TR EN

Dil Seçin

Ara

Otto Rank, 

Kur’ân’ın çoğaltma tutkusu diye haber verdiği 

yakıcı gerçeği dillendiriyor:  

Zenginlik deniz suyu gibidir; 

içtikçe susuzluğumuz artar. 

Sonunda biz mallara değil, onlar bize sahip olur.

 

***

 

Edip Cansever, artık ‘dün’ olmuş ömründen 

‘bugün’e bir hayat şavkı taşıyor: 

“Belki bir görümlük yaşamın tadı

Vurup pencereme gidecek.”

 

***

 

Gökhan Özcan’ın ezanı duyuşu bir başka: 

“Uzaklarda gönül makamından bir ezan sesi... 

Saçlarımızı okşuyor sabahın eli. 

İnsan, düşmemek için en çok yaralarına tutunmalı. 

Ve susuzlukta tecelli eden teselli, suyun ta kendisi.” 

Vaktin nabzına düşen en hayırlı ses ezan.

Gönün başköşesini kuran en tatlı haber ezan. 

Esmaya şahitliğin mekanı kuşatan serin gölgesi. 

Varlığı varlıktan çok bilen esma bakışının zirvesi. 

Susuzlukta suyu daha çok hisseder gibi. 

 

***

 

İbrahim Tenekeci’nin 

Hayy’dan aldığı teselliyi 

yine yeniden duyma vakti: 

“Bu dünya bir kere varsa, 

öbür dünya bin kere var.”

 

***

 

Ahmed Avni Konuk, hayati bir gerçeği hatırlatıyor. 

Niyetin sahihliği en önemli sermaye insan için. 

Ruhunun olduğu yer kadar var insan. 

Kalbini koyduğu kefede ‘ağır basıyor’. 

Anlaşılan o ki, sözün de ruhu var. 

Eylemin de hacmi ve rengi var: 

“Helal lokma latîfdir; 

semeresi olan söz ve fiiller dahi latîf olur. 

Haram lokma habistir; 

semeresi olan söz ve fiiller dahi habis olur.”

 

***

 

Saint Exupery’nin ufuk açıcı eseri Küçük Prens, 

serin bir gerçekliğe ayna yapıyor kalbi. 

Dünya bir çöl. Eşya kum gibi. 

Sürekli tükeniyor, eksiliyor, elde kalmıyor. 

Bu çölü güzel yapan bir yerlerde su barındırıyor olması. 

Eşya serabından esma serinliğine bir yol bekliyor insanı: 

“Çölü güzel yapan, dedi, Küçük Prens, 

bir yerlerde bir su kuyusu saklıyor olması…”

 

***

 

Mevlana İdris, 

suskunun göğüne çağırıyor geveze akılları. 

Susarak ancak, sözün kalbine inebiliriz. 

Sessizlikte ancak kalbin sözünü duyarız: 

“Adam öyle müthiş susuyordu ki 

diğer adamın konuşmalarını duyamıyordum.”