TR EN

Dil Seçin

Ara

Merak İlmin Hocasıdır

Merak İlmin Hocasıdır

Keşfederek, uygulayarak, araştırarak ve hissederek yaptığımız öğrenme süreçleri daha etkilidir. Eğer öğrendiğimiz şeyler anlamlı ve faydalı şeylerse, öğrendiklerimizin hayattaki karşılığını görebiliyorsak, merak dürtüsü duygusal gücü artırmakta etkili öğrenme ortaya çıkmaktadır.

İstatistiklere göre bir toplumda ancak %7-10’luk öğrenci kesimi her şeye karşı meraklı olarak yaratılmışlardır. Bunlar ek bir motivasyona ihtiyaç duymadan ilgi ve meraklarının yüksekliği sebebiyle öğrenmeyi her ortamda başarabilirler. Bu durumda eğitimde temel kaygı ve hedef %90’lık büyük çoğunluğun nasıl motive edileceği üzerinde düğümlenmesi gerekir.

Şu halde bu eğitim gerçeği, eğitimcinin “iyi ders verme, iyi ders anlatmasından” farklı bir durum ortaya koymaktadır. Yani “iyi motive etme ve merak uyandırmayı” daha önemli hale getirmektedir.

 

Beynin Gerçekleri Bize Neleri Göstermektedir?

İnsanlar meraklarını besledikleri ölçüde gelişirler. Duygular alıcılar gibidir. Duygusal potansiyelin artırılması, öğrenmede alıcıların o nisbette artması anlamına gelir. 

İnsanlar, yalnızca öğrenmeyi isterlerse öğrenirler. Kendilerini geliştirmek için, merak ve ilgilerini beslemelidirler. İnsana bunun için yeterli enerji ve güç verilir. Bir bilgiyi şuurlu olarak istemeyen ve bulduğunu da şuurlu olarak özümsemeyen ve kullanmayan kişi, aslında öğrenmeyi başaramamış demektir. 

Eğitim uzmanlarının tecrübelere dayanarak söylediği gerçeklerdir bunlar. İşte şimdi, bilimsel buluşlarla bu gerçekler teyit edilmiş oldu. Bunu geçen ayki yazımızda aktarmıştık.

 

“Kötü hafızanın birinci sorumlusu dikkatsizlik.”

Bu söz bahsettiğimiz gerçeğin başka bir ifadesi olmaktadır. Bir konuya yoğunlaşabilen insanlar bilgilerini zihinlere kazımış olurlar. Dikkat edilmeden dinlenen bilgiler kuma yazılmış gibidir. Hemen silinecektir. Dikkat ettiğimiz ve önem verdiğimiz konular için hipokamp hareketlenmektedir. Bunun için denilmiştir ki, “Dikkat dehayı doğurur, deha dikkati değil.”

Özgüven azlığının öğrenmede önemli bir etken olması da bu gerçekle ilgilidir. Kendi bedenimize, yetenek ve organlarımıza önem verdiğimiz, kendimizi değerli hissettiğimizde (özgüven), o ölçüde yeteneklerimiz kendilerini göstermektedir. Bu sonuçlara bakarak meraksız ve ilgi ekseninden yoksun şu anki eğitimin neden gençlerimizi topluca başarısızlığa mahkum kıldığını daha iyi anlarız.

Sadece sınavı geçmek gibi zoraki süreçlerin sonucunda kazanılanlar ise suya yazılanlar gibi çabucak kaybolmaktadır. Oysa şuurunda olduğumuz; niyet ve kast ettiğimiz öğrenme süreçleri başarılı olmaktadır. 

 

Beyin Temelli Doğal-Fıtri Öğrenme Metodu 

Beyin gerçekleri, başarılı bir eğitimde anahtar noktanın, insanın öncelikle kendini tanıması ve keşfetmesine; nasıl öğrendiğini öğrenmesine bağlı olduğunu göstermektedir. İnsan beyni bir öğrenme programıyla yüklü olarak yaratılır. Ancak insanının ihtiyaç duyduğu şey “öğrenmenin öğretilmesidir.” Böylece hayat boyunca öğrenme yeteneğiyle, zaman geçtikçe eskiyen bilgi ve becerilerin yerine yenilerini koyma imkanı olacaktır.  

Beynin nasıl öğrendiği anlaşıldıkça öğrenme ile ilgili pek çok kabuller de değişmektedir. Bunlardan birisi de “başarılı ve yetenekli insan” kavramı. Günümüzün yetenekli insanı beyninin her iki yarısını da etkili ve dengeli bir şekilde kullanabilen ve gerektiğinde birinden diğerine kolaylıkla geçebilen ve merak ve araştırma duygusu son derece gelişmiş insan olarak değerlendiriliyor. Beyin hücreleri arasındaki bağlantıları gelişmemiş insanlar, beyinlerine ne kadar bilgi yığmış olurlarsa olsunlar düşünce, muhakeme, akıl yürütme becerileri gelişmemekte, bu yüzden de eğitilmiş sayılmamaktadır.

 

Ülkemizde Eğitim Gerçeği

Biz insanoğullarına Allah’ın sunduğu en değerli hediye olan öğrenme mekanizması olsa gerek. Eğitim sistemimizin—felsefî temellerindeki çarpıklıklar bir yana—bilimsel metotlarının, insan beyninin öğrenme gerçekleriyle taban tabana ters olduğu bir vakıadır. 

Bir eğitimci olarak, gençlere, bilgi ve tecrübelerimizi aktarabilmemiz için belli kurumların ve kuralların var olması gerektiğinden şüphe etmiyoruz. Ancak bir insanın ömrünün en değerli yıllarını geçirdiği “eğitim yuvaları”ndaki uygulamaların fıtrata ve öğrenme gerçekleriyle ne kadar uyuştuğu konusunda düşünmemiz gerektiğine inanmıyoruz.

Beynin değişen ve gelişen yapısının zamanla daha iyi anlaşılmasının önemli katkılarından biri eğitimde ortaya çıkmaktadır. Ülkeler, beynin sırlarının çözülmesiyle ve beyindeki öğrenme sürecinin anlaşılmasıyla okullardaki anlamsız ve gereksiz eğitim uygulamalarına son veriyorlar. Çocukların ve gençlerin ilgi duydukları ve sevdikleri konuları daha çabuk ve kalıcı olarak öğrenmelerinin bir beyin gerçeği olduğunu eğitimciler kadar yetkililer de kavradığından, müfredatlar ve öğretim yöntemleri kökten değişikliğe uğruyor. 

Beyin bir tavşan hızı ile kendini yenilerken, zihniyet değişimi ülkemizde maalesef kaplumbağa hızı ile yavaş sürüyor. Umuyoruz ve temenni ediyoruz ki, beyin araştırmalarına ülkemizde de başlanır, “beyin temelli” fıtri ve doğal öğrenme metotları ülkemizde de hayata geçirilmeye çalışılır; ve eğitim hedefi ve politikası olarak seçilir.

Beyinle ilgili ele almamız gereken daha önemli keşifler var. Beynin sağ ve sol loblarının ve beyin hücreleri arasındaki sinaptik bağların öğrenmedeki yerini sonraki yazılarımızda ele alacağım. Yeni keşiflerle ortaya çıkan yeni durumu ve öğrenmede değişen paradigmaları