“Kazalar oluyor... Belalar geliyor... Bu konu ister istemez her yerde konuşuluyor... Birbirine taban tabana zıt düşünceler ileri sürüyorlar. Kimi, kazalar, belalar ilahi kararın uygulanmasıdır diyor. Kimi, doğal bir olgudur, rastlantısaldır diyor.”
Yine ince bir mesele... İlahi isimler var, biliyorsun. Biri “kendisine ibadet edilen” manasında, Mabud.
Bir başka ismi daha var, Hakîm. Yani hikmetle iş yapan, her sonucu bir sebebe bağlayan...
İnsan, kulluk edecek, yasaklardan sakınacak, yalvarıp yakaracak ama Hakîm isminin gereklerini de yerine getirecek.
Sebepleri ihmal edemeyiz. Bilim, olayları inceler, neden sonuç ilişkilerini bulur, bunları yasalar hâlinde dile getirir.
İşte bu noktada bilimle ilgilenmek, Hakîm ismini tanımaya çalışmak demektir. Kulluk etmenin gereklerindendir.
Hasta mısın, doktora gideceksin, ilaç kullanacaksın. Çocuk sahibi olmak mı istiyorsun, evleneceksin o zaman.
Başarıyı mı hedefledin, çalışacaksın. İyi meyveler elde etmek niyetinde misin, tarlana, bahçene iyi bakacaksın.
Evin başına yıkılsın istemiyorsan bilim adamlarının tavsiyelerine kulak verecek, sağlam temeller atacak, hafif ve kaliteli malzemeler kullanacaksın.
Hiçbir şey yapmaksızın güvenip oturamazsın. Sebeplere teşebbüs etmeksizin oturmak tevekkül değil ahmakça bir tembelliktir. Bunun dinle, imanla ilgisi yoktur.
Evrendeki her varlık bir eser. Hepsi ölçülü, dengeli, uyumlu, güzel yapılmış, yaratılmış. Her olay bir düzen içinde oluyor.
Her yerde akıllara durgunluk veren bir denge var. Her iş hikmetle yapılıyor, gayesiz, faydasız, abes yapılmıyor.
Hâl böyleyken, binlerce insanın ölümüne, yaralanmasına neden olan deprem gibi, sel felaketi gibi büyük olayların ilahi iradenin dışında gerçekleşmesi mümkün olabilir mi hiç!
Bir karıncanın bile hayatını, rızkını, ölümünü ihmal etmeyen, işiten, bilen, onun isteklerine karşılık veren bir yaratıcı, insan gibi en önemli mahlûkunun, ölüm gibi en önemli hadisesini ihmal eder mi, başıboş bırakır mı?
Bir küçük atomu da, o koca Güneşi de aynı kanunla idare eden zat, canlılara mükemmel bir saray olan dünyaya, onun üstünde olup bitenlere kayıtsız kalır mı, imkânı var mı?
Bilge ne güzel söylemiş: “Evrende tesadüf yoktur, tesadüf bizim kafamızın içindedir!”