TR EN

Dil Seçin

Ara

Merak, Hayret ve Risk Almak Beyni Genç Tutuyor!

Merak, Hayret ve Risk Almak Beyni Genç Tutuyor!

Bir kişi konfor alanının dışına çıkamıyorsa, yeni şeyler öğrenemiyorsa, şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa, gençlik anılarını yaşayıp sürekli geçmişi düşünüyorsa o kişiyi yaşlı olarak tanımlayabiliriz. Yaşlılık ve yaşlanma aslında beyinde başlıyor. Yeni şeyler öğrenme motivasyonu ve risk alma beyni genç tutuyor. Bir insan eğer ‘Ben yaşlandım’ diyorsa beyin kendini yaşlanma tanımlamasına sokuyor. Peki yaşlanmamak mümkün mü?

Bir kişi konfor alanının dışına çıkamıyorsa, yeni şeyler öğrenemiyorsa, şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa, gençlik anılarını yaşayıp sürekli geçmişi düşünüyorsa o kişiyi yaşlı olarak tanımlayabiliriz. Yaşlılık ve yaşlanma aslında beyinde başlıyor. Yeni şeyler öğrenme motivasyonu ve risk alma beyni genç tutuyor. Bir insan eğer ‘Ben yaşlandım’ diyorsa beyin kendini yaşlanma tanımlamasına sokuyor. Peki yaşlanmamak mümkün mü?

 

UNESCO’nun harika bir yaşlılık tanımı var. “Bir insan ne zaman yaşlanır? Bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa yaşlıdır” diyor. İkincisi yeni şeyler öğrenemiyorsa, şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa yaşlıdır. ‘Ben her şeyi biliyorum’ diye düşünüyorsa, sorup öğrenmeye kapanmışsa, merak etmiyor, keşfetmiyorsa ve geçmişte anılarını yaşıyorsa, gençlik anılarını yaşıyorsa ve sürekli eskiyi tefekkür ediyorsa yaşlıdır. 

 

Vücut devlet ise, beyin hükümettir…

Kişinin yeni şeyleri öğrenme motivasyonu, şaşırması, merak etmesi, hayret etmesi, risk alması beyni genç tutan şeyler… Vücudumuzu bir devlete benzetirsek, beyin hükümettir. Beyin sağlıklı çalışırsa bütün organlar sağlıklı çalışır. Bu nedenle yaşlılık da beyinden başlıyor aslında. Bir insan ‘Ben yaşlandım’ dediği zaman beyin kendini yaşlanma tanımlamasına sokuyor. Onunla ilgili pozisyon alıyor, onunla ilgili kaçınmalara başlıyor. Onunla ilgili bağlantılar kuruyor ve algılamalar yapıyor. 

 

Yaşlılığın 4 hali…

Dört grup yaşlanmadan bahsedebiliriz. Bunları kronolojik, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik yaşlanma olarak ifade edebiliriz. Kronolojik yaş, nüfus kâğıdımızdaki yaştır. Biyolojik yaş bedenimizle ilgilidir. Eğer kendimize iyi bakıyorsak, yememize, içmemize, yaşam tarzımıza dikkat ediyorsak kronolojik yaş 70-80 olur ama kişi 50-60 yaşında gösterir. Psikolojik olarak da aynı, kişi 70-80 yaşındadır ama bakarsın psikolojik olarak enerjiktir. 

Yeni şeyler öğreniyor, bilgisayar öğreniyor, yeni programlar öğreniyor. Dinamikse, işine gidip geliyor, üretkenliği devam ediyorsa kronolojik yaşına göre psikolojik yaşı gençtir ya da tam tersidir. 

 

Sosyolojik yaşlanma kişiyi yıpratıyor

Sosyolojik yaş ise kişinin yaşadığı toplumla uyumlu davranabilmesi. Kişi seçilmiş yalnızlığın dışında yani istemediği halde yalnız kalıyorsa, izole oluyorsa, kendi istemediği halde farkında olmadan kimse onu dışlamıyor ama o yalnız kalıyorsa, kaçınma davranışları varsa bu kişiler daha çok yıpranıyor. Sosyolojik olarak yaşlı deniyor yalnız kalan kişilere… 

 

Zihinsel esneklik yaşlanmayı yavaşlatıyor

Zihinsel esnekliği olmayan kişiler daha çabuk yaşlanıyor. Bu durum genellikle tutucu yaşlarda oluyor. Yani zihinsel esneklikleri yok. Her şeyin kendi şartlarına uyması gerektiğini istiyor. Oturması, kalkması, yemek yemesi, bir şeyler yapması ona uymuyorsa sinirleniyor. ‘Böyle olmasın daha iyi’ diyor. Bu kişiler inatçı oluyorlar ve zihinsel esneklik gösteremiyorlar. Uyum sağlayamıyorlar ve hep gergindir bu kişiler. Çevresindeki kişilere çatıp kavga ederler, tartışırlar. Zihinsel esnekliği olan kişiler ise hep güler yüzlüdür. Ortama uyum sağlayabilirler. Böyle kişiler bakım evlerine de uyum sağlarlar. 

Zihinsel esneklik; bizim terapilerde en önem verdiğimiz ve en çok kazandırmaya çalıştığımız kişilik özelliklerinden. Zihinsel strateji geliştirmek ve bunu öğretmek hedefleniyor burada. Kişinin bir olayda öğrendiği ve otomatik olarak uyguladığı bir yöntem var. Bir sorunu çözmede işe yaramıyorsa hemen zihinsel strateji getirip başka bir yöntem uygulamak, o da olmuyorsa başka bir yöntem uygulamak… Mental fleksibilite dediğimiz, yani zihinsel esneklik dediğimiz durum yaşlılarda zayıflıyor. Özellikle kendini korumaya refleksli bir statücülük oluyor. 

 

Yeni şeylere açık kişi yaşlanmıyor

Özellikle yaşlı bireylerimizin yenilik korkusu yaşadıklarını da gözlemliyoruz. Bazı ileri yaştaki kişiler yeni şeyleri tehdit gibi görüyorlar. Böyle durumlarda yeni deneyime kapalı oluyorlar. Onun için yeni deneyimlere açık olan kişi, hangi yaşta olursa olsun yaşlanmamıştır. Yaşlılık psikolojisi demiyoruz yaşlanma psikolojisi demek daha doğru. Yaşlanma yavaşlatılabilir, durdurulabilir, geciktirilebilir ama yaşlılık dediğin zaman sanki muhakkak kader gibi görülüyor. 

Yaşlı bireylerimizin sosyal  bir gruba dahil olmaları da çok önemli. Onun için sosyal gruba dahil olamayan yaşlılar hızla çökerler. Aile büyüklerimizle ilgilenmek, onlarla sohbet etmek, teşekkür etmek onlara ilaç gibi gelir. Onlara duyulan minnettarlığı ifade etmek, bugünlere gelinmesinde onlara teşekkür etmek, takdir ve onay sözleri söylemek onlar için hediye gibidir ve çok kıymetlidir. 

 

Yaşlılara sahip çıkan bir sistemimiz var

İleri yaştaki kişiler alıştığı ortamda mı yaşamalı yoksa yaşlı bakım evlerinde mi? Bu, zaman zaman toplumda tartışılan konular arasında yer alıyor. Bizim toplum olarak da devlet kurumları olarak da başarılı bir şekilde yaşlı kişileri sokakta bırakmamayı çok rahatlıkla sağlayabilen sistemimiz var. Birçok yaşlı bakım kurumları ve Darülaceze gibi kurumlar bulunuyor. Yaşlı bireylere güzel konfor sağlayarak onların zihinsel ihtiyaçlarını gideriyor. Hatta psikolojik ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Konforunu sağlamaya çalışıyor. O insanlar orada güzel şeyler üretebiliyor. Ürettiği zaman da kendini daha iyi hissediyor. 

 

Torunlarla neden iyi anlaşılır?

İleri yaştaki bir insan için en önemli şey kendi fikrinin sorulması, onun fikirlerine ihtiyaç olduğunun belirtilmesidir. O kişiye herhangi bir durumla ilgili düşüncesinin sorulması, onun tecrübelerinden yararlanılmaya çalışılması çok önemlidir. Onun için dede torun çok iyi anlaşır. Dedelerde, anneannelerde ya da babaannelerde anlatma, paylaşma arzusu ve dürtüsü vardır. Çocukta da sorup öğrenme arzusu vardır. Bu ikisi birleşiyor. Orta yaşlardaki anne ve baba hep meşguldür. Çocuklarla ilgilenemez. Burada devreye büyüklerin tecrübesi girer. 

 

Çocuk hayatı aktarılan tecrübelerden öğrenecek

Bazı ebeveynler, çocuğunun aile büyükleriyle görüşmesini çok istememekte, ileri yaştaki kişilerle çocuğunun temas kurmasını desteklememe davranışı göstereiliyor. ‘Annem ve babam çocuğumun huyunu değiştiriyor’ şeklindeki düşüncelerle hareket edebiliyor. Oysa çocuk aile büyüklerinden hayatı öğrenecek. Çocuğu cam fanusta büyütemeyiz ki. 

 

Yalnızlık, en büyük sorunları…

Günümüzde yaşlıların en büyük sorununu yalnızlık ve sosyal izolasyon… Dünyada özellikle de Batı ülkelerine göre bu sorun bizde daha azdır. O azalma da aslında bizim kültürel kodlarımızla ilgilidir. Zaman şimdi çok hızlı değişiyor. Daha önceki sosyolojik değişimler, 30 senede bir oluyordu. Şimdi artık üç senede bire düştü sosyolojik değişimler. Şu anda yaşlıların en büyük psikososyal sorunu yalnızlık. 90 yılında doçentlik sınavlarına girdiğimde doçentlik sorumdu. Çapa Tıp Fakültesi’nde Eflatun hocamız “Yaşlıların en çok psikososyal sorunu nedir?” diye sormuştu. ‘Yalnızlık’ dedim. Açıkladım, aynı gerçek devam ediyor.