Nerede o eski ustalar dedirten sanatlardan birisi de Kündekârî sanatıdır. Endüstri devrimi ve sanayileşme ile birlikte pek çok kıymetli sanat yerini, makinelerin ürettiği ucuz işlere bırakıp bizi terk etti.
Kündekârî, Farsça bir kelime olup ahşap oymacılık sanatını adlandırır. “Künde,” masif ağaç, tomruk gibi anlamlara gelirken, “kârî,” işlemek, oymak gibi anlamlara gelir. Genelde ahşap işlerini tanımlamakla birlikte özelde ince ahşap işçiliği ve sanatını tanımlamak için kullanılır.
Kündekârî, sekizgen, beşgen, yıldız gibi çokgen geometrik şekillerde kesilmiş ahşap parçalarının çivi ile çakılmadan ve bir yapıştırıcı ile yapıştırılmadan sadece birbirlerine geçirilmeleriyle meydana getirilen dekoratif bir süsleme ve konstrüksiyon tekniğidir. Bu şekilde elde edilen yapı, ısı ve nem değişiklikleri ile ağacın çalışmasından ve deformasyonundan etkilenmez.
Kündekârî sanatında genel olarak ceviz, şimşir, gül ve abanoz ağacı tercih edilir. Türk-İslam sanatında sadece Anadolu’da görülen kündekârî tekniğinin erken örnekleri Suriye ve Mısır’da Abbasiler döneminden itibaren bazı cami ve mescitlerde görülür. Bunlar arasında Mısır’da yaptırılan İbn-i Tolun Camii (879) en önemlileridir.
Tarihî Hazinelerimiz
Anadolu’da hemen hemen her büyük şehirde, Selçuklular’dan miras kalan eserler arasında en önemlileri ulu camilerdir. Şehrin merkezinde yer alan bu camiler, taş ve ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini sergilerler. Selçuklu camilerinin bilhassa kapıları ve minberleri şaheserdir.
Anadolu’da Selçuklulardan miras kalan camiler içerisindeki minberler, ahşap kündekârî sanatının en iyi örnekleri olarak tanımlanabilir. Bunlar arasında Konya Alaeddin Cami minberi, Kayseri Ulu Cami minberi ve Aksaray Ulu Cami minberi en önemlileri olarak sayılabilir. Bursa Ulu Camii’nin minberi de Selçuklu üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin bir örneği olarak önemli bir sanat eseridir.
Kündekârî Sanatının Malzemeleri
Günümüze kadar kalan bu minberler genelde Abanoz ağacından yapılmıştır. 13. yüzyıldan itibaren İslam sanatlarında abanoz ağacının tercih edildiği görülmektedir. Çok sert ve dayanıklı bir ağaç olan abanoz ağacının, Doğu ve Güneybatı Asya, Afrika ve Amerika’nın tropikal bölgelerinde yaklaşık 240 çeşidi bulunur. Abanozun en makbul olanları Seylan, Hindistan ve Afrika’nın içlerinde, özellikle Nijerya’da yetişen siyah türleridir. Bunların çıplak gözle doku ve damarları fark edilemeyen kömür karası siyahlığındaki keresteleri, kolaylıkla yontulamayacak derecede sert ve suda batacak kadar ağırdır (özgül ağırlığı 1,18). Abanoz, dayanıklılığı, ağırlığı, koyu rengi ve taş gibi perdah kabul eden sertliğinden dolayı en eski medeniyetlerden beri doğramacılıkta ve küçük eşya yapımında kullanılmıştır.
Milâttan önce III. bin yılda Sümer kralları tarafından, Hindistan menşeli sert ağaçların o zamanın deniz ticaret merkezi olan Bahreyn adasından getirtilerek mabet ve saray yapımında kullanıldığı, çivi yazılı tabletlerde kayıtlıdır. Anadolu Selçuklu sanatında genellikle kündekârî ve sedef kakma işlerinde tercih edilmiştir.
Tanıtılmayan Eserin Değeri Bilinmez
Bugün Ulu Cami ve minberlerin çok da iyi bakıldığı ve korunduğu söylenemez. Örneğin Bursa Ulu Camii’nin minberinin yan yüzeyi cam bir koruma ile kapatılmıştır. Aksaray Ulu Camii’nin minberi etrafına koyulan 80 cm.lik cam paravan yeterince koruma sağlamamaktadır. İnsanlar ellerini uzatıp kolayca minbere dokunabilmekte, hatta minberin yerinden çıkmış gibi duran bazı parçaları her an çalınabilir. Üstelik minberin kapı kanatları çalınıp yurtdışına kaçırılmıştır. Kültür Bakanlığı yıllar süren takip sonucu bu kapıları bulmuş ve yurda geri getirmiştir.
Ayrıca cami ve minber gibi eserler hakkında bilgilendirmeler de yetersizdir. Avrupa’da pek çok kilisede gelen ziyaretçiler için tanıtıcı broşürlerle hem eser, hem de dinî konular hakkında bilgiler verilmektedir. Bu gibi tanıtıcı çalışmalar bizde de yapılmalıdır.