TR EN

Dil Seçin

Ara

“BİLİM TARİHİNDE EZBER BOZAN PROF. DR. FUAT SEZGİN’LE BİRLİKTE” Kitabının Yazarı Âdem Özkan ile Bu Önemli Eserini Konuştuk

“BİLİM TARİHİNDE EZBER BOZAN PROF. DR. FUAT SEZGİN’LE BİRLİKTE” Kitabının Yazarı Âdem Özkan ile Bu Önemli Eserini Konuştuk

Röportaj

S- Hocam, ilk olarak şunu merak ediyorum: "Bilim Tarihinde Ezber Bozan Prof. Dr. Fuat Sezgin'lr Birlikte" kitabının serüveni nasıl başladı?

Fuat Sezgin ismini ve İslâm Bilimler Tarihi alanındaki eşsiz çalışmalarını ilk kez 80’li yılların başında merhum Şaban Döğen’in Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi’nde okumuştum. Yaşayan bir bilim adamı olarak, çağımın insanı olduğu için de onunla iftihar etmiştim.

TRT’de Belgesel Programlarda Yapımcı-Yönetmen olarak çalışırken; 2004 yılı şubat ayında “Prof. Dr. Fuat Sezgin Belgeseli”nin yapımında görevlendirildim.

Ve ardından Almanya-Frankfurt’ta bulunan “Arap İslâm Bilimleri Tarihi Enstitüsü”nün telefonunu arayarak bu büyük insana: “TRT adına belgesel yapmak için aradığımı” söyledim. “Benim böyle şeylere ayıracak kadar zamanım yok!” cevabıyla şaşkına döndüm. Fuat Hocamızı hiç tanımıyordum. Nasıl ikna edeceğimi de bilmiyordum. Tek varlığım samimiyetle bu işin yapılmasının insanımız ve insanlık için çok önemli olduğunu ısrarla söylemek oldu. Birkaç gün sonra samimane yapılan bu teklif ‘Evet’le karşılığını buldu. Önce belgeselin, sonra da kitabın ilk adımı bu şekilde başlamış oldu.

Prof. Dr. Fuat Sezgin ile Almanya'da

 

S- Belgesel çekimleri sırasında Fuat Sezgin’le nasıl çalıştınız?

Birbirinden ilginç eserlerin yer aldığı müzede ilk çalışma yerimiz Astronomi aletlerinin olduğu bölüm oldu. Fuat Sezgin Hocamız ayakta her bir aletin yanında durarak; o icadın ilk olarak ne zaman? Nerede? Kim tarafından yapıldığını? Bunu yapan veya yazan kişinin bilimler tarihinde ne ifade ettiğini? Müslümanlardan evvel var mıydı? Ve aletin o günün şartlarında ne ifade ettiğini? Bu aletlerin bilim tarihinde ne anlama geldiğini? Bunların Avrupa’da kaç asır sonra ancak kimler tarafından yapılabildiği gibi çok önemli sorulara cevap olacak bilimsel gerçekleri büyük bir vukûfiyet ve vakarla tek tek anlatıyordu…

 

S- Fuat Sezgin, Bilimler Tarihi çalışmalarına ne zaman ve nasıl başlamış?

Erzurum’dan İstanbul’a mühendis olma arzusuyla gelen Fuat Sezgin, kaderin sevkiyle bir anda karar değiştirerek hiç aklında olmayan başka yola girmiş. 1943 yılında İstanbul Üniversitesi’nde ders veren Alman Oryantalist Prof. Dr. Hellmut Ritter’in (1892-1971) “Modern matematiğin ve daha birçok ilmin temelinde İslâm âlimlerinin bulunduğunu…” söylemesiyle Fuat Sezgin’i Bilim Tarihinde zirveye taşıyan ilk fitili ateşlemiş. Böylece Fuat Hoca Şarkiyat okumaya karar vermiş. Günde 17-18 saat çalışıp, 5-6 dili aynı anda öğrenmeye gayret ederek “bilim tarihinde ezber bozan çalışmalara” imza atmış. Artık, başta Süleymaniye ve Topkapı Kütüphaneleri olmak üzere diğer kütüphaneler, onun büyük bir huzur ve keyifle çalıştığı mekânlara dönüşmüş. Çalıştıkça, araştırdıkça hedefi netleşmiş. Karar verdiği konularla ilgili olarak binlerce kaynaktan valiz dolusu fişler toplamaya başlamış.

Goethe Üniversitesi

 

S- Hocasını da bütün dünyayı da hayrette bırakan “Arap-İslâm Bilimleri Tarihi” (Geschichte des Arabischen Schrifttums) adlı dev eserini ve diğer çalışmalarını nasıl yapmış?

Amacına ulaşmak için tam 27 dil öğrenir. 60 ülkenin kütüphanelerinde 400 bin el yazması eseri ve binlerce etüdü elden geçirir. Sonucunda; kendi alanında insanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar, sahasında yazılan en kapsamlı eser olan Arap-İslâm Bilimleri Tarihi adlı 17 ciltlik dev çalışmaya imza atar. Artık bu esere yolu düşmeden hiçbir bilim tarihçisi tarafından Bilimler Tarihi yazılamayacaktır.

Bu önemli eseri yazmaya başlayacağını ilk önce Alman oryantalist Hocası Ritter’e söylediğinde, Onun cevabı: “Bunu dünyada hiç kimse yapamaz. Siz de yazamazsınız. Bırak bu işi; boşuna kendini yorma” olur. Fuat Hoca: “İlk defa hocama inanmadım; çünkü kararımı vermiştim. Karar verdim ve yaptım” der.

1967 yılında kitabının birinci cildi yayımlanınca Hocası Ritter’e gönderir. Öncesinde böyle bir eserin yazılacağına hiç inanmayan Prof. Dr. Ritter bu sefer: “Şimdiye kadar böylesini hiç kimse yapamadı. Bundan sonra da senden başka hiç kimse yapamayacak. Tebrik ederim seni!” diyerek hakkı teslim eder.

Ebu Said es-Sicyi'nin planeteryumu 10. yüzyıl

 

S- Arap-İslâm Bilimleri Tarihi isimli eserin içerisinde hangi konulara yer verilmektedir?

Kur’an ilimleri, hadis ilimleri, tarih, fıkıh, kelam, tasavvuf, şiir, tıp, farmakoloji, zooloji, veterinerlik, simya, kimya, botanik, ziraat, matematik, astronomi, astroloji, meteoroloji ve ilgili alanlar, dilbilgisi, matematiksel coğrafya, İslâm’da kartografya, İslâm felsefe tarihi gibi ana ve yan bilim dallarından oluşmaktadır.

 

S- Prof. Dr. Fuat Sezgin’in kurduğu ‘Arap-İslâm Bilimleri Tarihi Enstitüsü’ “Institut für Geschichte der Arabisch-Islâmischen Wissenschaften” var; bunu hangi amaçla yapmış?

1982’de Frankfurt’ta kurduğu “Arap-İslâm Bilimleri Tarihi Enstitüsü”nün hedefini: İslâm ilimler tarihini geniş çaplı olarak araştırmak ve tanıtmak. 800-1000 yıl devam etmiş üretici ve kuşatıcı bir medeniyetin hakkını ortaya çıkarmak” ve “Bu maksat etrafında oluşan dünyadaki tek enstitü de burasıdır” diye açıklamaktadır Fuat Hoca. Bu Enstitü’de İslâm Bilim Tarihi alanında yapılan araştırma ve yazılan çalışmalar bir araya getirilerek 1400 cilt kitap yayınlanır. Bu, İslâm kültür mirası açısından eşsiz bir çalışmadır.

Fuat Hoca, hayatı boyunca dünyanın her yerinden büyük bir özenle, zorluk ve sıkıntılara katlanarak aldığı 45 bin ciltlik kitapla “Bilimler Tarihi Kütüphanesini” kurar. Bu kütüphane, İslâm Bilimler Tarihi açısından bir ihtisas kütüphanesi olarak dünyada tektir.

 

S- Fuat Sezgin Hocada dikkatinizi en çok çeken şey ne olmuştu?

“Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarını ise getirmeye muktedir değilsin. Öyle ise hakiki ömrünü bulunduğun an bil!” hakikatini hatırlatan Said Nursi’ye en çok kulak vermiş nadir bir insandır. Onun için zamandan daha değerli hiçbir dünyalık yoktur. Bu sebeple de 365 gün, izin, tatil, eş-dost demeden durmaksızın çalışmış. Çoğu zaman yemekleri basit olmakla birlikte 8-10 dakikadan fazla vakit ayırmamış.

Ömür sermayesinin akıp gittiğinin ve sorumluluğunun başta İslam Dünyası ve bütün insanlık olduğu gerçeğini hiçbir zaman unutmadan yaşamıştır.

Bu anlattıklarımı teyit eden birkaç hatırayı da anlatmak istiyorum. Bunlardan bir tanesini kendi dilinden nakledeyim:

 

“Dinlenmeye Hakkımız Yok!”

“Enstitüdeki çalışmalarımı yaparken, kitaplarımı yazarken bazen yoruluyorum ve biraz dinleneyim istiyorum. Çünkü sonuçta ben de insanım. Fakat o anda aklıma gelen şeyler beni bundan vazgeçiriyor. Diyorum ki ‘İnsanlık senden daha nice hizmetler bekliyor. Vakit boşa mı geçecek. Bu kadar insanlığı, sadece kendine feda mı edeceksin. Buna hakkın yok!’ İşte o zaman ben de tekrar kendime geliyor ve derhal çalışmaya devam ediyordum.”

Bir de kendi yaşadığım bir gözlemimi paylaşmak istiyorum:

Fuat Hoca ‘Yemek için yaşamıyor, yaşamak için yiyordu’

4 Mayıs 2004’te, Almanya/Frankfurt’ta ‘Bismillah’ deyip başladığımız çekimlerimizin onuncu ve son gününe gelmiştik. Fuat Hocam bana: “Sn, Özkan çok iyi bir çalışma yaptınız. İşimizin büyük kısmı bitti sayılır. Sizlerle baş başa bir yemek yiyelim. Fakat yerini sizler seçip belirleyin. Çünkü ben Frankfurt’tayım ama bu şehri pek bilmem.” dedi. “Fuat Hocam 50 yıla yakındır oturduğu bu şehri nasıl tanımaz?” demedim elbette. Doğrusu buna çok da şaşırmamıştım. Belgeselin ön görüşmeleri ile birlikte 15 gün birlikte olduğumuz ve her gün 15 saatten aşağı çalışmadığımız bu büyük âlimi yakından tanımıştım. Onun bu tür şeylere ayıracak bir dakikası bile yoktu. O, ölüm gelmezden evvel koyduğu hedefe bir an önce ulaşmak için dünyaya ait bu tür şeyleri terk etmişti. Fakat asla unutmadığı misafirperverliği ve program için gece gündüz birlikte çalıştığı bizlere bir ikramda bulunmak istiyordu. Ben, “Bu, bizler için bir şeref olur, zat-ı âlinize gideceğimiz yerle ilgili bilgiyi ileteceğim” dedim. Ne gariptir ki, biz 15 günde oradaki dostlarımızın da refakati ile Frankfurt’un birçok yerini öğrenmiştik. Elli yıldır orada yaşayan ve çalışan Hocamıza bizler yer gösterecektik…

Öğle arasında Hocamızla baş başa yemek yiyerek, sohbet edebileceğimiz nezih bir Türk lokantası belirledik ve Hocama ilettim. Bana: “Böyle bir görevi size verdim. Sebebini daha önce söyledim. Kusura bakma.” dedi…

Ertesi gün birlikte öğle yemeği için lokantaya gittik. Fuat Hocamla aynı sofrayı paylaşmak benim için bambaşka bir güzellik ve şerefti. Yemekte çorba ve basit birkaç şey istedi. Onları da sırf bizlere arkadaş olmak için istedi diye düşündüm. İlk defa işimizin dışında başka şeyler konuştuk. Her birimizle ayrı ayrı ilgilendi. Neler yaptığımızı, ailemizi, Almanya’yı nasıl bulduğumuzu, çekimlerden memnun kalıp kalmadığımız, gibi sorular sordu. Ortalama 30 dakikaya yakın yemek, çay-kahve ve sohbetle geçti. Ben bunu Hocamızın bizlere bir mükâfatı olarak gördüm. Çünkü adeta dakikaları sayarak yaşayan böylesi bir insanla bu şekilde birlikte olmak ayrı bir güzellikti. Gösterdiği bu zarafet, benim için ölene dek unutamayacağım bir hatıra olarak kalacaktır.

 

S- Geçtiğimiz ay, “Bilim Tarihinde Ezber Bozan Prof. Dr. Fuat Sezgin’le Birlikte” kitabınız yayımlandı. Bu kitabınızı yazmaya nasıl karar verdiniz?

Fuat Sezgin Hocamız 30 Haziran 2018’de her fani gibi Hakk’a yürüyünce, 2019 yılı, Cumhurbaşkanlığı tarafından “Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı” olarak ilan edildi. Benim bu konuda yavaştan yürüyen bir çalışmam vardı ama tam yoğunlaşamamıştım. Özel yıl ilanı, kitabın 2019 yılı içerisinde tamamlanması noktasında beni teşvik etti.

Ekranlarda, gazete ve dergilerde Fuat Sezgin Hocayı yakînen bilenler dışında, çok bilmeyenlerin de boy göstermesi dikkatimden kaçmadı. Fuat Hocaya durduk yerde ‘merhaba’ demek bile mümkün değildi. Biz, Allah’ın izniyle yaptığımız belgesel vesilesiyle 20 güne yakın ve her gün 15 saat kadar Fuat Hocamla birlikte çalıştık. İki kez Almanya-Frankfurt’ta 15 gün, 5 güne yakın da İstanbul’da beraber olduk. Bu birliktelik, çok uzun bir zaman dilimi idi. Hocamızdan dinlediğimiz kendi hayat hikâyesi ile birlikte, bizim de kamera arkasında gözlemlerimiz ve yaşadığımız pek çok hatıralar oldu.

 

S- Kitabınızın içeriğinden de bahseder misiniz?

Bu çalışmamızın en büyük neticelerinden birisi 10 bölümlük “Dünyaya Doğan Güneş” belgeseli oldu. Bir diğer önemli neticesi ise, bugüne kadar hiç kimsenin bilmediği, sadece Fuat Hocam ve bu fakirin bildiği husus daha var; o da Türkiye’de özellikle İstanbul’da kurulmasını istediği Almanya’daki Enstitü ve Müzenin kurulması idi. Bunun için bendenize bu fikrini 2004 yılı Mart ayında bir dosya ile devleti yöneten siyasi iradeye iletmemi istedi. Bu konu ile ilgili detayları okuyucular kitabımızda bulacaklardır.

Kitapta, Fuat Hocamızın anlattıkları dışında başka ilavelerimiz de oldu. Bunlar; İslam Bilim Tarihinin önemli izlerinin hâlâ var olduğunu ortaya koymak adına Özbekistan, İran, Mısır ve Türkiye çekimlerimizin notlarını paylaştık.

Ayrıca, Kur’an’ın Bilim ve Teknolojiyle olan ilişkisini ele alan çağdaş bir yorumuna yer verdik. Ve hiçbir yerde bulunmayacak Fuat Sezgin fotoğrafları yer aldı.

 

S- Bu uzun ve zevkli sohbeti noktalarken son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Evet… Dile kolay, Fuat Sezgin’in tam 70 yıl, günde 17-18 saat çalışarak milletine, İslam Dünyasına ve tüm insanlığa bilim tarihinin gerçeklerini ortaya koyan bir hayatı var. Bundan başka da bir mirası yok. Benim de bu çalışmadaki en büyük temennim, öncelikle Rabbimin rızası ve sonra da, yeni Fuat Sezginlerin bu mirasa sahip çıkarak yetişmelerine küçük de olsa bir katkı sağlamasıdır.

Kusur, eksik ve hatalar bize aittir. Hayırla yâd edilmeye vesile olması ümidiyle okuyucularına saygılar sunuyorum.

Kitabı, “2019 Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı” münasebeti ve kültür hayatımıza çok önemli bir katkı olarak, prestij bir baskı ile yayınlayan Üsküdar Belediyesi’ne ve Değerli Başkanı Sn. Hilmi Türkmen’e burada şükranlarımı arz ediyorum. Kitap Üsküdar Belediyesinden temin edilebilir.

 

S- Bu önemli ve güzel sohbet için bize vakit ayırdığınız için size minnettarız, çok teşekkür ediyoruz.

Bilakis, ben teşekkür ederim. Zafer okuyucularına selam ve sevgilerimi iletiyorum.