TR EN

Dil Seçin

Ara

Şubat 2013

post-title

Şubat 2013, 434

 

Merhaba sevgili okuyucularımız;

Kıştan bahara merhaba… Cemrelere az kaldı. Bahara şimdiden merhaba. 

Kalakaldığımız anlar vardır, öylece durup kalırız. Elimizde bir avuç kuru yaprakla veya onun anısıyla baş başayızdır. Kulak verdiğimizde bambaşka bir dünyadan gelen esintilerin fısıltısını duyarız. “Acele etme. Bu dünyada geçireceğin süre çok kısa. Dur ve çiçekleri koklamaya da zaman ayır. Yaratanı unutma. Ölümü unutma. Ebedî bir âlemde huzurla yaşamak için Allah’ın senin üzerindeki hakkına ve kul hakkına riayet et. Ona uygun davran.” diye bir ses duyarız. Bu ses hiç kesilmez. Hep vardır.

İşte insanı hayat yolunda yürürken dikenlerden sakınmaya, ahirette hesabını veremeyeceği işlerden kaçınmaya, dosdoğru bir yol izlemeye sevk eden hayat pusulası budur. Bu hayat ölümle bitmiyor. Ölür ölmez hesap başlıyor. Ölümü bir uyku zannedenler aldanırlar. O güne kalmadan bugün uyanmak gerekir.

Rabbim bu ölçülere uygun bir hayat yaşamayı nasip etsin inşallah.

Ömür hızla akıp giderken unuturuz bu gerçeği. Kendimizle hesaplaşmayı ve vicdanımızın sesini dinlemeyi unuturuz çok defa. Hiç ölmeyeceğiz sanırız. Hep gelecekte yaşamayı düşünürüz; bugün değil. “Şu okulu, şu işimi bitirip bunları o zaman düşüneceğim” deriz. Ancak o aşamaya gelince, bir iş bulmak telaşı başlar. Sonra iş bulunur, ihtiyaçlar kendini bir bir gösterir. Evdi, arabaydı derken içimizdeki o canlı ışık söner birden. “Biz niçin bu dünyadayız?” sorusu boşlukta kalır. Az sonra hayatta olmaya devam edeceğimizin garantisini hiç kimse veremez. Bir de bunlara insanlara faydalı olmak gibi meşru bir kılıf bulundu mu, nefsimiz bunları süsleyip bize güzel göstermeye başladı mı, ağır uykulara girilmiş demektir; bedenin olmasa da kalbin ölümüdür bu.

Yaşamak bu değildir, biliriz ama bu kısır döngüden de bir türlü kurtulamayız. O güzelim hayat emaneti, o bembeyaz hayat emaneti gitgide rengini yitirmeye başlar, beyazdan griye ve siyaha doğru dönmeye başlar.

Evet, gündemde ölüm var. Ölüm gündemde hep vardı ve olacak da. Ama asıl kendi ölümümüzü gündeme almadan, ölümü de, ahireti de anlamak mümkün değil. Tıpkı aynaya her gün baktığı ve orada kendini gördüğü halde, bir defa olsun yaratanını düşünmemek gibi gafletli bir şey bu.

İnsan nasıl yaşıyorsa öyle düşünür. Düşündüğünü yaşayamayan insan, yaşadığı gibi düşünmeye başlar. Değişen davranış tarzları, ilişki biçimleri, alışkanlıklar, iş tutuş şekilleri, düşüncelerin de değişeceğinin habercisidir. Hayatını sağlam bir fikre bina etmeyenler, nefislerine hoş gelene göre hayatlarını şekillendirmeye başlarlar. Sonra da yaşadıkları gibi düşünmeye başlarlar. “Minareyi çalan, kılıfını hazırlar” özdeyişi tam da bu hali anlatır. Kısacası, ölçü kaybolunca ve ölçüyü belirlemek insanın nefsine kalınca, insanın payına da aldanmak düşer. Gerçeklere göre yaşamak yerine yalan yanlış düşüncelerle kendini aldatır. Allah’a hesap vermek fikrinden uzaklaşılınca, nefsin istek ve fikirleri öne çıkmaya ve insanı bunlar yönetmeye başlar.

Hz. Peygamber (asm) “En akıllı kimdir?” sorusuna şöyle cevap veriyor:

“En akıllınız, Allah’tan en çok korkanınız, emir ve yasaklarına en güzel şekilde riayet edeninizdir.”

Kaldı ki dünyanın insana sundukları, insanların ebedî ihtiyaçlarını karşılamaktan da uzaktır. Cenneti bu dünyada sananların dünyada bulduğu çözüm, kalbin ve ruhun ihtiyaçlarını görmezden gelmektir. Dünya, kendine yönelen insanı sonunda esir alır. Mutluluğu orada arayanlar, ona mahkûm olurlar. Yanlış bir ahiret anlayışının sonucu ortaya çıkan hayat biçimleri, insanlar için yıkımdan ve zulümden başka bir şey üretmez.

Öyle diyor Muhyiddin Arabî:

“Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer, içtikçe susarlar, susadıkça içerler.”

Bilmediği yeri arayan insan, bir bilene sorar ve bilenin sözüne itibar eder. Rahmeti bol olan Rabbimiz, insana sadece hayatı vermekle kalmamış, hayata ve bu hayatın ötesine doğru bilgileri de vermiştir.

Evet, insan için ölümden kaçış nasıl mümkün değilse, dirilmekten kaçış da mümkün değildir. Çünkü bizi ve her şeyi yoktan var eden Allah, elbette tekrar yaratmaya muktedirdir.

***

Bu sayımızda ölümü kapağa çıkardık. Ancak o kadar güzel tefekkür ve araştırma yazıları var ki, her birinden bahsetmeye kalksak, yerimiz buna elvermeyecek. Bütün yazarlarımıza yazdıkları her yazı ve yaptıkları her araştırma için gönülden bir teşekkür borçluyuz. İlginizi çekecek yeni kalemler, yeni konular var. Banu Yaşar’ın, Kasım Takım’ın, Sefa Saygılı’nın, Hakan Şükrü Atalgın’ın ve Fatih Saçıl’ın yazılarına da dikkatlerinizi çekiyoruz. Gelecek ay için bir müjdemiz var. Rasim Özdenören, Zafer sayfalarında yazılarına başlıyor inşallah.

Alaaddin Başar’ın ve Mehmet Kırkıncı Hocamızın ufuk açıcı yazıları için kendilerine ayrıca şükranlarımız arz ediyoruz.

Konulardaki çeşitlilik ve muhtevadaki zenginlik, okuyucularımızın dikkatinden kaçmıyor, teşekkürler alıyoruz. Allah razı olsun, dualarınızı bekliyoruz.

Allah’a emanet olunuz.

***

Zafer’de yayınlanan yazılar hakkındaki her türlü dilek ve görüşlerinizi zaferdergim@gmail.com adresine bekliyoruz.

 

 

Dergideki Yazılar