İnsan Diğer Canlılardan Neden Farklıdır?
Haşir Risalesi'nin On Birinci Hakikati, insanın mahiyeti ile ahiret arasında bir köprü kurar…
Ara
Merhaba sevgili okuyucularımız;
Kıştan bahara merhaba… Cemrelere az kaldı. Bahara şimdiden merhaba.
Kalakaldığımız anlar vardır, öylece durup kalırız. Elimizde bir avuç kuru yaprakla veya onun anısıyla baş başayızdır. Kulak verdiğimizde bambaşka bir dünyadan gelen esintilerin fısıltısını duyarız. “Acele etme. Bu dünyada geçireceğin süre çok kısa. Dur ve çiçekleri koklamaya da zaman ayır. Yaratanı unutma. Ölümü unutma. Ebedî bir âlemde huzurla yaşamak için Allah’ın senin üzerindeki hakkına ve kul hakkına riayet et. Ona uygun davran.” diye bir ses duyarız. Bu ses hiç kesilmez. Hep vardır.
İşte insanı hayat yolunda yürürken dikenlerden sakınmaya, ahirette hesabını veremeyeceği işlerden kaçınmaya, dosdoğru bir yol izlemeye sevk eden hayat pusulası budur. Bu hayat ölümle bitmiyor. Ölür ölmez hesap başlıyor. Ölümü bir uyku zannedenler aldanırlar. O güne kalmadan bugün uyanmak gerekir.
Rabbim bu ölçülere uygun bir hayat yaşamayı nasip etsin inşallah.
Ömür hızla akıp giderken unuturuz bu gerçeği. Kendimizle hesaplaşmayı ve vicdanımızın sesini dinlemeyi unuturuz çok defa. Hiç ölmeyeceğiz sanırız. Hep gelecekte yaşamayı düşünürüz; bugün değil. “Şu okulu, şu işimi bitirip bunları o zaman düşüneceğim.” deriz. Ancak o aşamaya gelince, bir iş bulmak telaşı başlar. Sonra iş bulunur, ihtiyaçlar kendini bir bir gösterir. Evdi, arabaydı derken içimizdeki o canlı ışık söner birden. “Biz niçin bu dünyadayız?” sorusu boşlukta kalır. Az sonra hayatta olmaya devam edeceğimizin garantisini hiç kimse veremez. Bir de bunlara insanlara faydalı olmak gibi meşru bir kılıf bulundu mu, nefsimiz bunları süsleyip bize güzel göstermeye başladı mı, ağır uykulara girilmiş demektir; bedenin olmasa da kalbin ölümüdür bu.
Yaşamak bu değildir, biliriz ama bu kısır döngüden de bir türlü kurtulamayız. O güzelim hayat emaneti, o bembeyaz hayat emaneti gitgide rengini yitirmeye başlar, beyazdan griye ve siyaha doğru dönmeye başlar.
Evet, gündemde ölüm var. Ölüm gündemde hep vardı ve olacak da. Ama asıl kendi ölümümüzü gündeme almadan, ölümü de, ahireti de anlamak mümkün değil. Tıpkı aynaya her gün baktığı ve orada kendini gördüğü halde, bir defa olsun yaratanını düşünmemek gibi gafletli bir şey bu.
İnsan nasıl yaşıyorsa öyle düşünür. Düşündüğünü yaşayamayan insan, yaşadığı gibi düşünmeye başlar. Değişen davranış tarzları, ilişki biçimleri, alışkanlıklar, iş tutuş şekilleri, düşüncelerin de değişeceğinin habercisidir. Hayatını sağlam bir fikre bina etmeyenler, nefislerine hoş gelene göre hayatlarını şekillendirmeye başlarlar. Sonra da yaşadıkları gibi düşünmeye başlarlar. “Minareyi çalan, kılıfını hazırlar.” özdeyişi tam da bu hali anlatır. Kısacası, ölçü kaybolunca ve ölçüyü belirlemek insanın nefsine kalınca, insanın payına da aldanmak düşer. Gerçeklere göre yaşamak yerine yalan yanlış düşüncelerle kendini aldatır. Allah’a hesap vermek fikrinden uzaklaşılınca, nefsin istek ve fikirleri öne çıkmaya ve insanı bunlar yönetmeye başlar.
Hz. Peygamber (asm) “En akıllı kimdir?” sorusuna şöyle cevap veriyor:
“En akıllınız, Allah’tan en çok korkanınız, emir ve yasaklarına en güzel şekilde riayet edeninizdir.”
Kaldı ki dünyanın insana sundukları, insanların ebedî ihtiyaçlarını karşılamaktan da uzaktır. Cenneti bu dünyada sananların dünyada bulduğu çözüm, kalbin ve ruhun ihtiyaçlarını görmezden gelmektir. Dünya, kendine yönelen insanı sonunda esir alır. Mutluluğu orada arayanlar, ona mahkûm olurlar. Yanlış bir ahiret anlayışının sonucu ortaya çıkan hayat biçimleri, insanlar için yıkımdan ve zulümden başka bir şey üretmez.
Öyle diyor Muhyiddin Arabî:
“Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer, içtikçe susarlar, susadıkça içerler.”
Bilmediği yeri arayan insan, bir bilene sorar ve bilenin sözüne itibar eder. Rahmeti bol olan Rabbimiz, insana sadece hayatı vermekle kalmamış, hayata ve bu hayatın ötesine doğru bilgileri de vermiştir.
Evet, insan için ölümden kaçış nasıl mümkün değilse, dirilmekten kaçış da mümkün değildir. Çünkü bizi ve her şeyi yoktan var eden Allah, elbette tekrar yaratmaya muktedirdir.
***
Bu sayımızda ölümü kapağa çıkardık. Ancak o kadar güzel tefekkür ve araştırma yazıları var ki, her birinden bahsetmeye kalksak, yerimiz buna elvermeyecek. Bütün yazarlarımıza yazdıkları her yazı ve yaptıkları her araştırma için gönülden bir teşekkür borçluyuz. İlginizi çekecek yeni kalemler, yeni konular var. Banu Yaşar’ın, Kasım Takım’ın, Sefa Saygılı’nın, Hakan Şükrü Atalgın’ın ve Fatih Saçıl’ın yazılarına da dikkatlerinizi çekiyoruz. Gelecek ay için bir müjdemiz var. Rasim Özdenören, Zafer sayfalarında yazılarına başlıyor inşallah.
Alaaddin Başar’ın ve Mehmet Kırkıncı Hocamızın ufuk açıcı yazıları için kendilerine ayrıca şükranlarımız arz ediyoruz.
Konulardaki çeşitlilik ve muhtevadaki zenginlik, okuyucularımızın dikkatinden kaçmıyor, teşekkürler alıyoruz. Allah razı olsun, dualarınızı bekliyoruz.
Allah’a emanet olunuz.
***
Zafer’de yayınlanan yazılar hakkındaki her türlü dilek ve görüşlerinizi zaferdergim@gmail.com adresine bekliyoruz.
Haşir Risalesi'nin On Birinci Hakikati, insanın mahiyeti ile ahiret arasında bir köprü kurar…
İnsan denilince ruh hatıra gelmekte, beden ise ruhun elbisesi veya eli mesabesinde…
Gelişen tıp ve artan teknolojik imkanlara rağmen, bebekler için dünyada anne sütünün yerini…
HAYATI DOLU DOLU YAŞAMAK NEDİR? Mehmet Ali Birand (ışıklar içinde yatsın) Abbas Güçlü’nün…
“Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştiriniz.” — Hz. Ali Çocuklarınızın üzerine yağan…
Genç adam, uzun kış gecelerini fırsat bilerek her zamankinden daha erken bir…
Anatomi, canlı vücudunu şekillendiren organların normal şekil, yapı, duruş ve komşu organlarla…
“Bulunan fosillerle insanın DNA’sı karşılaştırılarak insan atası neden belirlenemiyor? Fosillerle ilgili tam…
Duygular sadece manevi olgular mıdır? Ya da maddeden mücerret ve tamamen soyut…
Bir taksi müşterisini almış götürüyormuş. Müşteri bir ara, soru sormak için arkadan…
“Kur’ân kalblere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifâdır. Gıdanın tekrarı, kuvveti artırır.” …
Şaşmak âriflerin şaşmaz kıstasıdır, der Selahaddin Şimşek. Yaşadığının farkında olan etrafını görür;…
KIRK BİRİNCİ GÜN Cemal Nadir, Bursa’da özel bir okulda resim öğretmenliği yapıyordu.…
“Gelenler, giderler hep akın akın Ölenlere değil, ölüme bakın Uzakta sanırız, ne…
Osmanlı Meclisinde Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa (d.1833-ö.1912), toplantıda akıl erdiremediği bir şey…
Yıldırım Bayezid’in (1358-1401) ilk erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Bu sevinçle bir ferman…
Pek farkında olmasak da koku hayatımızda ve hareketlerimizde her an etkileri görülen…
Araştırmacılar bebeklerin anne karnında iken annelerinin sesini dinlediğini yaklaşık 30 yıldır biliyordu.…
Mutluluk ve başarı için önemli olan duygusal niteliklere duygusal zeka denir. Duygusal…
Ebu Ali ibni Sina (d.980-ö.1037) henüz yirmi yaşına gelmeden zamanının bütün ilimlerini…
“Zamana and olsun ki, insan zarardadır. Ancak inanıp yararlı işler işleyenler; hakkı…
"Her yeni gün, herkes için bir yeni âlemin kapısıdır." — Bediüzzaman Her…
İnsanın kökü ezelde, meyvesi ebedde ve hakikati ise amelindedir. İnsan sonsuzluk ağacından…
“Cennette bir ağaç varmış. Ona yaklaşmak yasakmış. Şeytan, Âdem babamızı kandırmaya çalışmış,…
Metrelerce uzunluktaki ağaçların en uç dallarındaki yapraklara kadar suyun nasıl ulaştığını, o…
TUTUNACAK DAL OLMAK Çocuk yetiştirmek her ebeveynin dertli olduğu bir konu. Hz.…
Bundan birkaç sene önceydi. Medyada ‘zikir’le ilgili ilginç bir haber yer almıştı.1 “Zikir;…
Geleneksel sanatlarımızın çok dalları ve çeşitleri vardır. Hat sanatı, tezhib sanatı, minyatür…
Ekranlarda görüyoruz; Çıldır Gölü buz tutmuş!.. Buzda açılan deliklerden çekilen ağlar ve…
Hz. Peygamberimiz (asm) iki kişi arasındaki bir dâvâya baktı. Hüküm verildikten sonra dâvâyı…
Mizofobinin “kirlenme korkusu” olduğundan geçen sayımızda bir parça bahsetmiştik. Bu yazımızda da…
Her insan çekingenlik yaşar mı? İnsanlar doğuştan mı çekingendir, yoksa sonradan mı…
İnsan ahiretteki evini, ölmeden önce dünyada yapar. — Hz.…