TR EN

Dil Seçin

Ara

Kalem Ve İnsan

Kalem Ve İnsan

İnsan sonsuzluk ağacından kesilen bir kalemdir; ruhu, o kalemin içindeki yazacak maddesi ve ömrü ise o kalemin yazdıklarıdır.

İnsanın kökü ezelde, meyvesi ebedde ve hakikati ise amelindedir. İnsan sonsuzluk ağacından kesilen bir kalemdir; ruhu, o kalemin içindeki yazacak maddesi ve ömrü ise o kalemin yazdıklarıdır. Allamü’l-Guyup ve Settaru’l-Uyûb olan Rabbimiz bu hakikatin bir remzini ‘Kalem’ suresinde zikrederken aynı zamanda yukarıdaki ilk isminin ifade ettiği gaybları bilmesiyle kalemin içindekinin ve dışına yansıyanın neler olduğunu bilir ve sonraki isminin ifade ettiği ayıp ve kusurları örten olmasıyla da kalemin yazdıklarındaki kusurları daima örtmek âdetinde olduğunu bildirir. Sanki affediciliğinin silgisiyle yapılan yanlışları tövbeyle affeder ve yine yazmaya imkân verir.

İnsan, anne rahmine NUN harfinin karnındaki bir nokta gibi düşer. O nokta dokuz ay on günlük bir zaman zarfı içinde ruh-beden ikilisini oluşturan bir kalem şeklini alır. Bu olgunlaşma sürecinden sonra o nokta, Nun’un karnından çıkıp bir ELİF olarak dünyaya gelir. Yani yazma fiilinin ilk aşamasıyla ELİF, zaman kalemtıraşında terbiyeden geçer ve ezel yurduna yolculuğa başlar.

Artık iki sonsuz arasında bir sonlu olan kalemin, sonsuza doğru yolculuğu başlamıştır. Dünya ve ötesine ait ameller o kalemin yazdığı yazılar; tevbe ve istiğfar ise kalemin ucundaki silgi olur adeta.

Allah, insanın kaleminden sudur eden bu yazılara kıymet verir. Bir taraftan kalemi değerli kılarken, diğer taraftan kalemin değerinin yazdıkları satırların değeriyle orantılı olduğunu vurgular. “Nûn. Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına…” der. Nun hükmündeki anne rahmine bir nokta olarak düşen ve bu noktadan çıkan yazılar üzerine; yani dünyaya bir kalem şeklinde gelen insanın, hayat sayfasına dizdiği ameller üzerine Hazret-i Allah (cc) kasem (yemin) eder.

Kalem artık en şerefli varlıklardan biri olduğunu bu yeminle ispat eder. Kendi hattı yerine hattatı göstermekle vazifelenir. Şeref ve değerinin yazdıklarının hattında değil hakikatinde olduğuyla sınanır. Bir kalemtıraş hükmündeki zamanın içinde daim tükenir, tazelenir ve yazmaya devam eder. Bir gün biteceğini hiç düşünmez. Arada bir de Hattatı unutur, kendini metheder. Harflerin altında gölgelenir. Sonunun hiç gelmeyeceğini düşünür ve her daim yazıp gideceği zehabına kapılır. Endamının küçüldüğünü, boyunun kısaldığını, enerjisinin tükendiğini, artık kaleminin de kâğıdının da bittiğini fark etmez. Hep hayat yazmak ister fakat son kelimesi ölüm olur.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kalemin bu serüvenini veciz bir şekilde şöyle özetler: “Eyvah aldandık. Şu hayatı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet şu güzeran-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgar gibi uçar gider.”

Kalem artık tükenmiştir. Şimdi elinde yazdıkları vardır. Bu yazdıkları acaba cennetin ebedi kitaplığına kabul edilecek midir? İşte şimdi tek merakı ve endişesi budur…