TR EN

Dil Seçin

Ara

Batının Parçala-Böl-Yut Mantığı

Batının Parçala-Böl-Yut Mantığı

Modern Batı düşüncesinde varlığa ve hayata indirgemeci bir yaklaşım söz konusudur. Bu yaklaşıma göre, incelenen bir hakikati daha iyi çözmek için en küçük parçalarına ayırmak esastır.

 

Evrenin bölünmesi

Evrendekilerin somut olanlar ve soyut şeyler olarak ikiye ayrıldığı “çifte gerçeklik” kavramı çerçevesinde fizik ve fizik ötesi alanlar birbirinden bağımsızlaştırılmış, ilkeleri ve kuralları birbirinden farklı olan bu iki alanın ayrı ayrı ele alınması ve kendi içlerinde bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Fizik alanında hakikat tabiattır ve tabiat, akıl yoluyla kavranabilir; tabiat, geometri ve matematikle ifade edilebilir. Varlığa dair böyle bir okuma neticesinde dini ve beşeri olan ayırımına gidilmiş, bu alanların farklı kriterlere tabi tutulması gerektiği sonucuna varılmıştır.

 

Hayatın bölünmesi

Hayatın madde ve mana boyutlarını birbirinden ayırarak gerçekliğin sadece maddi boyuta indirgendiği bu düşünce tarzı, hayatı ve temel unsurlarını da benzer şekilde bölme, parçalama, indirgeme yöntemiyle ele alıp insanlığın önüne bu temelde bir anlam dünyası koymuş ve bunun da evrensel olanı temsil ettiği iddia edilmiştir. Bu iddiaya göre Dünya-ahiret, dinî-dünyevî, dinî-din dışı, pozitif bilimler-dinî bilimler birbirinden bağımsız alanlardır, farklı kriterleri, yöntemleri, hedefleri vardır. Bu yaklaşım neticesinde hayatın madde ve mana boyutunu ayrı ayrı açıklamaya çalışan ilmî çalışmaların birlikte değerlendirildiği takdirde aslında bütüncül bir bakış elde edilmesi yolunda çok güzel bir imkân olacağı göz ardı edilmiş, din-bilim çatışması düşüncesi bu bakış açısından beslenmiştir.

 

İnsanın ve toplumların bölünmesi

Yine insan olma temel kimliği yerine kadın-erkek ayırımına gidilerek ve cinsiyet farkını öne çıkararak ele alınması da bu indirgemeci yaklaşımın bir başka tezahürüdür. Bu yaklaşım sonucu, birbirini tamamlayan hayatın kurucu iki öznesi birbiri ile çatışan unsurlar olarak kabul edilmiş, toplumsal hayatın ve kurumların yapı ve işleyişine yön veren temel hususun iki cins arasındaki hâkimiyet kavgası olduğu iddia edilmiştir. Böyle bir indirgemeci yaklaşım sosyal araştırmalarda bakış açısının daralmasına sebep olmuş, mesela üzerinde çok konuşulan, tartışılan “kadın sorunları” veya “kadına şiddet” gibi konuların aslında tüm toplumsal dinamikleri içeren bir “insan sorunu” olarak kavranmasına çoğu zaman engel olmuştur.

İndirgemeci yaklaşım insan hayatının farklı dönemlerini de bölüp parçalaması, birbirinden bağımsız müstakil kimlikler olarak ele alınmasına yol açmıştır. Çocukluk, gençlik, yaşlılık farklı toplumsal kategoriler ve kimlikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüketimin bir varoluş göstergesi olarak algılandığı zamanımızda bu indirgenmiş kimliklerin ortak paydası “müşteri/tüketici” olmaktır. Medya ile sürekli pompalanan popüler kültürün etkileri düşünüldüğünde bu indirgenmiş kimliklerin tek tek tanımlanma ve manipüle edilmeye ne kadar açık hale getirildikleri daha iyi anlaşılacaktır.

Özel alan-kamusal alan, çağdaş insan-çağdışı insan, seçkinler-avam tabakası, ileri ülkeler-geri kalmış ülkeler gibi ayırımların öne çıktığı durumlar da toplumsal hayatın kendi işleyişi ve farklı toplumların birbiriyle ilişkisini olumsuz etkileyen indirgemeci bir yaklaşımın sonucudur. Ülke sınırları içinde toplumsal barışı ve huzuru zedeleyerek emek, zaman ve maddi kayıplara yol açan “ötekileştirme,” dünya çapında da gücün egemenliğini pekiştiren, sömürü ve zulme yol açan uygulamaların dayanağı olmuştur. Tasavvur planında başlayan bölünmenin insanlığa çok pahalıya mal olduğunun sayısız örnekleri yaşanmıştır. Günümüzde de siyasi, ekonomik ve sosyal sorunların doğru anlaşılması ve çözüm üretilmesi yolunda bütüncül bir bakış açısının geliştirilmesi gerekmektedir.

 

İslam’ın bütüncü bakış açısı

İslam perspektifinden bakıldığında ise varlığı algılayış biçimi “birlemek, bütünlemek, çok olanın tek olan kaynağını bulmak” anlamında “tevhid” kavramı ile ifade edilir. Tevhid hem imanın esası hem de kazandırdığı bakış açısıyla insan için anlam dünyasının mihenk taşıdır. Buna göre evrendeki tüm varlıklar bir amaç için yaratılmıştır ve bu amaçlarını gerçekleştirmek için ilahi yasalara bağlanmışlardır. Allah, başta insan olmak üzere hiçbir yaratığı başıboş bırakmamış, vahiyle muhatap aldığı insanoğlunun akleden kalbine hitap ederek sorumluluk ve amaçlılık ekseninde bir hayat sürmesi için gereken rehberliği yapmıştır. Hayatın kurucu öznesi olan insanın, öncelikle kendi iç dünyasında “tevhid” üzere olması ve hayatı bölmeden parçalamadan indirgemecilik yapmadan bütüncül bakış açısıyla değerlendirmesi gerekmektedir. 

Görüldüğü gibi indirgemeci yaklaşım ile kâinat, hayat, din ve insan doğru ve yeterince anlaşılamamış ve her alanda çatışmalar doğmuştur. Bu nedenle insanın, hayatın ve kâinatın doğru tanınması, insanın kendine yabancı düşmeden iç barışını tesis etmiş olarak hayata müdahil olması, toplumsal bütünlük ve barışın temini açısından İslam perspektifinden bakılarak “birlemek, bütünlemek, çok olanın tek olan kaynağını bulmak” çabası ile “tevhid” kavramının hayatımızı şekillendirmesi bir imkân olarak karşımızda durmaktadır. Bu imkânı değerlendirmenin yolu da bakış açısı, zihin ve kalp dünyası bu kavramla şekillenmiş müminlerin samimi gayretlerinden geçmektedir.