Salgın sürecinde korona virüs ile ilgili pek çok konuya değinildi, etkileri konuşuldu. Biz istedik ki, bunu bir de manevi açıdan ele alalım. Bu yaşadıklarımız ne anlama geliyor? Alacağımız dersler ve yapmamız gerekenler nelerdir?.. Bu gibi merak edilen konuları yazarımız Prof. Dr. Niyazi Beki hocamızla konuştuk.
S- Merhaba Hocam, Allah’ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun. Sözümüze Allah’ın selâmıyla başlayalım; ki bu günlerde selamete çıkmaya ve rahmete ihtiyacımızı çok net hissediyoruz.
C- Allah’ın selamı ve rahmeti cümlemizin üzerine olsun. İnsanlığın gerçek ihtiyacı ve aradığı bunlardır zaten. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm) de “Âlemlere rahmet olarak” gönderilmiştir. Dualar, ibadetler de rahmeti celbeder. O sebeple her sıkıntıdan kurtarabilecek, her umduğumuza kavuşturacak tek merci olan Allah’a dua ve itaat üzere yaşamaya ihtiyacımız var.
S- Hocam, korona kimsenin kaçıp korunamadığı bir virüs. Tüm dünya etkisi altında. Bu açıdan umumi bir musibettir diyebilir miyiz?
C- Bunun insanlık camiasına bir ilahi armağan olduğunu söylemek mümkün değildir. Öyleyse bunun bir ilahi ikaz, yapılan zulümlere, yaşanan haramlara, günahlara vb bir karşılık olduğunu kabul etmek durumundayız. Çünkü umumi musibet umumun hatalarından kaynaklanır. “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, hepinize şamil olur. Biliniz ki Allah’ın cezalandırması şiddetlidir.” (Enfal, 8/25) mealindeki ayette bu gerçeğe işaret edilmiştir.
Nelerden sıkıntı yaşanıyorsa, oraladaki suistimallere dikkat etmek gerekir.
S- Biraz değindiniz ama bu musibetin gerekçesi nedir? Gerekçe bilinirse, çözümün yolu da netleşir. Hangi işlerimiz ve davranışlarımızla bu dünyayı saran ve sarsan musibetin gelmesine davetiye çıkardık?
C- Buna kısaca şöyle diyebiliriz: Tüm dünyada özellikle medya eliyle ahlâksızlık normalleştirildi, hayat adeta bu dünyadakinden ibaretmiş gibi, yaptıklarımızın hesabını vermeyecekmiş gibi bir hayat kurgulandı ve dayatıldı, haz ve menfaat insanların yegâne hedefleri oldu. İnsanlar, Allah’ın sayısız nimetlerine rağmen nankörlük edip adeta isyanda yarışmaya başladılar. Çok şımarık bir eda ile Nemrut ve Firavun’un yoluna giren insanlık camiası hiç hesaba katmadıkları bir tabloyla karşılaştı ve korona virüs duvarına tosladı. Evet insanların pek çoğu kendi çapında birer Nemrutçuk oldu. Allah, ben ben diye böbürlenen Nemrut’a en küçük bir canlı olan sivrisineği musallat etmiş ve haddini bildirmişti. Bugünkü Nemrutçukları da sivrisinekten çok daha küçük korona virüsü ile ikaz etmiştir.
S- Görünürde bir virüs ve sebep olduğu salgın var. Bunu nasıl bazı hataların sonucu olarak görebiliyoruz?
C- Bediüzzaman Hazretleri, her şeyin iki sebebi olduğunu vurgular: biri zahirî, yani görünürdeki sebebi; diğeri gerçek sebebi. İnsanlar görünürdeki sebebe bakarken, kader gerçek sebebe bakarak hükmeder. Hatta şöyle bir örnek de verir: Mesela bir adam birisini öldürmüş fakat kimse bunu bilmiyor; bu adam bir şekilde hırsızlıkla itham edilerek suçlu bulunup içeri atılıyor. Burada kader, gerçekte hırsızlık etmemiş o adamın gizlediği katlinden dolayı hapsine hükmetmiş. İşte insanlar zahire bakıp hapseder; fakat kader, o adamın cinayetine ceza olarak hapse mahkûm eder. Yani “İnsanlar zulmeder, kader adalet eder.” Başımıza gelen musibetlere bu açıdan bakmak gerek, insanların hataları, günahları ve isyanları sebebiyle musibetler gelir; ama bazen bir virüsle, bazen depremle, bazen başka bir mahlukun eliyle… Mülk de mahlukat da Allah’ın.
S- Evet, fitne fesadın had ve hesaba gelmediği bir dönemi yaşıyoruz…
C- “İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Belki vazgeçerler diye, yaptıklarından bir kısmını Allah onlara böylece tattırıyor” (Rum, 30/41) mealindeki ayetin işaretlerinin bir de bu zamana baktığında şüphe yoktur. Rahman ve Rahîm olan Allah insanlığın hak ettiği cezayı değil, bir numunesini göstermiştir.
“Başınıza gelen her musîbet, işlediğiniz günahlar (ihmal ve kusurlarınız) sebebiyledir, hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder” (Şura, 42/30) mealindeki ayette de Allah’ın verdiği musibetlerin suçların tam karşılığı değil, yalnız bir kısmının karşılığı olduğuna vurgu yapılmıştır.
S- Bu musibetin def’i için maddi tedbirlerin yanında, manevi olarak neler yapmak lazım?
C- Bir musibetin defolması için yalnız maddi tedbirler değil manevi tedbirler de gerekir. Çünkü Allah’a yönelmek, ona kulluk etmek, dinine hizmet etmek belaları defeden en büyük bir sadakadır. Sadaka, belânın gelmesine engel ve gitmesine de vesiledir; maddi ve manevi sadakalara ihtiyaç vardır. İnsanlar gerek fert gerekse toplum olarak tövbe ve istiğfar ederek hatalarından dönmeli, yeniden kulluk şuuruyla yaşamalıdır. Yani biz bu dünyada ev sahibi değil misafiriz; misafir ev sahibinin razı olmadığı şekilde davranamaz…
S- Sadaka deyince verdiğimiz bir miktar parayı düşünüyoruz. Siz farklı şeyleri de sadaka olarak nitelediniz. Nedir sadaka? Neler sadaka olur?
C- Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her şey sadaka olabilir.
Mesela, tebessüm dahil her türlü iyilik sadaka olur. Allah’ın dinine, Kur’an’ın hakikatlerine hizmet eden Risale-i Nur, erbab-ı tasavvuf ve benzeri cemaatlerin ve fertlerin yaptığı hizmetler bir sadaka hükmüne geçer. Zafer Dergisi gibi imana, ahlâka, hayata hizmet eden medya yayınları sadakadır…
Ayrıca, Türkiye’nin bu musibetten şimdiye kadar nispeten daha az hasar görmesinin önemli sebeplerinden biri, başta devletimizin basiretli tedbirleri fiilî bir dua ve sadaka hükmünde olduğu gibi, mesela yıllardır Suriye’den gelen mağdur ve mazlum insanlara yaptığımız yardımlar da bir sadakadır ve def-i beladır. Demek ki görünürde sebepler vardır ama kader bizim bu sadakalarımızdan dolayı bu musibeti hakkımızda hafifletmiştir. Elhamdülillah…
S- İnsan böyle durumlarda şaşırabiliyor, morali bozuluyor; ne yapmak, nasıl bakmak lazım olaylara?
C- Paniklemek iman şuuruyla bağdaşmaz. Müslüman olarak şuna iman ediyoruz ki, ne korona ne de başka bir hastalık, Allah’ın izni olmadan asla ne bize musallat olabilir ne de öldürebilir.
Ve biliyoruz ki, “Hayr-ı Mutlak’tan hayır gelir, Cemîl-i Mutlak’tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak’tan abes (anlamsız) bir şey gelmez.” Öyleyse Allah ne takdir etmişse bizim hayrımıza, iyiliğimize sonuçları vardır. Buna göre, mümin olarak biz sebepler dairesinde tedbirlerimizi alırız fakat panik yapmayız. Çünkü her şeyde en çirkin görünen şeylerde dahi bir hüsün ve güzellik ciheti vardır. İman nazarıyla bakılırsa bu güzel cihetler görülür. Mesela, hastalıklar, günahlara kefaret olur; sağlık nimetini görmeye, takdir etmeye, şükretmeye sebep olur; hastaya şefkat ettirir; eğer vefat ederse, ağır hastalıklar şehitlik mertebesi kazandırır; ahirette belki de kurtuluşuna vesile olur… İşte iman nazarı böyle her şeyin iyi, güzel ve olumlu taraflarını gösterir; fakat cepteki paranın kullanmayana faydası olmadığı gibi, insan da imanını kullanmazsa faydasını göremez, sonra da hayat yükünü kaldıramaz psikolojik hastalıklara yenik düşer.
S- Diyanetin ibadet tedbirleri hakkında ne dersiniz?
C- Doğru ve isabetlidir. Nitekim Abdullah b. Abbas yağmurlu bir (Cuma) gününde müezzinine şöyle dedi: “Hayye ala’s-salah” sözüne geldiğinde onu okuma onun yerine “Evlerinizde namaz kılın” de. Oradaki insanlar bunu hoş karşılamadılar. Bunun üzerine İbn Abbas: “Bunu benden daha hayırlı Zât (sav) yapmıştır. Şüphesiz Cuma namazı kesin bir vaciptir. Ben ise sizin (bu yağmurda) çamura batmanız ve kaymanız gibi bir sıkıntılara girmenizi istemedim. (Buhari, h. no: 901) İbn Abbas’ın bu davranışı belli bazı sıkıntıların olması halinde cumanın terk edilebileceğine bir ruhsattır.
S- Bir tevafuktan bahsetmiştiniz. Neydi o?
Evet geçtiğimiz 7 Nisan’da Cevşenü’l-Kebir’de “Sekine”yi okuyordum. Esma-i sitte’den sonra ilk cümle olan “Se yec’alullahu ba’de usrin yüsra” (Allah her bir zorluktan sonra bir kolaylık verecektir) mealindeki ayeti okuyunca şöyle bir düşünce aklıma geldi:
Bu ayette, “Her zorluktan sonra bir kolaylık olacak” diye ifade edilmiştir. Bu ayetin işari yolla her asra, her zamana bakması sözkonusudur. Çünkü Kur’an’ın ifadeleri, kelimeleri statik değil, dinamiktir. Her zaman canlı olarak bir veya birkaç manaya, birkaç olaya bakan yönleri vardır. Bu zamanda en zor bir imtihan korona musibeti olduğuna göre ayetin buna bakması i’cazının bir gereğidir. Lafız ve mana birlikte mütalaa edildiğinde, en çarpıcı kelime “Ba’de” (sonra/zorluktan sonra) kelimesidir. Bunun ebced değeri, 76’dır. İlginçtir, korona virüsünün asıl adı “Covid-19”dur. 76 sayısı ise 19’un 4 katıdır. Kovid kelimesinin İslam yazısıyla harf sayısı, 4’tür. 76 sayısı, 4x19’dur. Bu ayetin harf sayısı da 19’dur. Ve 19 ayetten meydana gelen Sekine’nin ilk ayetidir. İstihraç edilen bu işarete göre, korona virüsünün ilk çıkış tarihleri, ülkelerin durumunu belirleyebilir. Her ülkenin zorluğu 76 gün süreceğine ve ardından gelecek bir kolaylığa işaret olabilir. Şüphesiz her şeyin en doğrusunu bilen Allah’tır. İlginçtir ki, o sabah televizyonda şu bilgi verildi: “Korona virüsünün ilk çıktığı Çin’in Wuhan kentinde tam 76 gün sonra bugün karantinalar kaldırıldı.”
Allah’a şükürler olsun, ayetten yaptığımız bu istihraç aynen çıkmıştır. Türkiye’de bu virüs ilk defa 11 Mart’ta görüldü. Buna göre, en doğrusunu Allah bilir ve takdir Onundur; 76 gün sonra (Mayıs 25-26’da) ülkemizde de bu işaretin tahakkukunu görebiliriz inşaallahurrahman! Elbette şu an Mayıs’ın başında olduğumuz için, ömrümüz varsa bu meselenin de hakikatini göreceğiz inşaallah.
S- Her geceden sonra bir sabah, her kıştan sonra bir bahar yaratan, şerleri hayra çevirmeye kâdir olan Allah’tan öyle ümit ediyoruz…
C- Evet ayette: “Her zorluktan sonra bir kolaylık olacak” diye ifade edilmiş, temenni ve ümit ediyorum ki, bu korona musibetiyle gelen geceden sonra hayırlarla gelen bir sabah olacak Allah’ın lütfuyla.
S- Verdiğiniz bilgiler için okuyucularımız adına çok teşekkür ediyoruz hocam…
C- Ben teşekkür ederim. Zafer Dergisi gibi sadaka hükmünde hizmetlerle gelecek günler daha güzel olacak inşaallah.