Araştırmalar insanların giderek daha yalnızlaştığını ortaya koyuyor… Kişiden kişiye değişkenlik gösterse de her yaşta karşımıza çıkabilen bir durum yalnızlık. Kimi zaman bir tercih, kimi zaman da istenmeyen bir durum olarak ortaya çıkabiliyor. Yalnızlıkla ilgili küresel ölçekte geldiğimiz nokta alarm seviyesinde diyebiliriz. Öyle ki İngiltere’de yalnızlıkla mücadele amacıyla bir “Yalnızlık Bakanlığı”nın kurulması, yalnızlığın geldiği boyutu gözler önüne koyuyor.
Peki Yalnızlık Neden Artıyor?
Yalnızlığa yol açan bazı faktörler arasında nüfus artışı, kentleşme, teknolojik gelişmeler ve sosyal medyanın yükselişi gibi sebepleri sıralayabiliriz. Dünya nüfusunun artmasına rağmen, insanlar kendilerini daha yalnız ve izole hissettiklerini ifade ediyor. İronik bir şekilde, dünya kalabalıklaşırken, insanlar yalnız yaşam sürdürme eğilimi gösteriyor. Elbette yalnızlık ve izolasyon farklı kavramlar ancak bazı durumlarda insanlar bilinçli olarak yalnız kalmayı tercih edebiliyor. Konsantrasyon ve üretkenlik için bu yönde bir tercihte bulunabiliyor. Ancak zorunlu ve kronik yalnızlık, pek çok olumsuz sonuçları da beraberinde getiriyor.
Dünyayı Bekleyen 3 Tehlikeden Biri Yalnızlık!
Dünya Sağlık Örgütü dünyayı bekleyen 3 büyük tehlikeye işaret ediyor. Bu üç tehlikeyi de gelir eşitsizliği, iklim değişikliği ve yalnızlık olarak belirtiyor. Yalnızlık sessiz gelen bir tehlike. Öyle ki yalnızlığın kişilerdeki tahribatı son yıllarda daha anlaşılır oldu.
Yalnızlık Psikosomatik Rahatsızlıkları da Beraberinde Getiriyor…
Yalnızlık, sadece kişisel bir hissetme durumu değil, aynı zamanda ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Depresyon, karamsarlık, uyku düzeninde bozukluklar, kalp hastalıkları ve yüksek tansiyon… vs. bu sorunlardan bazıları… İngiltere’de yapılan bir araştırma ise yalnızlığın erken ölüm riskini artırdığını, hatta bu riskin diyabet kaynaklı ölümlerle eşdeğer olduğunu da gösteriyor.
Sinsi Bir Hastalık Gibi İlerliyor…
Yalnızlık bağışıklık sistemi üzerinde de etkili. Yalnız hisseden kişilerde Herpes (uçuk) ve zona hastalığı daha çok çıkıyor, yalnız hissetmenin kişiye verdiği zarar açısından günde 1 paket sigara içme etkisi yaptığı görülüyor. Herpes virüsü enfeksiyonu bağışıklık sisteminin düşük olduğunu gösterirken, vücutta ağrı, yorgunluk ve depresif belirtilerin de yalnızlık hisseden kişilerde %50 daha fazla olduğu görülüyor. Bu kişilerde kaygı yüksek olduğu için de beyin stres hormonunu daha çok salgılıyor. Bağışıklık sistemi baskılandığı için, stres bağışıklık sistemini baskılıyor, böylece bu kişilerde uyuyan virüsler, uçuk gibi virüsler harekete geçiyor, aktif hale geçiyor. Sık sık çeşitli aft, zona, uçuk gibi, Behçet Hastalığı gibi hastalıklar ortaya çıkmaya başlıyor. O nedenle yalnızlık sinsi bir hastalık gibi bireyi etkiliyor.
Şunu da belirtmek gerekiyor, yalnızlığı artıran en önemli sebeplerden biri de Covid-19 pandemisi oldu. Bu dönemde güçlü sosyal ilişkiler zayıfladı… Güçlü sosyal ilişkileri olan bireyler, olmayanlara göre %50 daha sağlıklı olurken, sosyal ilişkisi zayıf bireyler %50 daha çok sağlık sorunları yaşıyor.
Akademi de Yalnızlığı Tartışıyor…
Bu bağlamda yalnızlık akademinin de gündeminde. Üsküdar Üniversitesi olarak akademik platformda yalnızlığı etraflıca ele aldığımız çokça bilimsel programlar düzenledik ve düzenliyoruz da. 5 yıldır düzenli olarak ‘Yalnızlık Sempozyumu’ gerçekleştiriyoruz ve bu kapsamda yalnızlıkla ilgili birtakım araştırmalar yürütüyoruz. Sonuçlarına dikkat çekmek isterim.
Kadınlarda Yalnızlık Duygusu 2 Kat Arttı!
4. Uluslararası Yalnızlık Sempozyumu kapsamında gerçekleştirdiğimiz Türkiye’de Aile ve Yalnızlık Araştırması sonuçlarına göre hem erkeklerde hem de kadınlarda yalnızlık duygusunda artış görüldü. Kadınların %40’ı, erkeklerin ise %26’sı kendini sıkça yalnız hissettiğini belirtti. Bu noktada kadınların 2019’a göre iki kat daha fazla yalnız hissetmesi dikkat çekti. Kadınlarda 2019’da %20 olan yalnızlık duygusu, 2022’de %40’a kadar ulaştı. Araştırmada yaş arttıkça yalnızlık hissiyatının düştüğü görüldü. 18-24 yaş arasındaki gençlerin %40’ı, 55 yaş üstündeki kişilerin ise %26’sı kendini sıkça yalnız hissettiğini belirtti.
Coğrafi bölgeler bazında yalnızlık hissi incelediğinde, Güneydoğu Anadolu’da ikamet edenlerin %40’ının kendini sık sık yalnız hissettiği görüldü. Sonuç; aile içi güvenli sosyal bağların zayıflamasının yalnızlık yaşantılarının oluşmasına neden olduğunu gösterdi.
Yine Üsküdar Üniversitesi olarak Method Research Company ile yürüttüğümüz “İşyerinde Yalnızlık Araştırması” ile Türkiye genelinde 65 ilde bin çalışana ulaştık. Özel hayatında bu kişilerin %19’u sık sık veya her zaman, %32’si de ara sıra yalnız hissettiğini, %59’u da yalnızlık hissetmediğini söylüyor. Yalnızlığı negatif algılayanların ise daha çok ‘plaza çalışanları’ olarak da tanımlanabilecek, 50’den fazla çalışanı olan kurumlarda yer alan, yüksek eğitimli, 18-24 yaş arasındaki ve kapalı ofiste çalışan bir kitle oluşturuyor.
Öte yandan küresel düzeyde BBC-Manchester Üniversitesi’nin İngiltere’de 50 bin kişi üzerinde gerçekleştirdiği ortak yalnızlık çalışmasının sonuçları da dikkat çekici.
‘Çok yalnızım’ diyenlerin oranı 16-24 yaş arası %40, 75 ve üzeri ise %27 çıktı. Yani gençlerde yalnızlık oranı çok daha fazla. 50 bin kişi ile yapılmış bir çalışma. 55 yaş ve üzerinin daha fazla yalnız hissetmesi gençlerin yaşlıları yalnız bırakmasıyla ilişkilidir.
Modern Çağın Getirisi Yalnızlık!
Evet, genel görüş insanların giderek daha yalnızlaştığı yönünde. Yalnızlık, modern çağın getirdiği bir sorun...
Yalnızlık ve mutsuzluğun artışında “Kaliforniya Sendromu” önemli bir faktördür diyebilirim. Bu sendrom; hedonizm (zevkçilik), benmerkezcilik, yalnızlık ve mutsuzluk gibi dört ana belirtiye sahip olmakla birlikte, zevk peşinde koşan ve sadece kendi çıkarını düşünen bireylerin artmasına neden oluyor. Sosyal bağların zayıflaması ve sonucunda mutsuz insanların çoğalmasıyla sonuçlanan bir döngü içinde kaybolup gidiyor…
Geleceğin Tehlikesi ‘Küresel Bencillik’
Dünya Sağlık Örgütü’nün belirttiği, dünyayı bekleyen 3 büyük tehlikeye dikkat çekmiştim. Ben de geleceğin tehlikesi olarak “küresel bencillik”i görüyorum. Bu durum yalnızlığa yol açabileceği gibi, insanları sanal dünyalara daha fazla yöneltecektir.
Yalnızlık Zırhına Sığınıyorlar…
Mutsuz eden yalnızlıklar artıyor… Sanal bağların kurulmasıyla gerçek bağlar kurmuyor insanlar. Sanal bağlar da gerçeğe göre daha zayıf bağlardır. Sanal ilişkiler de zayıf olduğu için sağlıklı ilişkiler değil. İnsanı bir nevi, bir bağımlı haline getiriyor. Duygusal destek almak, bazı gerçeklerle yüzleşmemek için ya da stres azaltma tekniği olarak sanal ilişki kurulabiliyor çoğu zaman...
Yalnızlık, Bencilliği Besliyor…
Yalnızlığın bencilliği beslediğini söyleyebilirim. Kimseye hesap vermek zorunda kalmıyorsun, kendi kararlarını kendi başına alabiliyorsun. Kimseye danışmaya ihtiyacın yok. “İlişkiye ayıracak vaktim yok. Başkasının sorumluluğu taşımak istemiyorum” diyorsun. Özgüven adı altında öz beğeni büyütülüyor. Narsisizm yani benmerkezcilik (kendi egosunu tatmin etme, ön plana çıkarma) büyütülüyor. Bu tarz kişiler de istemedikleri halde yalnız kalıyor. Çünkü bir kaçıngan kişiliğin yalnızlığı var. İstemediği halde yalnız kalıyor. Bunlar egosu yüksek kişiler oluyor. Genellikle bir iletişim, sohbet başlatamıyorlar. İnsan ilişkilerinde ‘benim fikrim budur’ diyemiyorlar. Yalnızlık zırhına sığınıyorlar…
Yalnızlık Hep Kötü mü?
Yalnızlık konusunda yeni çalışmalar var. Yalnızlık hissi ile yalnız kalmak başka şeyler. İnsanlar kalabalığın içinde bile kendini yalnız hissedebiliyor. Bir insan yalnız olduğu halde yalnız hissetmeyebilir kendisini. Esas zararlı olan kişinin kendisini yalnız hissetmesi. Kalabalığın içinde yalnız hissetmek işyerinde en çok rastladığımız yalnızlıklardan biri.
Yalnızlık hep kötü bir şey mi? Hayır değil! Yalnızlığın olumlu yanları da var. Yalnız kalmak, bazı insanlarda yeni fikirlerin ve projelerin üretilmesine yardımcı oluyor. Yalnızlık, yeni deneyimler yaşama, kişisel güvenin artırılması ve kişilik özelliklerinin geliştirilmesine katkı sağlayabiliyor. Üretkenliği teşvik eden bu süreç, bazı kişiler için sosyal olmaktan daha tercih edilir bir hal alabiliyor.
Seçilmiş Yalnızlık mı, İtilmiş Yalnızlık mı?
İnsan sosyal bir varlık ama seçilmiş yalnızlık ayrı bir şey. Yani itilmiş yalnızlık ya da seçilmiş yalnızlık ayrı kavramlar.
İnsanın üç tane becerisi var. Biri stresle baş etme yöntemi, ikincisi insanlarla iletişim kurması ve üçüncüsü düşünce alışkanlıkları. Kişi bu üç beceriyi öğrendiği zaman kendi kendine öğretebilir oluyor. Yani yalnızlıkla mutluluk ikisi bir arada olabiliyor ama bu seçilmiş olursa oluyor.
Bilgili kişiler yalnızlığı seçebiliyor. Onlar yalnızlıktan rahatsız olmazlar, yalnızlıkla aslında iç keşif yolculuğuna çıkarlar. Kendilerini, arzularını, dürtülerini eğitirler. Tolstoy’un bu konuda çok güzel bir hikâyesi var:
Münzevi bir adama soruyorlar, ‘Sen yalnızlıktan sıkılmıyor musun? Niye yalnız kalıyorsun?’ O da diyor ki, ‘Hayır sıkılmıyorum. Ben yalnız değilim.’ Örneklerle yalnız kalarak içindeki vahşi duyguları eğittiğini söylüyor. İnsan bilgelik yolunda ilerlerken, kendisiyle yalnız kalarak içindeki vahşi ve ilkel duyguları eğitebilmesi çok önemlidir. Bu seçilmiş yalnızlıktır. Sürekli değil ama zaman zaman kişi hayatının belli bir döneminde kendisiyle ilişki kurmak için yalnız olacak. İlişki biçimimizde de zaten ailemizle, sosyal çevreyle, mesleki ilişkiler kuruyoruz. Bir de yaratıcı ile ilişki kuruyoruz.
İnsan; toplum içinde kendini yalnız hissetmeden yaşamayı başarabilen bir varlık. İnsanlar, sosyal ilişki kuramadığı zaman kendini yalnız hisseder. Sanal ilişkilerin kurulmasıyla mutsuz eden yalnızlıkların arttığı ortada. İnsanlar biyolojik doğası gereği ilişkisel doğan bir canlı, beyni sosyal temasla, ilişkilerle gelişiyor. Yalnız bırakılan insan ise gelişemiyor. Seçilmiş ve itilmiş yalnızlık ekseninde baktığımızda yalnızlığın kullanılan amaca göre bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç itibariyle, dünyada yalnızlık çığ gibi büyüyen bir sorun haline geldi, Türkiye’de karar vericilerin de bu konuyu gündeme alması yönünde biz bilim insanları çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Dijitalleşme yalnızlığa çözüm olabilecek mi? Otonom robotlar insanların yalnızlığını giderecek cevaplar veriyor belki ama bu sefer de sosyal izolasyon ortaya çıkıyor. Bu çerçevede, yalnızlık sadece bir demografik veya sosyal mesele değil, aynı zamanda önemli bir kamu sağlığı sorunu olarak da kabul edilmelidir.