TR EN

Dil Seçin

Ara

Kasım 2005

post-title

Kasım 2005, 347

“Ölüm Büyük Şey”

Madem ölüm öldürülmüyor” ve “madem kabir kapısı kapanmıyor,” öyleyse insanoğlunun en önemli meselesidir ölüm.

Hayy ve Kayyum olan Rabbimiz, hayatla şenlendirdiği bu yeryüzünde, hayat nimetini tattırdığı hiçbir varlığa, ‘ölümsüzlük’ vermemiş. Bu dünya hayatında hayat, ölüme karşı duramamaktadır. Hele, sahip olduğu hayat, tüm öteki ‘canlı’larla kıyaslanamayacak kadar kendisine tatlı gelen insanoğlunun, her şeyden ve herkesten çok sevdiği sevgili hayatı, çoğu zaman hiç beklemediği bir zamanda koynundan çekip alınır. Sımsıkı sarıldığımız hayat, gevşeyen kollarımızın arasından uçup gider ve beden evimiz, sarsıla sarsıla yıkılır.

Büyük Rus romancısı Tolstoy’un ölümsüz(!) karakteri Ivan Ilyiç’e söylettiği gibi “Bir hayat vardı; şimdi gidiyor ve bunu tutmak elim(iz)de değil.”

Evet hayat gidiyor. “Vücut apartmanı yıkılıyor.”

Hayat gibi kıymettar bir hazinenin, biz fukara insanların malı olamayacağı, bazen minicik bir mikrop yüzünden onu elimizden kaçırmamızdan bile belli değil midir? Hiç beklemediğimiz bir zamanda, hiç beklemediğimiz bir mekanda—mesela şimdi burada, neden olmasın—elimizden alınıvermesinden bellidir ki hayat, bizim sahip olabileceğimiz bir şey değildir. Öyleyse zaten bizim olmayan, bize emaneten verilmiş olan bu hayatı, tekrar geri almak da, ancak onu verenin işidir. Zaten hayatı veren O (cc) olduğu gibi, ölümü veren dahi O’dur (cc). 

İşte ölüme böyle bakmalı, onu da tıpkı hayat gibi, Rabbimizden gelen bir emir olarak görmeli ve vakit tamam olduğunda hükmünden razı olarak göz baş üstüne kabul etmeliyiz.

Ölüm bizi bu fani dünyadan alır ve ebedî âleme doğru yolculuğumuzun ilk durağı olan kabir âlemine götürür.

Bu dünya hayatındaki yolculuğumuz, ölümle birlikte biter ve insanoğlu, kendisini ebedî ahiret ülkelerine götürecek olan yepyeni bir yolculuğa çıkar. İşte bu yolculuk sırasında mü’min olsun, kâfir olsun herkesin karşılaşıp yaşayacağı bir dizi hadise vardır. Ancak âyet ve hadislerin “bildirmesiyle bilebileceğimiz” bu hadiseler hakkında bilgi edinmek, ahiret hayatımız için kendimizi nasıl hazırlamamız gerektiği konusunda bize yardımcı olacaktır.

Bu sayımızda, Prof. Dr. Yaşar Kandemir, hadis ve âyetlerin ışığında ölüm ve ötesini anlatıyor.

Veli Sırım, Kur’an’dan bir kelime ‘Duhan’ üzerine kaleme aldığı makalesinde yaratılışın ve kıyametin izini sürüyor.

Ümit Şimşek’in yazısı ölümden sonraki ilk durağımız olan ‘kabir âlemi’ ile ilgili.

Ömer Baldık’ın, tıbbî gelişmelerin, söylendiği gibi önümüzdeki yıllarda insan ömrünü uzatması gibi bir durumun, toplum hayatına nasıl etki edeceğini ele aldığı yazısı ise oldukça ilginç.

Prof. Dr. Alaaddin Başar’ın, ölülerin dilinden dirilere seslendiği yazısı: ‘Ölülerin Haykırışı.’

Yirmi yıldır ölüm konulu makaleler kaleme alan Selim Gündüzalp “Bir diyar olsa gerek” diyor.

Prof. Dr. Osman Çakmak ise, derin uzayda ölümü anlatıyor. Karadelikler ve kıyamet.

Mustafa Ulusoy, ‘Tatmak’ adlı yazısıyla yeniden dergimiz sayfalarında.

 

YENİ KİTAPLAR

İslâm’a Koşan Hanımlar’dan sonra, yazarımız Ayten Yadigar, İslam’a Koşanlar adlı yeni kitabında, yirmi adamın hidayet öyküsünü anlatıyor.

Yazarımız Ömer Baldık’ın Zafer Yayınları’ndaki ilk kitabı çıktı: İçimde Bir Göçebe Var.

Mehmed Kırkıncı Hocaefendi’nin yeni kitabı İnsan, Devlet ve Millet de yayınlarımız arasında yerini aldı.

Dergideki Yazılar