TR EN

Dil Seçin

Ara

Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hocamız ile Yunus Emre’yi Konuştuk / Röportaj

Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hocamız ile Yunus Emre’yi Konuştuk / Röportaj

"YUNUS EMRE, İNSANLARA DUYGU YÖNETİMİNİ ŞİİRLERİYLE ÖĞRETTİ" Yunus Emre, vefatının 700’üncü yılı nedeniyle UNESCO tarafından anma yıl dönümleri kapsamına alındı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı da 2021’i “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan etti. Bu yıl düzenlenen etkinliklerle Yunus Emre’nin insanlığın ortak değeri olmasının ve Türkçe’ye sağladığı katkılara vurgu yapılacak. Biz de bu vesileyle Yunus Emre’yi, değerli hocamız Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a sorduk…

YUNUS EMRE, İNSANLARA DUYGU YÖNETİMİNİ ŞİİRLERİYLE ÖĞRETTİ

Yunus Emre, vefatının 700’üncü yılı nedeniyle UNESCO tarafından anma yıl dönümleri kapsamına alındı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı da 2021’i “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan etti. Bu yıl düzenlenen etkinliklerle Yunus Emre’nin insanlığın ortak değeri olmasının ve Türkçe’ye sağladığı katkılara vurgu yapılacak. Biz de bu vesileyle Yunus Emre’yi, değerli hocamız Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a sorduk…

 

S - Merhaba Sayın Hocam, öncelikle Yunus Emre’nin köklerimizde çok önemli yeri var. Siz nasıl görüyorsunuz Yunus Emre’yi?

C - Yunus Emre, Mevlana gibi, Şeyh Edebali gibi Osmanlı’yı kuran Anadolu bilgeliğinin damarlarından birisidir. Tohumları bu kişiler ekmiş, insan yetiştirmişlerdir. Neden Osmanlı Filistin’de ya da Arabistan çöllerinde çıkmadı da Anadolu’da ortaya çıktı? Çünkü Anadolu bir kardeşlik kültürü üretmiştir ki içinde Mevlana var, Ahî Evran var. Bu kültür sayesinde Oğuz Beyleri Selçuklu’nun yaptığı hatayı yapmadılar.

Selçuklu’da Melikşah öldükten sonra oğullar arasında mücadele başladı. Tapar ve bir kardeşi Azerî taraflarında, diğer bir kardeş, başka bir tarafta devlet kurarken; Haçlılar Kudüs’e girdiler. Kudüs, 90 sene Haçlıların hâkimiyetinde kaldı. Bütün bu olumsuz tecrübeleri gören Osmanlı, kendi çocuğunu feda etmiş ama halkı aile kavgasına dâhil etmemiştir. Osmanlı’nın bu fedakârlığı çok saygıdeğerdir. Timur yenilgisinden de bir ders çıkarmışlardır.

 

S - O zamanki toplumsal dönüşümlere Yunus Emre’nin nasıl bir etkisi olmuştur?

C - Yunus Emre’nin dönemi, fetret devridir. Yunus Emre, Mevlana, Ahî Evran, Şeyh Edebali, Osmanlı’nın kuruluşuna gebelik yapmışlardır. Doğan Osmanlı çocuğunun annesi onlardır. Fakat biz şu anda aramızdan o devirdeki gibi bir Yunus çıksın diye beklemeyelim. Biz Yunus’un zamanına gidip, onun gibi kapı kapı dolaşmayalım yahut Mevlana’nın ritüellerini, pratiklerini, derviş dansını yapmayalım ama Mevlana’yı Mevlana yapan temel fikirleri, Yunus’un temel fikirlerini bugüne getirelim. Onlara bugünün elbisesini giydirelim. Ama içindeki insan Yunus olsun, Mevlana olsun.

 

S - Sizce bu nasıl olmalı? Yunus’u, Mevlana’yı bu güne nasıl taşımalıyız?

C - Kimileri İslam geleneğini, yemeği elle yemekte, Yunus gibi Mevlana gibi giyinmekte arıyorlar. Böyle bir şekilsel Müslümanlığa, “Gardrop Müslümanlığı”na gerek yok. Nasıl bu devrin arabasını kullanıyor, kumaşlarını giyiniyorsak Müslümanlığı da özüyle yaşayalım. “Öz Müslümanlık”la kastettiğim, ahlakın, sevginin, şefkatin, merhametin hâkim olduğu Müslümanlıktır. O da Anadolu bilgeliğidir.

 

S - Bu Anadolu bilgeliğinde Yunus Emre’nin yeri ve farkı nedir sizce?

C - Yunus’un diğer mutasavvıflardan bir farkı, Yunus’ta dervişlikle birlikte aynı zamanda Orta Asya’dan gelen bir hiperaktivite var. Yerinde duramayan bir yapıya sahip. Anadolu’nun birçok yerinde Karaman’da, Malatya’da, Eskişehir’de, Azerbaycan’da makamının olması da bunu gösteriyor. Çok gezmiş, her tarafa dokunmuş Yunus. 80 yaşlarında nasihatlerini içeren Risale-i Nusuhiye’yi yazdıktan sonra, Kütahya taraflarında bir yere gidiyor ve orada dağda karşılaştığı bir çoban, Yunus Emre olduğunu bilmeden ona kendisinin şiirlerini okuyor. Bunun üzerine Yunus diyor ki: “Ben vazifemi yaptım!”

Bu, bize Yunus’un vizyonunu gösterir. Biz, vizyon ile misyon farkını ayırt edemiyoruz. Vizyon, bir insanın olabileceği en üst şey iken; misyon, yapabileceği şeyin en üst sınırıdır. İnsan öncelikle vizyon sahibi olur; bu, ego idealidir. Bu hedefe giderken neler yapabileceğini misyonu belirler. O sebeple büyük, stratejik hedef olmadan misyon olmaz.

 

S - Yunus Emre’nin “Ben vazifemi yaptım!” demesi, onun idealist yönünün de kuvvetli olduğunu gösteriyor diyebilir miyiz?

C - Bazı insanlarda hayal gücü kuvvetlidir; bu güzel bir şey… Hayal gücü kuvvetli olan insanlar hayal kurarlar ama akıllı insanlar hayallerini amaca yönelik kurarlar. Çocuklar, şizofrenler veya hayalleriyle ego tatmini yapan hayalperestler, gerçeklerden kopuk hayaller kurarlar.

Oysa idealist olanların hedefleri vardır: Tıpkı Yunus’un ya da Newton’un hayalciliği gibi. Newton, yaşadığı dönemde meydana gelen veba salgını sebebiyle Cambridge’de iki sene kütüphaneden çıkamamış, fizik, kimya, matematik kitapları masasında olduğu halde doğadaki aşağıya doğru hareketin sebebini düşünmüştür. Bunu düşünürken, elma ağacından bir elma düşmüş ve Newton ikisi arasındaki akılsal bağlantıyı kurmuştur. Elma her zaman düşer ama o kişinin Newton’un kurduğu bağlantıyı kurması için öncesinde zihinsel çile, zihinsel itiraz, zihinsel isyan gerekir. Hayal kuran insanlar, bunu yapabilirler.

 

S - Sizin, “Yunus Emre, eserlerinde EMDR tedavisinin yöntemine benzer bir yol izlemiştir” diye bir cümlenizi okumuştum. Bunu biraz açar mısınız?

C - Yunus Emre eserlerinde kötü duygularla savaşan ordunun komutanı olarak “akla” işaret ediyor. İnsanların mutlaka kötü huylarının zararlarıyla karşı karşıya kaldığını ifade ediyor. “İnsan bundan kurtulmak için cana başvurur” diyor. “Can insanı akıl sultanına gönderir. Bu aşamada akıl, açgözlülük gibi duyguların karşısına kanaat askerlerini çıkarır. Yapılan savaşta tamah yenilgiye uğrar ve insan kötü huyuyla mücadelede sonuçta olgunlaşır” diyerek bir savaş metaforunu kullanıyor.

Yunus Emre, Risale-i Nusuhiye’de Orta Asya’dan gelen bir anlayışla insanı oluşturan unsurlardan bahsederek bunların “toprak, hava, su, ateş” olduğunu söylemiştir. Yunus’a göre toprak, sabır, tevekkül ve yüceliği; su, temizlik, cömertlik ve iyiliği gösterir; hava, yalan, ikiyüzlülük ve aceleciliği; ateş, kibir, şehvet, açgözlülük ve çekememezliği işaret eder. Yunus bunları anlatırken içimizde ikiyüzlülük, acelecilik, kibir ve şehvetin savaşı olduğunu ifade etmiş, bu sayede duyguları sembolize etmiş, olumsuz duygularla sabır, tevekkül, yücelik, cömertlik ve iyilik yardımıyla mücadele edilebileceğini bize hatırlatmıştır. 

 

S - Yani gördüğümüz o ki, Yunus Emre, aklın rehberliğinden de vazgeçmemiştir…

C - Evet, Yunus’un derviş olduğunu söyleriz ama ne o ne de Mevlana, aklın rehberliğinden vazgeçmemişlerdir. Sadece Batınîler kalbi, hakikate götüren yol olarak görürler. Akıllarını şeyhlerinin cebine koyarak “masum imam” anlayışını benimsemek, Ortadoğu kültürüdür. Bu kültür Ortadoğu’da maalesef hala geçerli. Mesela IŞİD’i besleyen bu kültürdür. Liderlerini kutsallaştırıp, “yeryüzü Tanrısı” haline getirerek İslam adına şehit olduklarını zannetseler de esasında telef oluyorlar. Bunu, İslam adına yapıyorlar. Oysa Mevlana ve Yunus, akıl ile kalbi birleştirmiştir.

Çocukluk çağı travmaları, Yunus’un psikoloji alanında kullanılan bir teknik olan EMDR yöntemini şiirlerinde nasıl kullandığına dair iyi bir örnek teşkil edebilir. EMDR ile ses, göz ve dokunma hareketleri sayesinde, sağ ve sol beynin kullanmadığı network harekete geçirilir. Bunun sonucunda kişi, eski travmasını yeniden hatırlar, tekrar tanımlanır, mantıksal çerçeveye oturur ve çözülmemiş travma çözülmüş hale gelir.

 

S - Yunus Emre, EMDR’de kullanılan yöntemleri yüzyıllar öncesinde nasıl uyguladı?

C - Yunus Emre, insanlara duygu ifadesi öğretmiştir. Şiir, duyguları ifade etmenin en güzel araçlarındandır. Yunus da Mevlana da Anadolu’nun perişan halini, kötüye gidişi görmüşler, bunu dert etmişlerdi. Hazreti Peygamberin insanların Allah’a isyan eden davranışlarını görüp de ağladıkları gibi…

Âlimler, peygamberlerin varisleridir. Onlar da dünyaya, maddeye yönelmiş kalpleri manaya, Allah’a iletmekle vazifelidir. Yunus da kaos ve öfke içindeki mutsuz, birbiriyle savaşan insanların içerisindeki güzelliği keşfediyor ve şiirleriyle onlar adına ifade ediyor. Şiirlerini okuyan kişiler rahatlıyorlar. Bu sayede ümit duyguları canlanıyor. Dolayısıyla Mevlana ve Yunus, EMDR’de kullandığımız yöntemleri yüzyıllar öncesinde kullanarak, sosyal yaralarımızı tedavi etmişlerdir.

 

S - Yani bu Yunus Emre’nin, duygusal okuryazarlığı ve gözlemleme özelliğini mi gösteriyor?

C - Yunus Emre’de duygusal okuryazarlıktan ziyade, duygusal ustalık olduğunu gözlemliyoruz. Yunus, duygu ifadesinin üstadıdır. Tasavvuf kültüründe insanın sevgi cömerdi olması beklenir. Güneş gibi… Güneş nasıl cömert bir biçimde ışığını dağıtıyorsa, insanın da sevgisini öylece vermesi beklenir. Güneş, ışığını isteyene de istemeyene de sunuyor. Herkes ondan mizacına göre faydalanıyor. Tohumlar alıyor, çiçek oluyor; gübre yığını alıyor, koku neşrediyor.

Sevgiyi de biz sunalım, hakkı olan alsın. Bir çiftçi nasıl toprağa darı, buğday atar ve bunun birisi kuşların, birisi karıncaların, diğeri toprağın olursa bizim de sevgimizi hak edenler çıkar ve o hak edenler bir müddet sonra yeni ağaçlar ve tohumlar olurlar. Yunus, sevgi cömerdiydi. Taşı, toprağı; her şeyi seviyordu. Mevlana ve Yunus için aşk, dünyaya bağlı olan kalpleri Allah’a bağlamaktır. Bizler, dünyada misafiriz. Burada bir yolcuyuz. Sonsuzdan geldik, sonsuza gidiyoruz. Dünya, bir parantezdir. Ruhumuzu olgunlaştırıp geliştirmek için varız. Yunus bu sayede kadim kültümüzü harekete geçirmiştir.

Şimdilerde “inanç geni mi var?” diye araştırılıyor. Her şeye hâkim olan ve kişiliğimizin sınırları kaybolduğunda, sorularımıza cevap bulduğumuzda, bütün isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız karşılandığında hissettiğimiz bir duygu var. Budist dervişler bu duyguyu yakaladıkları zaman beyinlerinde mutluluk hormonu ortaya çıkıyor. Yunus Emre de o duyguyu yakalamış ve devamlı yaşar hale gelmiş. Eğer biz de bu duyguyu yakalayabilirsek, dünya, cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüşür. Yunus şiirlerinde, “Kalbini Rabbine aç ve yaratılış sözleşmeni hatırla” diyor. Hz. İbrahim aramış ve bulmuş. İnsan da “ben dünyada neden varım diye sormalı” ve bulmalı. Yunus, Mevlana bulduysa; biz de bulabiliriz. Birinin yaptığı şeyi, herkes yapar. Kalbimizi yöneltelim, Allah bize yardımcılarını gönderir inşallah…

 

S - Bu güzel sohbetiniz için çok teşekkür ediyoruz hocam, gönlünüze sağlık…

C - Ben teşekkür ederim.