TR EN

Dil Seçin

Ara

Fobilerimiz

Nasıl başlar ve çeşitleri nelerdir?

Korku, insanda sevinme, üzülme duyguları gibi fıtraten (yaratılıştan) var olan bir duygu olup, özellikle hayatımızı korumak için verilmiş bir histir. Fobi ise gerçekte korkulmayacak bir nesneden, bir durumdan veya bir aktiviteden şiddetle korkmak, ondan kaçmaya çalışmaktır.

Fobi duygusunda kişi, korkusunun saçma olduğunun farkındadır ancak mantıksal düşüncelerle bunu engelleyemez. Bu anormal korku, bazı kişilerde hafiftir, tolere edilebilir, günlük hayatını fazla etkilemez. Fakat bazı kimselerde ise günlük hayatını kısıtlayacak, engelleyecek kadar şiddetli ve ciddi olabilir. Meselâ, asansörden, trafikten, uçaktan veya denizden korkan bir insanın hayatının ne kadar zorlaşacağı aşikârdır.

Tehlikeli ve zararlı şeylerden korkmak elbette normal bir tepkidir. Fakat zararsız veya zarar ihtimali çok düşük şeylerden korkmak ve bunun devamlı hale gelmesi, bir saplantıya dönüşmesi anormaldir ve psikolojik bir hastalıktır.

 

Fobi nasıl başlar?

Fobiler bazen çocuklukta veya yetişkinlikte geçirilen bir olayla, bir travmayla ilgilidir ve çok çeşitlidir. Bir çoğumuz bunları kolaylıkla atlatır ve unuturuz, fakat bazı kimselerde bunlar kalıcı birer fobiye dönüşebilir. Fobik sahışlara toplumda oldukça sık rastlanır, nerdeyse her dört kişiden birinde önemli veya önemsiz bir fobiye rastlanır ancak fobisinden rahatsızlık duyan ve tedavi isteyen hastalar %10 kadardır.

Bir caddede karşıya geçerken araba çarpan ve hafif yaralanan bir insanda kaza sonrası agorafobi denilen açık alanlardan, caddelerden geçme korkusu başlayabilir. Asansörde iken elektrik kesilmesine veya bir arızaya denk gelen bir kimsede klastrofobi denen kapalı alan korkusu gelişebilir. Çocuklukta bir köpek saldırısına maruz kalmış bir kimsede, köpek veya kuduz korkusu kalıcı hale gelebilir. Kedi tarafından tırmalanmış bir çocukta ise ‘kedi korkusu’ ortaya çıkabilir. Şaka ile de olsa arkadaşları tarafından üzerine bir böcek veya örümcek atılan bir çocuk, ömür boyu bunlardan korkabilir.

 

Fobi çeşitleri

Fobiler arasında en çok görülen ve kadınlarda daha sık rastlanan bir fobi, mizofobi denilen ‘kirlenme/kirlilik’ korkusudur. Bazı hastalar, kirlenir korkusuyla ellerini bir yere süremez, kimsenin elini tutamazlar, hatta devamlı eldiven kullanırlar. Bazıları durmadan ellerini sabunlar, yıkar, hatta bir mühendis arkadaşımız musluktan akan suyu sabunla yıkamaya çalışırdı. Bir hasta, banyo ve tuvalet temizliğine sabah başlayıp, akşama kadar uğraşıyor, ellerinde deterjan ve temizlik malzemelerinden yaralar açılıyordu.

Bir hanım hasta, okul çağına gelen çocuğunu ‘kirlenir’ korkusuyla okula göndermiyordu. Fakat yetkililerin haberdar edilmesiyle, çocuk alınıp okula kaydedildi; ama çocuğu okul dönüşü bir sürpriz beklemekteydi. Anne elinde hortum, avluda çocuğu durdurdu ve elbiseleriyle beraber bir güzel yıkadı.

Çiğ et ve yağdan kirlenmekten korkan bir hasta, yürürken kasap dükkânlarının önünden geçmiyordu, arabasındaysa derhal camları kapatırdı. Bu hastanın, kirada oturduğu evde, ev sahibiyle aralarında anlaşmazlık çıkmıştı, evden çıkması istenince de çıkmamıştı. Bunun üzerine cin fikirli ev sahibi kapı tokmağına çiğ et bağlamaya başlayınca adam nihayetinde evi boşaltmak zorunda kalmıştı.

 

Kaç çeşit fobi vardır?

Fobiler çok çeşitlidir, yüzlerce çeşidine rastlanabilir. Bunlardan sık görülenlerden bazıları; yükseklik, karanlık, yalnızlık, uçak, deniz, orman, hayalet, meydan, merdiven altı, böcekler, arı, örümcek, fare, yılan, dişçi, bazı rakamlar, gök gürültüsü, toz, kedi, köpek vs. gibi yüzlerce, belki binlerce nesneden insanlar korkabilir.

Bu insanlar korkuya sebep olan nesne veya durumla karşılaşınca tıpkı bir panik atakta karşılaşılan çarpıntı, terleme, kızarma, nefes darlığı, ağız kuruluğu, mide bulantısı gibi belirtiler ve hatta bayılma bile görülebilir. Bu gibi patolojik, anormal korkuları olan insanların elbette bir psikolojik yardım alması gereklidir.

 

Gerekli korkular

Bir de normal, sağlıklı, fıtrî korkular var ki, bunların içinde en sağlıklısı, en lezzetlisi Allah korkusudur. Bu korku tıpkı bir çocuğun annesine veya babasına karşı kalbinde taşıdığı korku gibidir. Bu korku, bir taraftan çocuğu hayatın tehlikelerinden koruyup, onu hayata hazırlarken, diğer taraftan da hak edilen bir ceza durumunda yine onların şefkatine sığındırır. Mümin de günahlarından dolayı karşı Cenâb-ı Hakk’ın cezasından korkarak onlardan uzak durur, fakat insanlık hali, bir lisan sürçmesi, bir ayak kayması olursa da O’nun af ve merhametine sığındığında geri çevrilmeyeceğini bilir. Tövbeyle tazelenip hayatına devam eder, onlara takılıp kalmaz.

İşte bu sağlıklı korkuya ‘havf ve reca dengesi’ ile yaşamak deniyor. Yani yapılan işlere lâyık cezayı (karşılığı) veren adaletinden korkmak; affından, rahmetinden de bağışlanma ve lütuf beklemek, ümit etmektir.

Ayrıca mesela kötü bir duruma düşme korkusu, insanı dünya hayatında daha dikkatli ve dürüst yaşamaya sevkettiği için; cehennem korkusu da ahiret hayatı için haramlardan kaçmaya sevkettiğinden dolayı güzel ve faydalı duygular olurlar.

Düşmenin bin türlüsü varken, yürüyebilmek ne büyük nimettir. Bu yüzden Cenâb-ı Hakk’a hem beden, hem de akıl sağlığımız için sonsuz şükürler ediyoruz.