Bir insanın kendini tanıması ve ruh durumunun farkına varabilmesinin yolu, duygusal analiz yapmaktan geçer. Bu, savaşa giren bir ordunun haline benzer. Eğer ordu karşı tarafın imkânlarını, askerlerini, kabiliyetlerini çok iyi bildiği halde kendi ordusunu tanımazsa yenilir; tabi olduğu ordunun kapasitesini bilmiyorsa, savaşı kazansa bile sonrasında başarısını devam ettiremez.
İnsanın da günlük hayatta doğru kararlar vermesi ve en makul seçenekleri bulması, hem kendisinin hem de muhatabının özelliklerini çok iyi bilmesiyle mümkündür. Yalnız bunun için duygusal bilgi ve verilerin yeterli düzeyde olması gerekir. Sözel olmayan, emosyonel bilgiler, söz altı vurgulardan oluşan manaları kapsar. İnsan iletişiminde ve kendini tanımada kelimelerin payı ancak dörtte birdir. Yine kendi bilincine varmanın dörtte birini düşünceler, dörtte üçünü ise olumlu ve olumsuz taraflarıyla duygular oluşturur.
Duygusal analizin anahtar soruları…
Duygusal analiz yapan kişi karşılaştığı olaylarda kendisine “Şu anda ruh durumum nasıl?” sorusunu sorar. Eğer cevabı o konuda hatalı olduğu yönündeyse, “kendimi düzeltmeliyim” diye düşünür. “Hatalıyım - düzeltmeliyim, bilmiyorum - öğrenmeliyim, biliyorum - uygulamalıyım, zorlanıyorum - tahammül etmeliyim, karamsarım - iyimser yönler aramalıyım, sinirliyim - çözümü ertelemeliyim” gibi düşünceler, onun yüksek bir duygusal zekâya sahip olduğunu gösterir.
Alternatif düşünce üretebilmek…
Yüksek duygusal zekâya sahip kişiler, karşılaştıkları olaylarda alternatif düşünce üretmeyi başarabilirler. Mesela, kendisini korkutan bir olayla karşılaştığında, korkusunun kaynağını anlamaya çalışarak duygusunu analiz ederse, bu olumsuz hisse karşı egosunu güçlendirebilir.
Duyguyu göz ardı eden yaklaşımlar somut zevkleri ön plana çıkarmıştır…
Bugüne kadar, “düşünüyorum o halde varım” diyen Batı dünyası, uzun yıllar boyunca duyguları ihmal etti. Bugün ise, “tüketiyorum, o halde varım” düşüncesine dayanıyor. Anı yaşama ve zevke gereğinden fazla değer vermenin markaları kutsallaştırdığı büyük bir gerçektir. Duyguyu göz ardı eden yaklaşımlar, somut zevkleri ön plana çıkarmıştır.
En büyük iyilik, kendi zihnimizi eğitmektir…
Yine son senelere kadar negatif düşünceye ağırlık veren Batı bilimi, sağlıktan çok hastalıkla ilgilendi. Oysa sistematik çaba, zihinsel eğitim ve akıl disiplini gerçekleştirilse, beyne iyi huylu esneklik kazandırılabilir.
Aslında ruhsal gelişimin gerçek ölçüsü, duyguları kontrol edebilme becerisidir. İnsanın yapabileceği en büyük iyilik, kendi zihnini eğitmesidir.
Neden duygusal zekâ?
İnsanın varoluşunun farkına varması, hayatta bir amacının olması gerektiği düşüncesi, hem bireysel açıdan hem de toplumsal faydaları bakımından duygusal zekâ kavramını ortaya çıkardı. Duygusal zekâ teorisi ile birlikte Yaratıcının ve dinlerin varlığına doğru bir yaklaşım gerçekleştirildi.
Duygusal zekâda kadın erkek farklı mı?
İki cins arasında duygusal zekânın gelişme oranına baktığımızda, kadınların erkeklerden bir adım önde olduklarını görürüz. Bunun sebebi, kadınların duygularının gelişkin olmasındandır. Annelik özelliklerini de düşündüğümüzde, genlerinde duyguların baskın olduğunu görebiliriz. Oysa erkeklerin duygusal zekâlarını geliştirmek için kadınlardan daha çok çabalamaları gerekir.
Duygusal zekâyı yükseltmenin yolu…
Örgün eğitim sisteminde Batı öğretisini benimsediğimiz halde, Doğu geleneklerini yaşatan bizim gibi toplumlarda duygusal zekâ ile alakalı bilgiler, kültürel olarak, aile içinde farkında olmadan öğreniliyor. Fakat esasında duygusal zekâ ölçütlerinin çocuğa şuurlu olarak aktarılması gerekir. Eğer bu beceriler bilinçli şekilde kazandırılmazsa, çocuklar bu öğretileri ahlak tarafından soyutlanmış olarak ve yalnız şekil kısmıyla öğrenirler. Ancak bu değerlerin duygusal zekâ ile uyuşan tarafları ahlakî kısmıyla ilgilidir. Bu zekâ türünü yükseltmenin yolu değerleri önemseyerek, kendi duygularını eğitmekten ve başkalarının duygularını okumaktan geçer. Bu da doğru duygusal kararlar vermeyi sağlar. Öte yandan kültürel aktarımı da önemsememiz gerekir.