Tatmak
Mustafa Ulusoy Psikiyatrist
Ara
“....vücudunuzda şunların yaratılması ve fıtratınızda bunların gaye-i idhali, iki esastır: (....)
İkincisi: Âleme tecelli eden esma-i kudsiye-i İlahiyenin bütün tecelliyatının aksamını, birer birer, size o cihazat vasıtasıyla bildirip tattırmaktır. Siz dahi tatmakla tanıyarak iman getirmelisiniz.”
— Sözler
Geçen gün caddede yürürken önüme sararmış bir yaprak düştü. Durdum. Sadece durmak için mi durdum? Yaprağı elime alıp baktım. Sadece bakmak için mi baktım?
Yaprak güzeldi. Güzel olmak için mi güzeldi? Rengi sarıya dönmüştü ve tüm sarıya çalan renkler gibi ölümü çağrıştırıyordu. Yaprak sadece bir yaprak mıydı? Ağaçların dalında yaprakların gücü kalmamıştı artık. Yaprakların düşüşü sadece bir düşme miydi? Yaprağı kokladım. Kokuyordu. Kokmak için mi kokar bir yaprak? Yaprak sertti. Sert olmak için mi serttir yaprak?
Bir taş sadece bir taş mıdır? Yağan yağmur sadece yağmur mudur? Bir fesleğen çiçeği sadece bir fesleğen çiçeği midir? Kâinat sadece bir kâinat mıdır? İnsan sadece insan mıdır? Hayat sadece bir hayat mıdır?
Acı çekmenin anlamı acı çekmek olabilir mi sadece? Lezzet alarak yaşamanın anlamı yaşamak. Ölmek yalnızca ölmek için midir? Sonsuz yaşamının anlamı sadece sonsuz yaşamak mıdır? Olan biten olup bitmek için midir?
Pazarda salkım salkım üzümler vardı. Üzümler salkımlara tane tane dizilmişlerdi. Ama neden böyle dizilmişlerdi? Sırf dizilmek için mi dizilmişlerdi? Bir üzüm tanesini yemek bir üzüm tanesini yemek için midir? Bir üzüm tanesinin varoluşu bir üzüm tanesi olmak için midir?
Varolmak sadece varolmak mıdır? Varlıkların sadece varolmanın dışına çıkıp, her neyse onun için oldukları bir neden olmalı. Yoksa bir üzüm tanesinin içinde bir tat taşımaması gerekirdi. Üzüm tanesini üzüm tanesi haline getiren varoluşunu dışardan alması olduğu gibi, varoluşunu kendi dışında bir varlığa sunmasıdır aynı zamanda. Üzüm tanesi kendi başına bir hiçtir. Varlığını başka bir varlığa sunduğu anda, farkedilir, anlaşılır, varoluşunu yeniden kazanır. Her varlık dışardan aldığı varoluşunu yine aldığı yere sunduğu an anlamlıdır.
Üzüm tanesi gibi her şey kendi dışına çıkarsa anlamını bulur. Hangi varlık varoluşunu kendinden almıştır ki? O zaman hangi varlık varoluşunu kendine sunar ve kendi için yaşar ki? Her varlık varoluşunu aldığına geri sunar.
O halde varlıklar birer işaretçidir. Varlıklar kendileri için yoktur. Onlar onları hiçlik karanlığından çekip çıkaran adına vardırlar. Her varlığın varolması varlıklarını Kudret Elinde tutan içindir.
Üzüm tanesi insanın ağzında tadılır. Kendi dışına çıkınca, bir başka varlığa kendini sununca varlığı anlaşılan üzüm tanesindeki tat, neyin tadılmasıdır aslında? Tatmak farketmektir. İki varlıkla kurulan ilişki biçimidir.
Dilimiz bir meyvenin tadını hissettiğinde bir ismin tecellisini hissediyor aslında. Hissettiğimiz her tad Onun bir isminin tecellisinin tadı oluyor. Gözlerimiz bir meyveyi seyrettiğinde tattığı güzellikler isimlerin tecellisi oluyor. Varlıklardan burnumuza akıp gelerek tattığımız kokudan isimlerin tecellileri oluyor. Burnumuzla mis gibi kokan Onun isimlerinin tecellisini kokluyoruz. Bir meyvenin kokusu sadece bir koku değildir çünkü. Üzüm taneleri sadece bir üzüm tanesi değildir. Üzüm tanesi varoluşunu Ondan alan ve varoluşunu Ona tekrar sunan bir kelimedir.
Kara toprak isminin aksine renk renk varlıklara beşik oluyor. Tüm amacı Yaratıcı’sının isimlerinin tecellilerini bilinçli varlıkların tatması. Topraktan Yaratıcı’ının Halik, Rahman, Cemil gibi isimlerin tecellisi fışkırıyor. İnsanlar çiçek desteleri yapıyorlar. Her çiçek destesi Onun isimlerinin destelenmesine dönüşüyor. Cemil ismi toprağın yüzeyine serpilmiş âdeta. Gözler Cemil isminin tecellisini tadıyorlar büyük bir zevkle, iştahla, arzuyla. İsimler bizi hayata bağlıyor.
Ağaçların dallarında Onun isimlerinin tecellileri tomurcuklanıyor. Her tomurcuk aslında üzerinde taşıdığı düzen ile Munazzım, inceliği ve letaifi ile Latif isimlerinin tecellisinin kabı oluyor. Tomurcuklar meyvalara dönüşüyor. Her dönüşüm ve değişim bir başka ismin tecellisinin dönüşümüne vesile oluyor. Ağaçların dallarına asılan meyvelerde ki tecelli eden Rahman ismi bilinmek, tadılmak, zevk edilmek istiyor. Ağaçların dallarına asılan meyvelerdeki tecelli eden Rahman isimlerini ise insan bilmek, tatmak, zevk etmek istiyor. Şeftali yalnızca bir şeftali değildir. Şeftali varoluşunu Ondan alır. Varoluşunu tekrar Ona sunar. Şeftali bir kelimedir. Her kelime gibi kendi için var değildir.
Baharda kanımız kaynamaya başlıyor. Bu, bedenimizde, ruhumuzda, duygularımızda başka başka isimlerin daha ön planda tecelli etmesinden kaynaklanıyor. Bahar başımızı döndürüyor derken aslında başımızı döndüren Onun güzel isimlerinin tecellisi oluyor. Kırlar bizi coşkuyla kendisine çağırıyor. Bizi kırlara çağıran aslında orada tecelli eden Sonsuz isimlerdir. Tecelli eden isimler bilinmek, tanınmak, tadılmak, hissedilmek, zevk edilmek istiyorlar.
Sonbaharda tadılmak istenen isimler değişiyor. Farklı tatlarda isimler insanı kendine çağırıyor. Sonbahar sadece bir sonbahar değildir. Sonbahar varoluşunu Ondan alır ve kendini Ona sunar. İnsan varoluşunu Ondan alır ve kendini Ona sunar. Her varoluş imkanı, bu imkanı Onun isimlerinin kendisinde tecelli etmesi içindir. Her tecelli tadılmak içindir.
Kış sadece bir kış değildir. Soğuk sadece bir soğuk, kar sadece bir kar, güneşsiz, griye çalan günler sadece griye çalan günler değildir. Kış başka bir varoluş imkânıdır. Başka bir biçimde var edilen hayatın kendini başka bir biçimde Yaratıcısına sunmasıdır. Parmaklarımızı sızlatan soğuk sadece bir soğuk değildir. Parmaklarımızın hissettiği, bildiği, tattığı isimlerin tecellisidir.
Tatma organının dil olduğunu düşünmek en büyük yanılgıdır. Tadılanın tadılan varlık olduğunu sanmak da. Tatmak sadece bir tatmak değildir. Tatmak Onun isimlerini bilmektir. Tadabilmek için ise insanın kendi dışına çıkabilmesi gerekir. Yoksa tadılan hiçliktir.