TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayat Ve Anlam

Hayat Ve Anlam

İnsan anlamak ve anlaşılmak isteyen bir varlık. Hayatın, kendi varoluşunun, diğer tüm varlıkların bir anlamı olmalı.

Gözünün gördüğü, kulağının işittiği, kalbinin hissettiği şeyler bir mesaj taşıyor insanoğluna. Hayatı boyunca şahit olduğu onca şeyi, uzak yakın çevresinde olup bitenleri bir anlam çerçevesine oturtmadan geçirilen bir hayat, aslında insanın kendisini de anlamsızlığa mahkûm etmesi demek değil mi bir anlamda.

 

Anlam idrakinden mahrum bir şekilde bitirilen/tüketilen bir hayat, insan olmanın hakkını vererek yaşanmış bir hayat olarak kabul edilebilir mi?

Anlamanın yolu tanımaktan, tanışmaktan, biliş olmaktan geçiyor. Tanımak ve anlamak için de okumak gerek. Sadece kitapları değil, insanı, hayatı, göklerde ve yerde, içimizde ve dışımızda önümüze serilen ayetleri okumayı kastediyorum. “Yaratan Rabbin adıyla oku” davetine icabetimizdir bu aynı zamanda.

Küresel ağların dünyayı küçük bir köye çevirdiği ve iletişim imkânlarının her geçen gün hızlandığı, çeşitlendiği bir zamanda yapıyoruz hayat yolculuğumuzu. Modern teknolojik yöntemlerle çok farklı alanlarda insanı tanımaya yönelik çabalar devam ediyor. Bir tür insanı okuma çabası olarak da kabul edebiliriz bu gayretleri.

 

İnsanı tanımak… Eğilimlerini, hayallerini, isteklerini, korkularını, zaaflarını öğrenmek… Ne için?

Yaş grupları, eğitim durumları ve sosyo-ekonomik koşulları farklı insanlar üzerinde yapılan araştırmalar bilgi teknolojilerinin de kullanımıyla kısa bir sürede değerlendirilip insanı tanımaya yönelik verilere ulaşılmasını sağlıyor. İnsana daha kaliteli, daha insanca bir hayat inşa etmek için de kullanılabilir bu veriler, sırf ekonomik kaygılarla tüketim alışkanlıklarını şekillendirmek ve yönlendirmek için de… Yine toplum mühendisliği çalışmalarında, hangi sinir uçlarına dokunulursa toplumsal hareketlilik sağlanır sorusuna cevap arayanlar için de bir kaynak teşkil edebilir bu veriler.

 

İnsanı biyolojik açıdan tanıma gayretleri de var. Belli toplulukların kan örnekleri üzerinden araştırmalar veya DNA çözümlemeleri mesela…

Farklı grupların gen haritalarının çıkarılması, genetik yatkınlıkların tespiti, güçlü ve zayıf yanların ortaya konması… Tüm bunlar insanoğlunun daha iyi bir geleceğe yürümesine de hizmet edebilir, şer düşünceliler eliyle insanlığın aleyhine de kullanılabilir. Tespit edilen zayıf noktaların giderilmesi de bu zayıf noktalar üzerinden aleyhte çalışmalar yapılması da imkân dâhilindedir.  

Bilgilenmek, tanımak ve anlamak birbirinden farklı şeyler. Hakkında bilgi edindiğimiz, verilere ulaştığımız insan ile tanınmak ve anlaşılmak istenen insan aynı değil. Sadece bilgi düzeyinde kalan bir yaklaşım insanı gerçekten anlamak ve ona fıtratıyla ters düşmeyecek bir anlam dünyası sunmaktan uzaktır. Oysa insanın asıl ihtiyaç duyduğu husus yazının başında belirttiğimiz üzere anlamak ve anlaşılmaktır.

 

“İnsanı en iyi bilen/tanıyan” Âlemlerin Rabbi aynı zamanda “insanı en iyi tanıtan” değil midir?

 

O ki bize bizi tanıtır, içimize yerleştirdiği güçlü ve zayıf yönlerimizi haber verir, unuttuklarımızı/unutabileceklerimizi hatırlatır, dikkatimizden kaçanları/kaçabilecekleri nazara verir, görmek için nasıl bakmamız, işitmek için nasıl kulak vermemiz, anlamak için nasıl akletmemiz gerektiğini öğretir bize. Rahmaniyetinin tecellisi olarak… Bu öğrenme iledir ki bizler varlığın ve hayatın anlamına dair sorduğumuz soruların cevabını bulmuş; anlamsızlık tuzağına düşmekten korunmuş oluruz. O hem hayatı anlamlı kılan, hem de dayanılıp güvenilecek olandır. Allah var, gam yok!