TR EN

Dil Seçin

Ara

Renkler Ve Işıklar

Renkler Ve Işıklar

“ …çiçeklerin süslü renkleri, güneşin ziyasındaki yedi rengin istihâle-i inikâsiyesinden neş’et ediyor ve bu kavle göre çiçekler dahi, güneşin bir çeşit ayineleridir…”

(Bediüzzaman S. Nursi, 24. Söz)

***

Renkler, değişik dalga boylarındaki ışıkların gözümüzün retina tabakasına gelmesi ve oradan da sinirsel sinyallerle beynimize ulaşması ile ortaya çıkan bir algılamadır. Gözümüz üç ana renk olan kırmızı, sarı ve maviye tepki verir, beynimiz ise bunların farklı kombinasyonlarıyla ortaya çıkan değişik tonları algılar. Kırmızı ile sarıdan turuncu; kırmızı ve maviden mor; mavi ve sarıdan ise yeşil ortaya çıkar. Bu renklerden de binlerce farklı tonlar üretilebilir.

Hiç şüphesiz ana ışık kaynağımız olan güneşten bize değişik dalga boylarında elektromanyetik dalgalar gelir. İnsan gözü bunların içinden yaklaşık 380 ile 780 nm dalga boyunda olanları algılayabilmektedir. Bu yüzden bu aralığa visible (görünür) alan denir.

Nanometre (nm), milimetre’nin (mm) milyonda biri olan bir uzunluk ölçüsüdür. Güneş ışınlarının yağmur damlalarına çarpıp kırılmasıyla beyaz ışığın içindeki bu farklı dalga boyundaki ışıklar ortaya çıkar ve biz bunu gökkuşağı olarak görürüz. Bu yedi renkli bir kuşak olup, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor ve eflatun olarak sıralanır. Bu ışınların eşyaya çarpıp gözümüze yansımasıyla, Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla aydınlık ve renkli bir dünya önümüze açılır. Eğer bu lütuf olmasaydı, biz de bazı canlılarda olduğu gibi dünyayı, tabiatı, baharı sadece siyah-beyaz olarak seyredecektik.

Bu ışınlardan 380 nm’den daha kısa olanlara mor ötesi (ultra viyole), 780 nm’den uzun dalga boyunda olanlara da kırmızı ötesi (infrared) ışınlar denir. 380-780 nm alanında kalan ışınlar etrafımızdaki eşyaya çarpınca bir kısmı emilir, bir kısmı da yansıtılır. Eğer bir cisim, bütün ışınları emiyorsa o madde siyah görünür. Aksine bütün ışınları yansıtıyorsa o eşya beyazdır.

Renklenme tıpkı bir aynada olduğu gibi yansıyan ışıklara göre olur. Meselâ bir çiçek 647-700 nm arasındaki kırmızı ışınları emiyorsa, yansıyan ışınlardan dolayı biz onu mavi-yeşil tonlarda görürüz. Eğer 585- 647 nm arasındaki (mavi-yeşil) ışınları emiyorsa biz onu kırmızı-turuncu olarak algılarız.

***

Güneşten gelen ışınların dalga boyları kısaldıkça enerjileri artar ve zararlı olmaya başlarlar. 380-370 nm’den daha kısa dalga boylu ışınlara ultraviyole (mor ötesi) ışınlar denir. Bunlar artık bizim görüş alanımızın dışındadır. Bazı böcek ve arılar bu ışınları algılamaktadır.

UV ışınlarının büyük bölümü atmosferimiz tarafından tutulup, perdelenir. Atmosferi aşan nispeten uzun dalga boylu UV ışınları cilt altında D vitamini sentezine sebep olurken, bir yandan da deride pigmentasyon artışına ve lekelere yol açar.

100-200 nm arasında olan UV ışınları hücreler için daha zararlı olup, cild yanıklarına ve kanserlerine de sebep olabilmektedir. UV ışınları tıpta bazı mekanların sterilizasyonu için kullanılmaktadır. Atmosfere salınan kimyasal maddeler, ozon tabakasının incelmesini ve bu zararlı ışınların geçişini artırmaktadır.

Elektromanyetik dalga spektrumunda UV’den daha kısa olan ışınlar ise X veya röntgen ışınları olup, radyolojide görüntüleme sistemlerinde kullanılır. Bunlar bütün yumuşak dokularımızdan geçerek, kemiklerimizi görünür hale getirirler. Elbette bunlara da uzun süre maruz kalmak zararlıdır.

***

Kırmızıdan daha uzun dalga boyuna (750-1000 nm) sahip ışınlara ise infrared (kızıl ötesi) ışınlar denir. IR ışınları bazı elektrikli sobalarda, saunalarda, gece görüşlü kameralarda kullanılır. Uçak kanatlarında buzlanmayı önlemek için de bu ışınlardan faydalanılır. Bazı roket ve füzeler de bu ışınları takip ederek hedefine ulaşmaktadır.

***

Koca güneşi gözümüz ve beynimizle irtibatlandırıp, önümüze aydınlık ve renkli bir sofra açan Rabbimize sonsuz şükürler olsun.