Plasenta halk arasında ‘döl eşi’ olarak bilinen bir organdır. Görevi anne ile bebek arasında besin ve O2 alışverişini sağlamaktır. Bu maddeler anneden bebeğe geçerken, bebekten de anneye CO2 ve üre gibi metabolizma artıkları geçer.
Plasentanın gelişimi gebeliğin yaklaşık 3. ayında tamamlanır. Bir ucu ile bebeğe, bir ucu ile de rahim duvarına bağlanır. Hayatî önemi olan, fakat geçici bir organımızdır, yani görevi doğumla beraber sona erer.
Plasenta ortalama 500 gr ağırlığında, 20-25 cm çapında ve 2-3 cm kalınlığında bir organdır. Esnek bir yapıda yaratıldığından bebeğe bir zarar vermez.
…
Göbek kordonunun üç damarı vardır. Bunlardan biri plasentadan bebeğin göbeğine girer, yani anneden bebeğe bağlanır, yüksek oranda, yaklaşık ? oksijen ve diğer besin maddelerini taşır. Bebeğin göbeğinden ise iki damar çıkar ve plasentaya girer, bunlardaki oksijen oranı X civarında olup, CO2 ve diğer metabolizma atıklarını da anneye ulaştırırlar.
Plasenta, annenin antikorlarının bebeğe geçmesine izin verecek yapıda yaratılmıştır. Böylece bebeği ilk aylarda rastlanacak bazı hastalıklardan korur. Bunun yanında bakterilerin, virüslerin, kanser hücrelerinin anneden bebeğe geçmesine müsaade etmez. Bu da Allah’ın rahmetinin ve korumasının açık bir göstergesidir.
…
Plasenta, aynı zamanda bir hormon bezi gibi de çalışır. Progesteron ve HCG hormonları salgılayarak gebeliğin devamına katkıda bulunur ve düşük tehlikesini önler.
HCG hormonu, döllenmiş yumurtanın rahim duvarına yerleşmesinden bir hafta kadar sonra kanda tespit edilebilir. Bu hormonun kanda veya idrarda bulunması bir hamilelik testi olarak kullanılır. Progesteron ise hem yumurtalıklardan, hem de plasentadan salgılanır. Bunun etkisiyle annenin göğüslerinde gelişmeler olur, süt salgısına hazırlanır. Progesteron yetersizliği düşük sebeplerinden bir tanesidir.
Allah’ın rahmetinin bebeği nasıl kuşattığının sadece bir örneği olan bu harika organın vazifesi doğumdan sonra biter. Ve usulünce münasip bir yere defnedilir.