TR EN

Dil Seçin

Ara

Duygusal Okur-Yazarlık

Duygusal Okur-Yazarlık

Duygularımızı tanımak... duygularımızın sorumluluğunu almak... duygu düşünce ayrımını yapabilmek... karar verirken duyguları dikkate almak... başkalarının duygularını anlayabilmek... başkalarının duygularını dikkate almak... kızgınlığımızı enerjiye dönüştürebilmek...

Özetle; hem kendimizin hem de başkalarının duygularını okuyabilmek, anlayabilmek, mutluluğumuz ve başarımız için kullanabilmek...

Bunları başarmak için psikolog olmaya gerek yok, Farkında olmak yeter!

 

Duyguları genel mânâda tasnif edersek, iki türlüdür. Bunlardan birincisi, hem insanlarda hem de diğer canlılarda bulunan yemek, içmek, barınmak, cinsellik, saldırganlık, korku gibi genetik eğilimimiz olan temel duygulardır. Diğeri ise sevgi, nefret, umut, güven gibi sadece Âdemoğluna ait olanlardır. Esas duygulara yaklaşımla diğerlerine yaklaşım birbirinden farklıdır.

İnsanî duyguları renklere benzetebiliriz. Bir resim nasıl çeşitli renklerin değişik oranlarda karışımı ile ortaya çıkıyorsa; insanı da, duygusal çeşnisi meydana getirir. Renklerin armonisini oluşturan sınıflandırma gibi hisler de katmanlara ayrılır. Yani ana, ara, nötr renklerden her birinin bir duygumuza karşılık geldiğini düşünebiliriz. Ana renkler kırmızı, mavi ve sarı; ara renkler yeşil, turuncu ve mor; tarafsız (nötr) renkler ise beyaz, siyah ve gridir. Bu renklerden bazılarının duygularımızdan bir ya da birkaçını remzettiğini varsayabiliriz.

 

KADINLAR VE DUYGULAR

Kadınlar duygularını doğru şekilde kullanır ve denetlemeyi başarırlarsa, bu onları çekim merkezi haline getirir. Ayrıca duyguların beden diliyle ifadesi alımlılığı artırır. Tabii bu cinsel cazibeden ziyade duygusal çekim olacaktır. Cinsellik, duyguların katmanlarından sadece bir tanesidir.

 

SEVGİ KAHRAMANLIĞI

Sevginin ağırlığını en fazla hissettirdiği duygu güven, en az hissettirdiği ise korkudur. Sevgiyi bir tahterevalliye benzetirsek ağırlık güven tarafında olduğu zaman korku, korku tarafında olduğu zaman da güven aşağıdadır. Bu sebeple korku içinde olan bir insana sevgi vermek, ondaki güven duygusunu artırır. Eğer korkunun içinde öfke varsa saldırganlık gelişir. Eğer üzüntü varsa, kaçınma ve düşmanlık ortaya çıkar. Sevgi, umut, iyimserlik ve kabul edilmeyle birleştiğinde dostluk oluşur. Yani korku düşmanlığı, güven de dostluğu ortaya çıkarır.

İnsanın hayata bakışında ve sosyal ilişkilerinde etkili olan şey, dostluk ya da düşmanlık hislerinin değişkenliğidir. Umut, güven ve üzüntü bir arada olursa, acıma duygusu ve empati meydana gelir. Bunun neticesinde kişi karşı tarafa şefkat beslemeye başlar ki; bu da dostluğu artırıcı bir etkiye sahiptir. Nefret, korku, üzüntü, öfke ve tiksinti karışımı bir histir. Nefrette bencillik ve kıskançlık varsa sonuçta saldırganlık ortaya çıkar. Nefret, korku ve tükenme ile birlikte hissedilirse kaçınma oluşur. Bu sebeple pek çok olumsuz duygunun kaynağı olan korku mutlaka kontrol edilmelidir.

 

EŞİM BENİ SEVMİYOR

Duygusal baskınlığın cinsiyet kimliğini dikkate alarak, kadınla erkek arasında ayırıma tâbi tutulmasının ne derece doğru olduğu tartışılsa da, kadınların emotional (duygusal) bakımdan doğuştan şanslı olduklarını söyleyebiliriz. Bu konuda kadını erkeğe üstün kılan şey, beyninin duygulardan sorumlu alanının, yani sağ tarafının daha çok çalışma eğiliminde olmasıdır. Ancak bu durum bir riski de beraberinde taşır. Hissî yoğunluğu fazla olan kadının sevgi ihtiyacı da erkeğe nispeten iki, üç misli fazladır. Ancak kadının duygu yoğunluğunun fazla olması, onun akıllı olmadığı anlamına gelmez.

Aile terapilerinde kadınların en büyük şikâyetleri, eşlerinin kendilerini sevmedikleri üzerinedir. Bu yakınmayı doğuran husus, kadınların sevgi taleplerinin fazlalığına karşın, erkeklerin böyle bir talebin farkına varamamalarıdır. Sevgi gibi, güven ve korkuyu da baskın şekilde yaşayan kadının korku karşısındaki direnci zayıftır. Ayrıca sevgi potansiyellerinin yüksek olması kadınları tehlikelere karşı duyarlı kılar. Ancak bütün bunlarla birlikte iki cins arasında duygusal açıdan tam bir genelleme yapmak mümkün değildir. Hisleri bir erkeğinki gibi zayıf işleyen kadınların varlığı ile bir kadın kadar duygusal olan erkeklerin varlığı da göz ardı edilemez. Bu durum sevginin yoğunluğu ile ilgilidir.

 

DUYGULARIN FORMÜLÜ

İnsana özgü en temel his, sevgidir. Duygular sevgiden doğar ve onun ölçüsüne göre şekillenirler. Bu his diğer bütün renkleri içinde barındıran beyazla sembolize edilir. Beyazdan sonra ona en yakın olan kırmızı, güveni temsil eder. Kırmızı aynı zamanda insana dinamizm ve canlılık katar. Pembe, yani beyaza yakın kırmızı da, sevgiyi çağrıştırır. Denilebilir ki; sevinç, umut ve güven birleştiği zaman sevginin temelini oluştururlar.

Sarı, öfkenin rengidir. İnsanın hiddetlendiği zaman sararması bu çağrışımı doğurur. Turuncu, güven ile sevgi karışımını ifade eder. Yeşil, korku ile sevginin bileşimini yani huşuyu anlatır. Mavi renk, sınırsızlık ve sorumsuzluğun sembolüdür. Bu sebeple mavi, merak ve hayret duygusuyla özdeşleşir. Fakat nefreti ve üzüntüyü en çok çağrıştıran renkler de mavinin tonlarıdır. Özellikle mavinin siyahla karışımından oluşan mor, üzüntüyü, hayal kırıklığını ve nefreti anlatır.

Duygularımızın farkına varabilmek doğuştan gelen bir özellikten çok, geliştirilmesi gereken bir beceridir. Sizin duygusal varlığınızı kabul etmeyen bir çevreden uzak durmak da sizin en doğal hakkınızdır.

“Deli gibi araba sürüyorsun.” demek yerine “Korkuyorum.” diyebiliyor musunuz? “Beni kızdırıyorsun.” yerine “Kızıyorum.” diyebiliyor musunuz? Karar verirken “Böyle yaparsam kendimi nasıl hissedeceğim?” diyor musunuz? Öfkelendiğiniz zaman “Beni öfkelendiren düşünce hangisi, hangi ilkem bozuldu?” diyebiliyor musunuz? “Kızmıyorum, seni anlamaya çalışıyorum.” diyebiliyor musunuz? Başkalarını alt etmek yerine, başkalarının olumlu yönlerini geliştirmeye öncelik verebiliyor musunuz? Başkalarına nasihat etmek yerine, onlara örnek olabiliyor musunuz? Başkalarını denetlemek yerine, onları anlamaya çalışıyor musunuz? Başkalarını düzeltmek yerine, onlarda düzelmesi gereke şeye ihtiyaç hissettirmeye çalışıyor musunuz? Başkalarını değiştirmek yerine, önce kendinizden başlayabiliyor musunuz? Bunları yapabiliyorsanız, “duygusal okuryazarlığı” başarıyorsunuz demektir.