TR EN

Dil Seçin

Ara

Varoluşsal Boşluktan Anlam Arayışına…

Varoluşsal Boşluktan Anlam Arayışına…

“Varoluşsal boşluk, yirminci yüzyıl insanının yaygın bir gerçeğidir.” Viktor Frankl

Yirminci yüzyılın tarihteki en karanlık, en kanlı, en fırtınalı dönem olmasının en önemli sebebi, belki de buydu: Varoluşsal boşluk.

Hayatı boyunca anlam peşinde koşan insana, anlam diye neler neler yutturulmadı ki geçtiğimiz yüzyılda?

Kapitalizm, komünizm, liberalizm… Seküler bilim, sekülerizm, materyalizm… Darwinizm, tüketim çılgınlığı… Ateizm, hedonizm, maddi zevk ve iştahlar… Sınırsız içki, sınırsız eğlence… Irkçılık, satanizm, ideolojik çatışmalar, sermaye ve emek savaşları… Leninler, Stalinler, Jivkovlar, Maolar…

Bütün bunların sonucunda da birbirini takip eden toplumsal ve ekonomik bunalımlar… Harcanıp giden hayatlar.

Oysa insan, hayatı, dünyayı, kâinatı, kendini, yaratanı, yaşatanı tanımak ve anlamak istiyordu. İnsanın bütün istediği buydu. Varoluşunu anlamlandırmaktı. Varmak istediği yer, varlığın anlamını bulmaktı.

Geçen yüzyılda anlam arayışına giren insana sunulan alternatifler genellikle ideolojiler oldu.

Ya şimdi?

Şimdi ise daha komik şeyler: Kredi kartı, bonus, faiz, döviz, borsa, arsa, kakara kikiri muhabbetler… Politik gevezelikler, siyaset saplantılı hakaretler… Yeme içme muhabbetleri… Magazin, futbol, televizyonlarda 7/24 dönen yarışma programları, diziler… Ego, kariyer, başarı muhabbetleri. Seküler yaşam modelleri.

Bu zamanın insanı meşgul; saatler boyu, haftalar boyu, aylar boyu, yıllar boyu, bir ömür boyu… 18-20 kelime ile geçip giden koca bir ömür.

Viktor Frankl, “İnsanın Anlam Arayışı” isimli kitabında şu enfes cümleye yer vermiş:

“Logoterapiye göre, kişinin yaşamında bir anlam bulma arayışı, insandaki temel motive edici güçtür.”

Evet, insan, anlam arayışında olan bir varlık.

Neden böyle?

Çünkü insanın yaratılışı, hamuru böyle. Anlamsız bir şey yok ki kâinatta, insan anlamsız olsun. İşte insan bu anlamı arıyor.

Bu cümleler ışığında bakın bakalım hayata, insana, dünyaya, kâinata.

Hiçbir anlam olmadan 60-70 yıl yaşa ve terk et dünyayı.

Her şey bu kadar bayağı olabilir mi?

Bütün bu soruları eskiden de soruyor ve cevaplar arıyorduk.

Son bir yıldır yaşamakta olduğumuz koronavirüs süreci, anlam arayışını yavaşlatmadı. Tam aksine, hızlandırdı. Şimdi pek çok insan soruyor ve cevap arıyor:

Ben kimim, bu dünyada ne arıyorum, nereden geldim, nereye gidiyorum, kim yaratmış, ne için yaratmış, hayat bu dünyadan mı ibaret? Varlıklardaki şiir gibi matematiğin, fiziğin, geometrinin, kimyanın, sanatın sanatkârı kim? Kâinattaki trilyonlarca dengelerin, denklemlerin, formüllerin, hesaplamaların kurucusu-sahibi-yaratanı kim? Bütün varlıklara tek tek vurulan sanat mührünün sahibi kim?

Gelin biraz rakamlarla konuşalım:

Dünya bir saatte kendi ekseni etrafında 1670 kilometre hızla dönüyor.

Dünya bir saatte güneşin etrafında 108.000 kilometre hızla dönüyor.

Güneş Sistemi, Samanyolu Galaksi merkezinin etrafında bir saatte 720.000 kilometre hızla dönüyor.

Samanyolu Galaksisi bir saatte uzayda 950.000 kilometre hız yapıyor.

Dünya ve Güneş Sistemi her sene uzayda 500 milyon kilometre yol alıyor.

Şimdi soralım: Bütün bunları neden hissetmiyoruz? Bu konforu bize kim sağlıyor? Neden sağlıyor? Bu şiir gibi matematiğin yaratanı, idare edeni kim? İnsanın, hayatın, kâinatın sahibi kim? Kim yaratmış? Ve niçin yaratmış?