TR EN

Dil Seçin

Ara

Rahman ve Rahîm İsimlerindeki Harika Tevafuklar

Kur’an Allah’ın Mucize Kelâmıdır

Rahman İsm-i Celili

Zat-ı Akdes’in “Allah” lafza-i celalinden sonra ikinci ism-i hassı Rahman ismidir. “De ki: İster Allah diye, ister Rahmân diye dua edin. Hangisiyle dua edecek olsanız, en güzel isimler Onundur” (İsra, 17/110) mealindeki ayette bu iki isme özel yer verilmiştir. Bu sebeple Allah’tan başkası için bu isimlerin ad olarak kullanılması caiz değildir.

Kâinat kitabını bir mucize formatında yazan, onu yaratıp yöneten Rahman olduğu gibi, Kur’an-ı Mucizu’l-Beyan’ı vahiy olarak gönderip talim eden de Rahman’dır: “Kâinat ülkesinin saltanat arşında hâkimiyeti elinde tutan Rahman’dır” (Taha, 20/5) mealindeki ayette kâinat kitabını telif edip tanzim eden Allah’ın bu makamdaki unvanı Rahman olarak ifade edilmiştir. Keza “Kur’an-ı Mucizu’l-Beyan’ı vahiy olarak gönderen ve onu talim edip beyan eden Rahman’dır” (Rahman, 55/1-2) mealindeki ayette de, Kur’an’ı ders verip talim eden Allah’ın bu makamdaki unvanı da Rahman olarak zikredilmiştir.

Bundan anlaşılıyor ki, kâinat sarayını bir mucize olarak yaratan ve yönetenin unvanı da, Kur’an-ı Hakîm’i vahiy eden, ders verip talim edenin de unvanı Rahman’dır. O halde Rahman isminin tevafuk penceresinden görünen mucizevi tezahürleri hem kâinatta hem de Kur’an’da söz konusudur. 

Çünkü, kâinatın arş-ı âzamında tekvinî hâkimiyetini kuran ilahî ismin unvanı Rahman olduğu gibi (Taha, 20/5), insanlık camiasında vahyin arş-ı âzamında teşriî hâkimiyetini kuran ilahî ismin unvanı da Rahman’dır. (Rahman, 55/1-2) Evet, Kur’an arş-ı âzamdan, ism-i âzamdan, her ismin mertebe-i âzamından geldiği için, bütün âlemlerin Rabbi itibariyle Allah’ın kelâmıdır. Bu sebepledir ki, Fatiha suresinin başında “Rabbulâlemin” unvanıyla Allah’a hamd edilmiştir. Hem bütün mevcudatın İlahı unvanıyla Allah’ın fermanıdır. Bunun içindir ki, Fatiha suresinin başında “Allah” lafza-i celal ism-i celilin zikredilmesiyle bütün kemal sıfatlarıyla muttasıf mabud-u hakikinin ilah unvanı nazara verilmiştir. Hem bütün Semavat ve Arz’ın Hâlıkı namına bir hitabdır. Nitekim, ilk inen Alak suresinin “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” cümlesi, göklerin ve yerkürenin halıkı/yaratıcısı unvanı nazar-ı dikkate sunulmuştur. Keza Kur’an, rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir/konuşmadır. Bu sebepledir ki, Fatiha suresinin başında kullanılan “Rabbulâlemin” unvanıyla Allah’ın, kayıtsız şartsız rububiyet-i mutlaka manasıyla hem kevnî (maddî), hem Kur’an’î arşın yegâne hâkimi olduğuna işaret edilmiştir. Keza Kur’an, her türlü noksandan münezzeh ve bütün kemal sıfatlarıyla muttasıf olan Allah’ın her şeyi kuşatan umumi saltanatının hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. 

Fatiha suresinde zikredilen “Rabbulâlemin” unvanıyla Allah’ın, dünyanın yegâne hâkimi, “Maliki yevmiddin/ahiretin tek sahibi” unvanıyla da ahiretin de yegâne hâkimi olduğuna dikkat çekilmiştir.  Nitekim, “Öyle ise onlar hakkında acele etme; biz onların günlerini sayıyoruz. Gün gelecek, takvâ sahiplerini seçkin konuklar olarak Rahman’ın huzurunda toplayacağız” (Meryem, 19/84-85) mealindeki ayetlerde bir yandan sayılara işaret edilmiş, diğer yandan takva sahiplerinin Rahman’ın seçkin misafirleri olarak O’nun huzuruna çıkarılacağına vurgu yapılmıştır. 

Aşağıdaki tevafuklarda görüleceği üzere, Rahman isminin ebced değeri: 330=6x55’tir. Bu ayetin başına kadar zikredilen Kur’an ayetlerinin sayısı: 605=11x55’tir. Bu tevafuk da Rahman isminin hem dünyanın hem ahiretin yegâne sahibi ve hâkimi olduğuna işaret etmektedir.

Keza, Kur’an, her şeyi kuşatan, alabildiğine geniş kapsamlı olan sonsuz rahmetin nokta-i nazarında Rahman olan Allah’ın tenezzül buyurup kullarına gönderdiği bir ilahî iltifat defteridir. “De ki: Rabbiniz çok geniş bir merhamet sahibidir” (Enam, 6/147) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir. 

Hem Kur’an, uluhiyetin/bütün varlıkları yegâne mabudu ve ilahı olmasının azamet ve haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır. Şifreli surelerin başlarında bulunan ve Kur’an’ın değişik vasıflarına işaret eden ifadeler, Rahmaniyetin tekvinî ve teşriî hâkimiyetine ve kullarıyla yaptığı muhaberenin itinalı ve kapsamlı bir merhametin yansıması olduğuna delâlet etmektedir.

Keza, Kur’an ism-i âzamın muhitinden/makamından nüzul eden ve arş-ı âzamın kapsadığı bütün alanlarına bakan ve teftiş eden hikmetfeşan bir Kitab-ı Mukaddes’tir. Ve şu sırdandır ki, “Kelâmullah” unvanı kemal-i liyakatla Kur’ana verilmiş ve daima da veriliyor. Kur’an’dan sonra sair enbiyanın kütüb ve suhufları derecesi gelir. Sair (mücessem ve mükellem) nihayetsiz kelimat-ı İlahiyenin ise bir kısmı dahi has bir itibarla, cüz’î bir ünvan ile, hususî bir tecelli ile, cüz’î bir isim ile ve has bir rububiyet ile ve mahsus bir saltanat ile ve hususî bir rahmet ile zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibariyle çok muhteliftir. (krş. İşaratü’l-İ’caz, 11)

 

Rahman Suresi’nde Celâl ve Cemal Sıfatları

Rahman Suresinde celâl ve cemal sıfatlarının yansımalarını gösteren birkaç somut örnek vermekte fayda vardır. Ancak kâinatta celâl ve cemal tecellilerinin her zaman belirgin bir şekilde farklılık göstermeyeceği, bilinmelidir. Bazen cemal içinde celâl, bazen de celâl içinde cemal tezahür eder. Aslında Allah’ın güzel isimlerinin, tezahürleri itibarıyla iç içe daireler gibi oldukları düşünüldüğünde, bu farklı yansımaların çoğu zaman birer izafî hakikati yansıtmakta olduğu anlaşılır. Kâinatta “hakaik-ı nisbiye” denilen izafî [rölâtif] gerçeklerin, “hakaik-ı mahza” denilen zatî/mücerret gerçeklere nispeten çok daha fazla oldukları, bilinen bir gerçektir.

1- Surenin ilk kelimesi olan Allah’ın Rahman ismi, bütün canlılara rızık veren “Rezzak” anlamıyla celâli, merhamete muhtaç olanlara merhamet eden “Rahman” manasıyla da cemali temsil eder.

2- Surenin son kelimesi olan Allah’ın “Zü’l-Celâli ve’l-İkram” ismi, celâl tecellisiyle celâli, ikram vasfıyla da cemali gösterir.

3- Gökler, celâli; şefkatli bir anne gibi canlıları kucaklayan Yerküre ise cemali gösterir.

4- Güneş ve Ay, celâli; ağaç ve bitkiler cemali gösterir.

5- Gizemli yapıları, güçleri ve yapı taşları olan ateş unsurları ile cinler celâli; mükerremliği, sempatik yapısı ve mütevazı toprak unsurlarıyla insan, cemali temsil etmektedir.

6- Güneşin doğuşu cemali, batışı ise celâli gösterir. Aydınlık sevindirir, karanlık ürkütür.

7- Heybetli denizler celâli, içinde yüzen gemiler ise cemali gösterir.

9- Yan yana olan denizlerin karışmaması celâli; içinde bulunan ve merhametle beslenen binlerce canlı türü, mercan ve inciler gibi güzel süsler ise oradaki cemali gösterir.

10- Cennet cemali, Cehennem ise celâli temsil eder.

11- İnsanları ve cinleri hedef alan, 31 defa tekrar edilerek nankörleri azarlayan “Fe bieyyi âlâi...” ayetinin biri celâl, biri de cemali nazara veren farklı iki uyarısı vardır. Şöyle ki:

Allah’ın nimetlerinin zikredilmesinden sonra geldiği yerde, “Ey insan ve cin topluluğu!.. Siz, Rabbinizin hangi nimetlerini inkâr edebilirsiniz?” ifadesiyle Allah’ın cemal sıfatlarına karşı saygılı ve müteşekkir olmayı tavsiye etmektedir; azap gibi uyarı ayetlerinden sonra geldiği yerlerde ise “Siz, nimetlerimi inkâr edip nankörlük edenlerin cezasını bilmiyor musunuz? Cehennem gibi dehşet verici bir hapsi bulunan bir Sultan-ı Ezelî’nin celâlini ve kahrını nasıl unutabilirsiniz?” şeklinde tehdit etmektedir.

12- Her şeyin fâniliğini ilân eden ölüm gerçeği bir celâl tecellisi olduğu gibi, Allah’ın “Bâkî” isminin cilvesinin mazharı olan Cennetliklerin hayatı da bir cemal yansımasıdır.

Evet, surenin 26. ayetinde geçen “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak” ifadesi, hayatın aydınlığından ölümün karanlığına göçmeyi ifade etmekle dehşet verici bir celâl tecellisini göstermektedir. Yirmi yedinci ayette ise “Ancak celâl ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak” ifadesiyle, ölümün bir idam, bir hiçlik ve bir darağacı olmadığına işaret etmektedir. Çünkü Allah’ın bekâsının celâl ve cemal sıfatlarıyla birlikte zikredilmesinde, Bâkî olan Allah’ın bâki bir memleketinin de olacağını, sonsuz olan celâl ve cemal yansımalarının orada da devam edeceğinin sinyalleri verilmektedir. Zira sonsuz cömertliği bulunan tükenmez bir hazine sahibinin, muhtaç bendelerine yardım etmemesi düşünülemez. Demek ki Rahman ve Rahîm olan Allah, halis bendelerini, şüphesiz, Cennetine alacak ve cemaliyle de onları serfiraz kılacaktır.

13) Rahman suresindeki güzel bir tevafuk da şu şekildedir:

a) Rahman suresinin Kur’an’ın geneli içerisindeki tertip numarası: 55’tir.  

b) Bu surenin gayr-ı mukattaat Mekkî sureler sistemindeki tertip sırası: 17’dir.

c) Bu sisteme göre, Rahman suresinin ilk ayeti olan er-Rahman isminin tertip numarası: 1411=83x17’dir.

d) Rahman suresinin 49. sırasında yer alan ve 31 defa tekrar edilen ayetlerden biri olan “Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?” mealindeki ayetin buradaki tekrar sayısı: 17’dir. 

e) Bu ayetin ebced değeri: 1564=92x17’dir.

f) Bu ayetin Kur’an’daki tertip numarası: 4950=90x55’tir.

 

Rahman isminin hem ekvanî (maddî kâinatla ilgili), hem Kur’anî bir kısım i’caz parıltılarını şöyle sıralamak mümkündür:

1) Rahman kelimesinin ebced değeri: 330=6x55’tir.

2) Kur’an’ın Mekkî surelerinde zikredilen Rahman isminin tekrar sayısı: 55’tir.

3) Kur’an’da Rahman ismiyle başlayan Rahman suresinin tertip numarası: 55’tir. 

a) Gayr-ı mukattaat Mekkî sureler sistemindeki sırası 27 olan Rahman suresinin başında da “Rahman Kur’an’ı öğretti” mealindeki ayete yer verilmiş ve adeta Kur’an’ın, Ramazan’ın 26. gününü 27. gününe bağlayan gecede indirilip öğretildiğine işaret edilmiştir.

b) “Rahman Kur’an’ı öğretti” mealindeki ayetle başlayan Rahman suresinde kullanılan kelimelerin sayısı: 351’dir. Bu sayı “Kur’an” kelimesinin ebced değeridir. 

4) Rahman isminin 55. tekrarını yaptığı ve Kur’an’daki normal tertip numarası 78 olan NEBE suresinin Mekkî sureler sistemindeki tertip sırası: 55’tir.

5) Tertip numarası 55 olan Rahman suresinin ilk kelimesi Rahman’dır, ebced değeri: 330=6x55’tir. 

6) Mekkî sureler sistemindeki tertip sırası 55 olan ve 55. Rahman ismini barındıran NEBE’ suresinin ilk kelimesi AMME’dir, ebced değeri 110=2x55’tir.

7) Rahman isminin Allah lafza-i celal gibi özel isim olduğuna işaret edildiği İsra suresinin ilgili ayetinin tertip numarası: 110=2x55’tir.

8) Rahmaniyetin bir cilvesi olan vahiy kavramının ‘el’ takısı almış “el-Vahiy” şeklindeki formu Kur’an’da yalnız bir defa (Enbiya, 21/45) geçmiştir. “El-Vahiy” sözcüğünün ebced değeri de: 55’tir.

9) Âlimlerin tespitine göre, Kur’an’da “Kur’an”a ait isimlerin ve sıfatların sayısı: 55’tir. (Zerkeşi, el-Burhan, 1/273-76)

10) Kur’an’da yalnız bir defa zikredilen   فَاعْلَمْ اَنَّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّٰهُ   ifadesi Muhammed suresinin 19. ayetinde yer almaktadır (Kur’an’ın başındaki Besmele ile birlikte). Bu ayetin Kur’an’daki tertip numarası: 4565=83x55’tir.

11) Bu ayetin ebced değeri (okunmayan iki elif hariç): 440=8x55’tir.

12) Bediüzzaman Hazretleri, Katre Risalesindeki kâinatın tevhide olan şahadetlerini “55 Lisan” olarak tespit etmiştir.

13) Üstad “55 lisanı” açıklarken, bu şahadetlerinin gösterdiği tevhid hakikatini kelime-i tevhid (lâ ilahe illallah) ile ortaya koymuştur. Bu kelimenin ebced değeri, 165=3x55’tir.

14) Bir diğer kelime ise, لاَ اِلهَ اِلاّ هو dur. Bu kelimenin ebced değeri ise, 110=2x55’tir.

15) Kasas suresinin son ayeti olan 88. ayette “lâ ilahe illâ hu” cümlesi yer almaktadır ki, ebced değeri: 110=2x55’tir.

16) Mukattaat Sureler sistemine göre, bu ayetin tertip numarası: 1870=11x55’tir. Bu sayı aynı zamanda: 17x110 (لاَ اِلهَ اِلاّ هوَ) dur.

17) Bu sisteme göre, Rahman isminin en son geçtiği Nebe suresinin 38. ayetinden—Kur’an’da zikredilen—Allah’ın en son ismi olan es-Samed isminin bulunduğu İhlas suresinin ikinci ayetine kadar geçen ayetlerin sayısı: 495=9x55’tir. (Aralarında 495 ayetin yer aldığı Rahman (330) isminin ebced değeri ile es-Samed (165) isminin ebced değerinin toplamı da: 495=9x55’tir.)

 

Er-Rahîm İsm-i Cemilinin Gösterdiği Tevafuklar

Rahîm ismi Rahman ismiyle birlikte Besmele-i şerifte zikredilmektedir.

Rahmet ortak paydasında birleşen bu iki isimden Rahman ismi, bir celal tecellisidir. Rahîm ismi ise bir cemal tecellisidir. 

Rahman ismi izzet ve azametteki merhametin kaynağı olduğu gibi, Rahîm ismi de şefkat ve semahattaki merhametin membaıdır.

Bütün varlıkların hukukunu korumak, bütün canlıların rızkını temin etmek, Rahman isminin bir tezahürü olduğu gibi, insanların maddi- manevi donanımlarını rahmetin ince nakışlarıyla nakşetmek, şefkatin en nazik, en latif aksesuarlarıyla tezyin etmek Rahîm isminin bir cilvesidir.

Besmelenin insan için bir vird haline getirilmesinin tavsiye edilmesi bu hakikati ilan etmeye yöneliktir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin hakikatbîn kalp gözüyle gördüğü bu hakikatleri ondan dinlemekte büyük faydalar vardır:

“Bismillahirrahmanirrahîm”in bir cilvesini şöyle gördüm ki: Kâinat sîmasında, arz sîmasında ve insan sîmasında birbiri içinde birbirinin numunesini gösteren üç sikke-i rububiyet var.

“Biri: Kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, tesanüd, teanuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübra-i uluhiyettir ki, “Bismillah” ona bakıyor. İkincisi: Küre-i arz sîmasında nebatat ve hayvanatın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüb, intizam, insicam, lütuf ve merhametten tezahür eden Sikke-i Kübra-i Rahmaniyettir ki, “Bismillahirrahman” ona bakıyor. Sonra, insanın mahiyet-i câmiasının sîmasındaki letaif-i re’fet ve dekaik-ı şefkat ve şuaat-ı merhamet-i İlahiyeden tezahür eden sikke-i ulya-i rahîmiyettir ki, “Bismillahirrahmanirrahîm”deki “Er-Rahîm” ona bakıyor. 

“Demek “Bismillahirrahmanirrahîm” sahife-i âlemde bir satır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır. Ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani “Bismillahirrahmanirrahîm” yukarıdan nüzul ile semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musaggarası olan insana ucu dayanıyor. Ferşi arşa bağlar. İnsanî arşa çıkmaya bir yol olur.” (Sözler, 8-9)

 

Şuara Suresi ve Rahîm İsmi

Şuara suresinde “Rahîm” isminin 8. kelimesi olarak yerleştirildiği ve 8 defa tekrar edildiği aşağıdaki ayette harika bir i’caz parıltısı vardır:

Surede yer alan söz konusu “وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ” ayetinin meali şöyledir: “(Resulüm!) Şüphesiz senin Rabbin Azîz’dir, Rahîm’dir.” 

Bu ayette Allah’ın sonsuz izzet ve rahmet sahibi olduğuna, izzetiyle her şeyin üstesinden gelecek kuvvete, rahmetiyle her şeyi kuşatan merhamete sahip olduğuna vurgu yapılmıştır. Ayetteki muhatap ise Hz Muhammed’dir (s.a.v.). Bu ayetin konumu ilahî izzet ve merhamete uygun bir üsluptadır. Kur’an’ın bir şair sözü olmadığını gösteren bu surenin Şuara ismine muvafık, ilk muhatap Hz. Muhammed’in ismini gözeten bir manaya münasip, ayetin sekiz kelimesinin sayısına dikkat çeken bir tevafuk göstermektedir.

Bu ayette tevafuk penceresinden gösterilen i’caz parıltılarını şöyle gösterebiliriz:

a) Şuara suresinde zikredilen bu 8 ayetten önce geçen ayetlerin sayısı: 8’dir.

b) Bu 8 defa tekrar edilen ayetin kelimelerinin sayısı: 8’dir.

c) Ayetin 8. kelimesi olan “الرَّحِيم” in başındaki “el” takısına kadarki harflerin sayısı: 16=2x8’dir.

d) Rahîm isminin kök harfleri olan “R-H-M” harflerinin ebced değeri: 248=31x8’dir.

e) Bu manidar cümlenin tekrar edildiği ayet numaralarının toplam sayısı (9+68+104+122+140+159+175+191): 968= 121x8’dir. 

f) Bu ayet, bazı peygamberlerin zaferi ve kavimlerinin helakinin söz konusu edildiği yerlerde zikredilmiştir. Böylece Allah’ın kâfirlere karşı çok izzetli—karşı konulmaz kuvvete sahip olduğu, müminlere karşı ise çok merhametli, sınırlandırılamaz bir şefkate sahip olduğuna dikkat çekilmiştir.

Bu Ayetin Zikredildiği Yerler: 

1- Surenin 9. ayetinin muhatapları Hz. Muhammed (s.a.v.) ve kavmidir.

2- Surenin 68. ayetinin muhatapları ise, Hz. Musa ve kavmidir.

3- Surenin 104. ayetinin muhatapları, Hz. İbrahim ve kavmidir.

4- Surenin 122. ayetinin muhatapları, Hz. Nuh ve kavmidir.

5- Surenin 140. ayetinin muhatapları, Hz. Hud ve kavmidir.

6- Surenin 159. ayetinin muhatapları, Hz. Salih ve kavmidir.

7- Surenin 175. ayetinin muhatapları, Hz. Lut ve kavmidir.

8- Surenin 191. ayetinin muhatapları Hz. Şuayb ve kavmidir.

g) Ayette Hz. Muhammed’e (s.a.v.) hitap edilmiştir. Ancak “senin Rabbin” mealindeki “Rabbeke” hitabında onun ismi açıkça zikredilmemiştir. Fakat sayısal bir i’caz parıltısının gösterilmesi hikmetiyle ayetin ebced değeri buna göre tanzim edilmiştir. Nitekim ayetin ebced değeri: 736=92x8’dir. Böylece ayetin ebced değerinin çarpanlarından 92 sayısı “Muhammed” (s.a.v) ismine, 8 sayısı ise ayetin kelime sayısı ile tekrar sayısına tevafuk etmektedir.

ğ) Mekkî mukattaat sureler sisteminde bu surenin şifreli harflerinden—ilk defa kullanılan—SİN harfinin tertip numarası: 32=4x8’dir.

h) Şuara suresinin içinde bulunduğu Mekkî mukattaat surelerinin bu sureden önce geçen ayet sayısı: 976=122x8’dir.

ı) Bu ayetin sekiz defa tekrarlandığı Şuara Suresinin isminin yer aldığı ayet numarası: 224=28x8’dir. 

i) Bu 8 cümlede 8 defa zikredilen “Rabbeke”(Senin Rabbin) kelimesinin ebced değeri de: 224=28x8’dir. 

j) Bu cümlenin son kelimesi olan “er-Rahîm” isminin, bundan önce geçen mukattaat sureleri içindeki tekrar sayısı: (2/37, 54, 128, 160, 163, 10/107, 12/98, 15/49=) 8’dir.

Not: Bu  ayetin 8 tekrarının her birinin başında şu ayet de tekrar edilmiştir. “İnne fî zalike le-ayeten ve mâ kâne ekseruhum mü’minîn” (Bunda şüphesiz bir ayet/delil vardır, ancak onların çoğu iman eden kimseler olmadı). Bu ayet iki yerde (140, 159) ayetin bir parçası, diğerlerinde ise müstakil ayet olarak zikredilmiştir.

k) Mukattaat surelerinin başından itibaren Şuara suresindeki “Ve inne Rabbeke le hüve’l-Azizü’r-Rahîm” cümlesinin son olarak geçtiği—8. tekrarını yaptığı—191. ayetine kadar geçen er-Rahîm isminin tekrar sayısı: 16=2x8’dir.

l) Bu cümlede yer alan Allah’ın “el-Azîz” isminin bundan önce geçen mukattaat sureleri içindeki tekrar sayısı da (2/129, 3/6, 18, 62, 126, 11/66, 14/1, 4): 8’dir.

m) Bu cümlede yer alan “el-Azîz” isminin mukattaat surelerinin başından—son olarak geçtiği—Şuara suresinin 191. ayetine kadarki tekrar sayısı da: 16=2x8’dir.

Not: Söz konusu “Ve inne Rabbeke le hüve’l-Azizü’r-Rahîm” ayetinin gösterdiği aşağıdaki şu tevafuklar da, Allah’ın hakiki Rab, gerçek Aziz ve hakiki Rahîm olduğunu gözler önüne sermektedir, şöyle ki:

1) Ayetin kelime sayısı: 8’dir. 

2) ‘El’ takısı dışında Aziz ve Rahîm isimlerinin harf sayısı: 8’dir.

3) Şuara suresinde 8 defa tekrar edilen ayete kadar, Mekkî mukattaat sureler sisteminde zikredilen “İnne Rabbeke” ifadesinin tekrar (ettiği ayet) sayısı: (7/153, 167, 10/93, 11/66, 107, 13/6,(6), 15/25, 86): 8’dir.

Not: 12/6’daki hitap Hz. Yusuf’a aittir (bk. Razi, İbn Atıye, Kurtubi, İbn Aşur, ilgili yer). Onun için sayıma dâhil edilmemiştir.

4) Keza, ayette zikredilen “el-Aziz” isminin bu sistemdeki tekrar sayısı da (2/129, 3/6, 18, 62, 126, 11/66, 14/1, 4): 8’dir.

5) Bu sistemde “er-Rahîm” isminin tekrar sayısı da: (2/37, 54, 128, 160, 163, 10/107, 12/98, 15/49) 8’dir.

6) Bu tevafukun verdiği dersin bir özeti şöyledir:

— Burada 8 defa tekrar edilen ilgili ayette yer alan “İnne Rabbeke” ifadesinin bundan önce de Mekkî mukattaat sureler sistemindeki tekrar (edilen ayet) sayısının 8 olmasıyla ayette yer alan diğer kelimelerin gösterdiği 8 sayısı ile tevafuk etmesi, kâinatın Rabbi olan Allah’ın rububiyetinin cihanşümul olduğuna, vahiy ettiği Kur’an’ın da bu terbiyenin içinde yer aldığına ve dolayısıyla Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğuna kuvvetli bir işarettir.

— Keza, aynı minval üzere, Aziz ve Rahîm isimlerinin de 8 rakamındaki harika tevafuka iştirak etmeleri, O’nun izzet-kudret, rahmet ve şefkatinin sonsuz, sınırsız ve eşsiz olduğuna reddedilmez bir delildir.  

Çünkü, “Kur’an’ı vahiy ederek seni terbiye eden Rabbin..” manasına gelen “inne Rabbeke” cümlesinin hem 8 ile donatılmış ilgili ayetin içinde 8 defa tekrar etmesi, hem bu ayetten önce Mekkî mukattaat sistemindeki 9 tekrarını yaptığı ayet sayısının 8 olması, hem bu cümlenin, genel olarak Kur’an’ın bütün surelerinde: (6/83, 117, 119, 128, 145, 165, 7/153, 167, 10/93, 11/66,107, 13/6,(6), 15/25, 86, 16/110,119,124,125, 17/30, 26/9-68-104-122-140-159-175-191, 27/73, 74, 78, 32/25, 41/43, 45/17, 53/30, 32, 68/7, 73/20, 89/14, 99/5), toplam: 40=5x8 defa tekrar edip birbiriyle tevafuk etmesi, ilahî rububiyetin mükemmel işlediğine delâlet etmektedir. Özellikle bütün Kur’an’da Hz. Peygambere (s.a.v.) hitaben söylenen “Rabbeke=senin Rabbin” ifadesinin 40 defa tekrarlanması, onun ilahi terbiye kursuna Kur’an’ın vahyi ile katıldığı zamanki yaşının göstergesi olan 40=5x8 sayısına tevafuk etmesi, nübüvvetinin gözle görülen bir belgesidir.

— Keza, “el-Aziz” isminin hem ayetin içinde hem de daha önce yaptığı tekrar sayısının 8 olması, Allah’ın sonsuz izzetine işaret etmektedir. Yine, “el-Rahîm” isminin hem ilgili ayetin içinde hem daha önce yaptığı tekrar sayısının 8 rakamında tevafuk etmesi, yüceler yücesi Rabbimizin sonsuz rahmet ve şefkatine işaret etmektedir.

n) Bu cümlenin ilk defa zikredildiği ayet numarasının 9 olması da ayrıca harika bir tevafuka hizmet etmiştir. Şöyle ki;

— Bu ayetin numarası, 9 değil de 8 olsaydı, tekrar edilen sekiz ayet numarasının toplamı 8’in katı olmazdı.

— Bu cümlede yer alan “er-Rahîm” isminin 9. tekrarı Şuara suresinin 9. ayetinde yer alması da güzel bir tevafuktur.

— Şuara suresinde ilk defa 9. ayette yer alan er-Rahîm isminin bu suredeki tekrar sayısı da: 9’dur.

o) Bu surenin 187 numaralı ayeti, Kur’an’ın 3119. ayetidir. Yani Kur’an ayetlerinin yarısıdır. Bilindiği gibi Kur’an ayetlerinin sayısı 6236 veya—Fatiha suresindeki Besmele ile birlikte—6237’dir.

 

Er-Rahîm İsminin 17 Sayısıyla İlgili Tevafuku 

(Tezahür-ü Rahmet ve Bir Tahdis-i Nimet)

Yıllar önce idi, bir gün akşam namazını kılarken, kalbime Rahîm isminin kaç defa tekrar ettiğine dair bir fikir geldi. Aslında ben genel olarak bu ismin Kur’an’da 114-115 defa tekrar ettiğini biliyordum. Fakat içime doğan; el takısı almış şekliyle ebced değeri: 17’nin katı olan “er-Rahîm” ismi idi. “Acaba Kur’an’da bu ismin tekrar sayısı ile ebced değerinin gösterdiği 17 sayısında bir tevafuk var mı?” diye kalbimden taharri ediyordum. Bir ara bu tekrarın 17’den fazla olduğunu görür gibi oldum ve üzüldüm. Sonra bu tekrarın 34=2x17 olduğuna dair bir rahmet ışığı göründü. O zaman çok sevindim ve selam verdikten sonra hemen merhum Fuad Abdulbaki’nin Kur’an’ın kelimelerini sayan “el-Mü’cemu’l-Müfehres” adlı eserine müracaat ettim. Gerçekten “er-Rahîm” isminin tam 17’nin iki katı olan 34 defa tekrar ettiğini tespit ettim. 

Derken, şöyle bir fikir aklıma geldi: “Bu güzel tevafuku görmeye hiçbir liyakatim yoktur. Acaba şu anda bunu görmemin ne gibi bir hikmeti olabilir.” Daha önceleri bazı tecrübelerime dayanarak, bu hikmeti de bazı tevafuklar penceresinden şöyle müşahede ettim:

a) “Er-Rahîm” isminin ebced değeri: 289=17x17’dir.

b) O gün yılın sondan itibaren 289. günüydü. Yani “er-Rahîm” isminin bu güzel tevafukunun görülmesi, bizzat rahmetin bir tezahürü idi.

c) İlginçtir; 17’yi gösteren tevafukun görüldüğü gün, Mart ayının da 17. günü idi.

d) Bütün Kur’an’da—buradaki gibi “El” takısı almış şekliyle “er-Rahîm” isminin bu ayetteki tekrar sayısı: 34=2x17’dir. 

e) “Er-Rahîm” isminin 34. tekrarını yaptığı Haşir suresi, genel olarak Rahîm isminin geçtiği sureler sistemindeki tertip numarası: 34=2x17’dir.

f) Bu ismin Kur’an’daki son tekrarı Haşir suresinin 22. ayetinde yapılmıştır. Bu ayetin fezlekesi ve “O Rahman’dır, Rahîm’dir” mealindeki “Hüve’r-Rahmanü’r-Rahîm” cümlesinin ebced değeri: 629=37x17’dir.

g) Bu ayette yer alan “er-Rahman” isminin buradaki tekrar sayısı da: 51=3x17’dir.

ğ) Mansup (üstünlü şekli) hariç bütün Kur’an’da “Rahîm” isminin bu ayete kadarki tekrar sayısı: 110=2x55’dir.

h) “O öyle bir Allah’tır ki Ondan başka ilah yoktur. Gayb âlemini de şahadet âlemini de bilmektedir. O Rahman’dır, Rahîm’dir” mealindeki ayetinde yer alan “Hüvallahü’llezi lâ ilahe illa hu, Âlimü’l-Ğaybi ve’ş-şehadeti hüve’r-Rahmanü’r-Rahîm” ve “Ondan başka ilah yoktur” manasına gelen “Lâ ilahe illa hu” cümlesinin ebced değeri de: 110=2x55’dir.

ı) Dört şeddesi sayılır, ayetin harf sayısı: 55’tir.

i) Ayette üç defa tekrar edilen “hüve” (هُو) zamirinin ebced değeri: 11’dir. Ardışık sayı sistemine göre, 1’den 11’e kadarki sayıların toplamı: 66’dır. Bu sayı “Allah” lafza-i celalin ebced değeridir. Bu sebeple ayetin ilk kelimesi “hüvallah” (هُوَ اللَّهُ) olması çok hikmetli ve pek manidardır.

Kur’an ayetlerinin anlamının yanında bu derece sıra ve sayı bakımından uyum içinde olması, Kur’an’ın beşer kelamı olamayacağını çok harika bir tarzda göstermektedir.