vızıldayıp durmalarının hikmeti ne olabilir? Sakın, “Bize bakın! Bize dikkat edin! Cismimizin küçüklüğü sizi yanıltmasın, mucizevî yaratılışımızdan çok dersler çıkarabilirsiniz!” demeye çalışıyor olmasınlar? Eğer öyleyse, onlara kulak vermemiz için, yeterince şeye sahipler. Ne demişler: “...ANLAYANA SİVRİSİNEK SENFONİ ORKESTRASI!”

“...hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hanesinden çıkar; durmayarak insanın yüzüne hücum eder, uzun asâsiyle vurur, ab-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harp gibi maharet gösterir. Acaba bu küçük tecrübesiz, yeni dünyaya gelen mahluka bu sanatı ve bu fenn-i harbi ve su çıkarma sanatını kim öğretmiş? Ve nerede öğrenmiş. Ben, yani bu biçâre Said itiraf ediyorum ki: Eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım; bu sanatı; bu kerr-u ferr harbini ve su çıkarmak hizmetini çok uzun dersler ve çok müteaddit tecrübelerle ancak öğrenebilirdim.”

Lem’alar, 26