TR EN

Dil Seçin

Ara

Duygusal Zekilik

Duygusal Zekilik

Duygusal zekî dediğimizde, kendi duygularıyla birlikte diğer insanların duygularını da okuyabilen, bağımsız davranan, uzlaşmayı başaran iyimser kişiler akla gelir.

Mutluluk ve başarı için önemli olan duygusal niteliklere duygusal zeka denir. Duygusal zekî dediğimizde ise, kendi duygularıyla birlikte diğer insanların duygularını da okuyabilen, bağımsız davranan, uzlaşmayı başaran iyimser kişiler akla gelir. Amaca ulaşmak için ne yaptığı kadar nasıl yaptığını da önemseyen, zorluklar karşısında sebat edebilen, sorun çözmekten kaçınmayan ve uyum yetenekleri yüksek kişiler duygusal zekidirler. Mantıksal zekilerin, akademik başarıları güçlüyken, duygusal zekilerin hayat başarıları, evlilikleri, arkadaş ilişkileri daha iyidir. Kendileri ile de barışık olduklarından, zorluklar karşısında iş uyumları bozulmaz. Her zaman ümit duygularını ayakta tutabilirler.

Özetle:

Özbilinç (Kendini tanıma)

Özdenetim (Dürtüleri kontrol etme)

Duyguları ifade edebilme

Başkalarının duygularını anlayabilme (Empati)

Engellere rağmen yola devam edebilme (Sebat)

Kendini harekete geçirebilme (Motivasyon)

Uyum sağlayabilme, sorun çözmeye istekli olma

Uzlaşmacı olabilme, çözüm odaklı düşünme

Ümidi ayakta tutma ve iyimser olma

Yeni deneyimlere açık olma, kendini geliştirmeye istek duyma

Bu on maddede özetlenebilecek duygusal zekanın temel adımları zihinsel bir ustalık ve duygusal bir bilgelik gerektirir.

Bizim kültürümüzde ilim ve irfan ayırt edilmiştir. İlim sahibi olup, irfan sahibi olmayan kişiler, sırtına kitap yüklemiş ama adam olamamış tipler olarak tanımlanır. Çok bilgili, ancak sosyal ve duygusal becerileri zayıf olan bu kişiler sevilmezler, çoğunlukla yalnız kalırlar. Başarısız olduklarında çevrelerinde kimseyi bulamazlar.

Hem ilim hem irfan sahibi kimselerse, sınırlarını bilir, kendilerini bilgileri nedeniyle başkalarından üstün görmezler. İnsanî değerlerin akademik değerler kadar önemli ve gerekli olduğuna inanır ve o değerleri yaşatmaya çalışırlar.

“Arif olan anlar.” sözü, darb-ı mesel olmuştur. Bilgiyi uygulamaya geçirmekteki bu özellikler, “insan-ı kâmil” özelliği olarak kültürümüz ve inanç sistemimizce yüceltilmiştir. Empati, diğergamlık adı altında yani diğer insanlar hakkında da gam, kaygı hissedebilme şeklinde geleneğimizde yer almıştır. Kendine hâkim olmak ve özdenetim, “nefis terbiyesi” adı altında dedelerimizce uygulanırdı. Modernizm, özgürlüğü “dürtüleri serbest bırakmak” olarak tanımlanırken; postmodern zeka, gerçek özgürlüğün “dürtülerden özgür olmak” olduğunu söylüyor. Bu, geleceğin yeniden keşfidir. Başkalarını önemsemeyen, sadece kendi çıkarını ve başarısını önceleyen, yaşamı bir mücadele olarak algılayan, “Hayat bir mücadeledir.” diyen birey ve toplum savaş halindedir. Toplumla çatışmak doğaldır, diyerek uzlaşmacılığı zayıflatan modernizm, sosyal ilişkilere zarar verdi. Meslek başarısı yüksek ama sosyal engelli, yalnız, bencil, zevkini yaşam amacı edinmiş bireyleri ödüllendirdi.

Modernizm, tüketimi hızlandırmak için yardımlaşma, ürünün işlem maliyetini artırır, alçak gönüllü olmak zayıflık işaretidir düşüncesinde olduğundan rekabetçiliği çatışmaya dönüştürdü. Böylece kapitalist felsefe insanın mutluluğunu kurban etmiş oldu. İşte duygusal zeka da terk edilen manevi değerlerin, deneme yanılma yoluyla elde edilen deneyimler sonucu sistematize edilmesinden başka bir şey değildir.

Merhametli olmanın nörobiyolojisi, başkalarını mutlu etmenin, bireyin kendi beyninde mutlulukla ilgili hormon ve enzimleri salgılatması, fedakâr olmanın kısa vadeli bir zevki terk edip, uzun vadeli bir zevki netice vereceğini anlatması, başkaları hakkında kaygı hissetmenin insan olmanın ölçütü olduğu ve beraber yaşama bilincini doğurduğunu yeniden keşfettik.

İyi ki pozitif bilimler var. Bu doğrulara uyabilirsek, dünya daha yaşanabilir olacaktır.