TR EN

Dil Seçin

Ara

Yemin Dindir

Yemin Dindir

Sözlüklerde yemin şöyle tarif edilir: Allah’ı veya mukaddes bir varlığı şahit tutarak verilen söz, ant, kasem.

 

Sözlüklerde yemin şöyle tarif edilir: Allah’ı veya mukaddes bir varlığı şahit tutarak verilen söz, ant, kasem. Bir iddiayı kuvvetlendirmek için Allah adını anma, Allah’ı şahit tutma. Güvenlik görevlilerinin, askerlerin veya bir makama seçilenlerin göreve başlamadan önce edecekleri yemin için düzenlenen törene de yemin töreni denir.

 

Yemin konusu Müslüman için sadece fıkhın konusu değildir. Bilmeliyiz ki, her fıkıh meselesinin bir iman boyutu ve son olarak da ihsan makamındaki konumu vardır.

Yemin güç, kuvvet ve sağduyunun diğer bir adıdır. Kendisiyle güç alınan sözdür. Mali müşavirin dahi yeminlisi diğerine göre daha kuvvetlidir. Nerede insan varsa orada, kaçınılmaz olarak az da olsa yemine ihtiyaç duyulur.

Meşru yeminin muhafaza edilmesi imanımızın gereğidir. Mümin ne bâtıla, ne de bâtıl üzere yemin edemez, söylenen sözün de belki yeminle hiçbir ilgi ve alakası yoktur.

İnsanlar yemin ettikleri ilke ve nesnelere göre imanlarını açıklamış olurlar. Şöyle ki, kiminin imanı Allah’adır, kiminin ise kendi nefsine veya hevayı arzusunadır. Kişinin kendi namus ve şeref anlayışının tabii bir ölçüsü olmadığına göre, kendi nefsini “ilahlaştırmanın” diğer bir adıdır. Peki, namus ve şeref nedir derseniz, yine sözlüklere bakalım. Namus: 1. Bir toplum içinde ahlâk kurallarına karşı beslenen bağlılık. 2. Dürüstlük, doğruluk.

Şeref ise: 1. Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur. 2. Erdem, gözü peklik ve yetenekle kazanılmış iyi şöhret.

 

Kimine göre namuslu ve şerefli olan bir hal, diğerine göre değildir. Mesela; af buyurun genelevde çalışan ve oraya müşteri olarak giden için namus ve şerefin anlamı, diğer insanlarla aynı mıdır? Yoksa “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” ilkesinden bu insanların “namus ve şeref” yeminlerinin bir değeri olur mu?

Her günah işleyeni namus ve şeref yoksunu kabul etmeli miyiz? O zaman yemin edecek kimse kalmaz bu fani âlemde. Anlatmak istediğim şu ki, namus ve şeref ortak bir değer midir? Sanırım asla değildir.

Yemin, namus ve şeref sözcükleri, Arapça dilinin kelimeleridir. İster yemin deyin, ister ant diye isimlendirin, önemli olan neyin üzerine yemin edildiğidir. Kime yemin edildiği doğru tespit edilmezse, yeminin hiçbir anlamı kalmaz.

Yemin insan fıtratına öyle yer etmiştir ki, dine inanan ve inanmayan herkes tarafından kabul görmüştür. Problem ise, yemin edilen öznededir. Kim kime, ne neye yemin ediyorsa O’na iman ediyordur. Hem yaratıcıya iman ediyor da, hem de O’na yemin etmeyip başka şeylere yemin ediyorsa “müşrik” konusunun kapsamına girmektedir.

Yalan yemin konusu, şeytanın Âdem’i kandırmasından günümüze kadar gelmektedir. Müminlerin yeminleri ise iman sınırı içindedir.

 

Yeminin kefaretinden evvel, yeminin mahiyeti kavranmalıdır. Bize öncelikle gereken, yeminin çeşitleri ve kefaretleri değil “anlamıdır.” Yeminle kandırmalar, şeytanın rolünü üstlenmekten başka bir şey değildir.

Tarih yemin ihanetleriyle doludur. Bu sebeptendir ki, ben yemin ederek hayatı anlamlandırıcı bulmayı pek makul görmem. Çünkü yemin sadece, ruhu olmayan ceset gibi gelmektedir bana. Yalan yeminin dinde ve günümüz hukukunda elbette yaptırımı ve cezası vardır. Önemli olan yemine değer veren ve kime yemin ettiğini bilen insandır.

Dinini oyun ve eğlenceye alanlarla, namus ve şerefi nefsine göre anlamlandıranların yeminini ve ona inanmayı cinnet olarak düşünürüm. Bu tip kişilere ancak, sefihler inanırlar. Rabbinin huzurunda durmanın önemini bilmeyenler, yemin ederken ayağa kalksa ne olur, otursa ne olur.

Bundan dolayıdır ki, yemin imandır. Kime ne kadar iman ediyorsak, o kadar yemin ediyoruz demektir. Yeminler çeşitlidir. Kimi tevhidî yemin, kimi ise tağutî yemindir. Yeminin bir toplumda artması güvensizliğin bir neticesidir.

 

Yemin törenleri topluma söz verme yerine, gözdağı vermenin yerini almıştır. Yemin hizmet için değil, kuvvetin gösterisi için törenleştirilmiştir. Bu güne kadar kimin yeminden dolayı yüzü kızarmıştır.

Yemin çeşitleri o kadar çok ki; siyasi, ticari, askeri, memuri, ailevi, hukuki ve daha kim bilir ne kadar çok çeşitlidir. Tekrar başa dönecek olursak, niçin yemin edildiğinden çok, neye yemin edildiği önemlidir.

Tarihteki tespitlere göre nice, vallah, billâh diye yapılan yeminlerden dönülmüştür. Kısacası yemin eden zevat kandırmış ve diğerleri kandırılmıştır. Zaten devletin dini İslam maddesi değiştirildiği günde yemin metninden vallah ve billâh kelimeleri de değiştirilmiştir.

Dinle yemin aynı gün maddeden çıkarılmıştır. Şimdi ‘yemin din’dir dersek yalan ve yanlış mı söylemiş mi oluruz?

Kim neye inanıyorsa ona yemin etmektedir. Kimi Allah’a, kimi kendine, kimi de ne olursa olsun yemin isteyenin istediğine ‘ant’ içmektedir. Namus ve şeref asla iman edilmesi gereken değer değildir. Tefecinin, şehvetperestin, arsızın, hırsızın, katilin ve nelerin nelerin yeminindeki ‘söze’ inanır mısınız?

Kimi kitaba, kimi bayrağa, kimi silah üzerine yemin ederek ‘söz’ almaya çalışırlar. Nice yeminli doktorlar, hâkimler, askerler ve memurlarla sanık ve tanıklar biliriz ki asla yemininde sadık değildirler.

Yemin edilen metne inanmadığı halde, namus ve şerefini üç beş kuruşa satanlar mı demeli, yoksa ikrah ile yapılan yeminler mi demeli bilmiyorum. Bildiğim sadece ortada gerçeğin hilafına yemin adı altında söylenen ve verilen yalan beyanların varlığıdır.

 

Yeminde nifak yaygınlaşmaktadır. Yeminler sadece afedersiniz, ‘yemin’ adı altında yiyecek için yapılmaktadır. Yalandan istenen ve verilen yeminler insanı, ‘yem’ için yalan söyleyen canlı durumuna düşürmüştür.

Sonuç olarak, yemin konusu çok su kaldırır. Günümüz dünyasında halledilmesi zor meseledir. Eğitimi, siyaseti, askerliği ve mahkemesi ayrı ayrı anlamlar üzerine kurulmuşsa, yemin ile sadece kendimizi kandırmış oluruz. Anket düzenlense yemin edenler hakkında sonuç sanırım yeminin aleyhine çıkar.

 

Yeminlerimiz imandır. İmanlarımızı yeminlerimize şahit göstermek istersek ortak değer namus ve şeref olmamalıdır. Dine inanmayanları ....suz ve ....siz kabul etmek mümkün müdür? Asla değildir. Her inanan da ....lu ve ....li olmalıdır, fakat olamadığını görmekteyiz.

Doğru söylemek en güzel ahlâktır. Unutmayın ki, ülkeleri ve mahkemeleri harap edenler sözüm ona yemin edip de aksini yapanlardır. İnançların parçalandığı, dünyevîliğin yarıştığı günümüzde yeminden ve yemin edenlerden sakının vesselam.