Birçoğumuz Batılı aydınların İslâm hakkında bilgi sahibi olduklarını zannederiz. Batılı denince insanımızın aklına aydın, çağdaş, entellektüel insan geldiği için, onların dinimiz hakkında pek çok şey bildiğini düşünürüz.
Halbuki günümüzün Batılı aydınlarının yüzde doksan dokuzundan fazlası, gazeteci, sanatçı, yazar ve çizerin de bir o kadarı, İslâm hakkında ancak bir Ortaçağ papazı kadar malûmat sahibidir. Yani yalan, yanlış, uydurma, iftira ve kara çalma...
Batı’nın halkı kadar, okumuş insanları da İslâm’ı bir öcü gibi görür. Onların gözünde Müslüman, ilkel bir dine inanan, taşa tapan (Hacer-i Esved’e taparmışız), Peygamber Efendimiz’i de ilah kabul eden (Hz. İsa’yı kendileri ilahlaştırdıkları gibi bizim de Peygamber Efendimiz hakkında benzeri bir itikada sahip olduğumuzu zannederler.) fikren ve dinen zavallı, fakat bunun yanında da, acımasız bir vahşi ve kan dökücüdür.
İnsan, Batı’nın aydın ve yazarlarını okuyunca, İslâm hakkında nasıl bu kadar cahil kalabiliyorlar diye kendi kendine sormadan ve hayrete düşmeden edemiyor.
Bir zamanlar Cumhuriyet gazetesi’nin kara sakallı, kazma dişli, patlak gözlü, kocaman sarıklı ve karşısındakine saldırmaya hazır ağzı salyalı bir gulyabani gibi gösterdiği Müslüman tipi, bugünün Batı medyasında sanki onu kopya edermişçesine her gün tekrarlanıyor. Daha da ileri gidip Müslümanlar kan içici ve yamyamlar olarak takdim ediliyor. Nitekim L’Express dergisi Mart ayının son haftaki nüshasında sakallı ve sarıklı bir Müslümanın yakaladığı bir insanı, elinden başlayarak diri diri nasıl yiyip yutmağa çalıştığını gösteren bir karikatüre baş sayfada yer verdi. Karikatürist Plantu tarafından ünlü ressam Goya’nın bir tablosundan ilham alınarak çizilen bu karikatür Batılı’nın Müslümana bakışını çok net bir şekilde gözler önüne seriyor. Diğer basın yayın organlarında da Müslümanları aşağılayan, kan dökücü ve kıyıcı zalimler şeklinde tasvir eden benzeri karikatürler yayınlanıyor.
Batılı’nın zamirinde malesef koyu bir İslâm düşmanlığı eskiden, yani Ortaçağ’da nasılsa öylece devam ediyor. Hani 11 Eylül saldırılarının hemen ardından Amerikan Başkanı, Haçlı Seferinden bahsetmiş ve arkasından özür dilemişti ya. O ilk bahsedişinde Batılı’nın içinde olanı farkında olmadan dışa vurmuştu. Özrünün hiçbir anlamı yoktur. Nitekim tıpkı onun gibi Paris Kontu Henri de birkaç ay önce, aynı şeyi dile getirdi. Paris Kontu, Le Figaro gazetesinde yayınlanan 22 Mart tarihli yazısında bakın önce ne diyor:
“Geçenlerde Kur’an’ı yeniden okudum. İslâm evrensel bir din olmak istiyor. Dünyanın ya zorla ya da insanların kendi tercihiyle Müslüman olması gerekiyor. Bunun için de baskıyı, şiddeti, yalanı, hileyi, kısacası bu hedefe ulaşmak için her şeyi mübah görüyor.”
“Kur’an’ı okudum, bakın böyle deniliyor...” diyen ve bunları hiç haya etmeden yazan bir kimseden artık ne bekleyebilirisiniz ki? Kendi halkına, kendi okuruna böylesi mavalları anlatan kişi, bununla da kalmıyor ve sıkı durun aynen şöyle diyor:
“Maalesef bugün Batı istememesine rağmen Onuncu Haçlı Seferine sürükleniyor. Kilise görevini yerine getirmiyor. İslâm’a karşı kendimizi nasıl savunacağımızı heyhat ki öğretmiyor.”
Bu bakış açısı Batılının ruhunun derinliklerinde vardır. İslâm düşmanlığı onların iliklerine kadar işlemiştir. Zaman zaman onlar bu tür sözleriyle veya sonradan özür diledikleri çıkışlarıyla Kur’an’ın (3/118) şu mucize haberini sık sık doğrularlar: “Şiddetli öfke ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha da kötüdür.”
Günümüzün Müslümanı, medeniyeti ve hayat modeliyle dünyaya egemen olmuş Batıyı İslâm konusunda aydınlatmaya mecburdur. Onlara İslâm’ı en güzel şekilde tebliğe memurdur. Bugünün asıl cihadı da budur.