TR EN

Dil Seçin

Ara

Sahibini Tanıyan Eser

“İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın böyle antika bir sanatı ve eseridir.”

Çeşitli sanatlarda maharet kazanmış bir usta düşününüz. Bu zat süpürge yapabildiği gibi, mobilya da yapabilsin; aynı şekilde yazı yazabildiği gibi, resim ve mimarlık da yapabilsin. Böyle pekçok sanatta eser veren o sanatkârın herbir eseri ustasını göstermekte ve onun bilgili ve kudretli bir sanatkâr olduğuna şahitlik etmektedir. Fakat şurası şu da var ki; bu sanatkâr zatın ilminin, kudretinin ve maharetinin süpürgedeki tecellisiyle mobilyadaki tecellisi bir olmadığı gibi, yazıdaki tecellisiyle de resimdeki ya da tasarladığı binadaki tecellisi bir değildir. Tecelli arttıkça eserin de değeri yükselmektedir.

Şimdi bu zatın öyle bir eser yaptığını farzediniz ki, bu eser kendisinin eser olduğunu bilsin, bir sanatkârın tezgâhından çıktığının farkında olsun ve yapanını tanısın; ayrıca sanatkârın diğer eserlerini ve onların görevlerini de anlasın.

Artık bu eser değer ve önem itibarıyla diğer eserlerle kıyas kabul etmez.

İşte “İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın böyle antika bir sanatı ve eseridir.” Şöyle ki: Güneş ışık verdiği halde, yaptığı işi anlayamamakta, ışıklandırdığı şeyleri görememekte, hattâ kaç tane gezegene sahip olduğunu dahi bilememektedir. Buna mukabil insan; kendisinin nasıl bir eser olduğunu ve ne gibi vazifelerle sorumlu bulunduğunu bilir ve Sâni’ini (sanatkârını) tanır. Dahası, güneşin de görevlerini bilir ve onu da tanıyıp anlar.

Bu açıdan Âlemler Rabbinin ilminin, kudretinin ve maharetinin tecellisine mazhariyet açısından güneş de, diğer mahlukat da insanın çok gerisinde kalmaktadır.