TR EN

Dil Seçin

Ara

Yorumlayan Yoksa Eser Anlamsız Olur / Göstergebilim ve Yorumlayan Faktörü

Yorumlayan Yoksa Eser Anlamsız Olur / Göstergebilim ve Yorumlayan Faktörü

Göstergebilim, göstergeleri inceleyen bir bilim dalıdır. Gösterge ise “kendisinden başka bir şeyi gösteren şey” demektir. 

Göstergebilimin kurucusu olarak kabul edilen bilim adamı Saussure göre gösterge, bir gösteren ve bir gösterilenden oluşur. Örneğin yazı gösteren yazıda anlatılan mana ise gösterilendir. Diller, alfabeler, resimler, işaretler ve semboller de birer gösterendir. Hepsinin anlatmak istediği mesajlar ise gösterilendir. 

Ancak göstergebilimin kurucuları arasında sayılan diğer bir bilim adamı Peirce ise, bu ikili şemaya üçüncü bir faktör daha ekler. Bu da “yorumlayan faktörü”dür. Yani gösterilenin gösterdiği manaları okuyan ve anlayan birisi. Hatta Peirce’ in şu sözü çok manidardır: “Eğer yorumlayan yoksa, gösterge manasını yitirir.” Yani mesela, yabancı bir dili bilen ve anlayan kimse yoksa o dil ile anlaşmak mümkün değildir. O dil ile yazılmış bir kitap, ne kadar güzel ve hikmetli de olsa onu kimse okuyup anlayamıyorsa manasız bir kitap olmaya mahkûmdur.

İnsanların aynı dili konuşması, aynı sembollerle anlaşması, aynı değerleri anlaması göstergebilimde “ortak kodlar” olarak adlandırılır. İnsanların aralarında uzun zaman sürecinde gelişen maddi ve manevi değerler de ortak kodlardan oluşur. Dil, tarih, sanat, edebiyat ve kültür ortak bir birikimin sonucudur.

İnsanlar, bilim, sanat ve felsefe ile kâinatı anlamaya ve sırlarını çözmeye çalışmaktadırlar. 

Ancak herhangi bir eğitim ve öğretim olmadan insanların kâinat kitabını okuması ve anlamlandırması o kadar da kolay değildir. Çünkü “Anlaşılmaz bir kitap muallimsiz olsa manasız bir kâğıttan ibaret kalır” vecizesinde olduğu gibi eğer kâinat kitabını anlayan ve yorumlayan birileri olmasa idi şüphesiz kâinat da manasız ve amaçsız görünecekti. 

İşte ilk insanlardan itibaren her devirde peygamberler kâinatı yorumlayan ve insanın bu dünyaya nasıl, niçin ve nereden geldiğini, nereye gittiğini açıklayan birer öğretmen olmuşlardır. Onların öğretileriyle hem insanlık hem de kâinat manasız ve amaçsız olmaktan kurtulmuştur.

Dünyadaki bütün hikmet ve güzellikler, peygamberlerin yorumuyla ilahi bir sanatı ve sanatkârı göstermekte ve işaret etmektedir. Hak peygamberlerin kutsal kitaplarla ders verdikleri hakikatler, insanların hem psikolojik hem de sosyolojik ihtiyaçlarına cevap vermiştir. İnsanların aralarındaki adaleti sağlayan kanunlar, kişisel ve sosyal hayatını düzenleyen ibadetler ve bilim ve sanata öncü olan prototipler hep peygamberlerin eliyle insanlığa hediye edilmiştir. 

Evrim teorisinin amaçsız bir şekilde mağaralarda yaşayan maymun insanı şakın şaşkın dolaşırken, ilk insan olan Hz. Âdem, “Talim-i Esma” mucizesiyle her şeyin ismini öğrenen ve insanlığın dünyada yaşaması için ihtiyacı olan her türlü bilgiyi vahiy yoluyla İlahi kaynağından alan insandır. 

İnsanlık, Hz. Nuh’un gemisiyle sanat ve teknoloji harikası bir tasarımın en büyük örneklerinden birisiyle tanışmış, Hz. İdris ile terziliği, Hz. Yusuf ile saati, Hz. Süleyman ile havada uçmayı, Hz. Musa ile sondaj yapmayı, Hz. İbrahim ile ateşte yanmayan elbiseyi, Hz. İsa ile ölümcül hastalıklara şifa bulmayı öğrenmiştir. İnsanlık bugünkü gelişmiş bilim ve teknolojiye rağmen hâlâ Hz. Süleyman’ın Kuran’da bahsi geçen Belkıs’ın tahtının ışınlanması mucizesindeki noktaya ulaşamamıştır.

Kuran-ı Hakîm’de anlatılan kıssalarla, insanlığa teknik olarak ulaşılabilecek noktaları gösterip teşvik etmesiyle de rehberlik etmektedir. 

Kuran-ı Hakîm’de bizlere anlatılan kıssalarla, bir açıdan teknolojik gelişmelere ilham ve cesaret veren bir yorum yapılmaktadır da diyebiliriz.