TR EN

Dil Seçin

Ara

Bulaşıcısınız!

Bulaşıcısınız!

Evet sizden bahsediyorum... Ve yanınızdakinden, komşunuzdan, anne-babanızdan, bugün sokakta karşınıza çıkan herkesten. Hepimiz bulaşıcıyız... Sadece virüs ve bakteri değil birimizden diğerine geçen…

Evet sizden bahsediyorum... Ve yanınızdakinden, komşunuzdan, anne-babanızdan, bugün sokakta karşınıza çıkan herkesten. Hepimiz bulaşıcıyız... Sadece virüs ve bakteri değil birimizden diğerine geçen…

Hangi yönden ve nasıl anlatırsam anlatayım kızım Dila’ya namaz kılanın önünden geçilmemesi gerektiğini anlatamadım. Oluruna bıraktım… 3-4 yaşlarında iken uzun zamandır gidemediğimiz Türkiye ziyaretimizde birkaç gün içerisinde bir şey demeden, sadece insanları gözlemleyerek namaz kılanın önünden geçilmeyeceğini anladığı gibi, başka çocuklara da bunu öğretmeye başladı.

Bir süre sonra Ramazan başladı. Eğirdir‘de bir camiye teravih için giderken kızları da yanımda götürdüm. Bu küçük ve tarihi camide dizlerinden rahatsız yaşlı teyzeler de vardı. İlk sünneti benimle ayakta kıldıktan sonra, Dila etraftaki o teyzelerin kıldığı gibi ayaklarını uzatarak kılmaya başladı. Rekat arasında ona sadece dizleri acıyanların böyle kıldığını söyledim. O, bütün gün koşturmuş olsa da, bana yaramazlıklarından yara olmuş ve bazı yerleri kabuk bağlamış dizlerini göstererek, kendisinin de dizlerinin acıdığını ve onun da öyle kılması gerektiğini söyledi.

Siz de kendinizde, etrafınızda, anne baba iseniz çocuklarınızda, söylenilen şeyden ziyade, insanların gördükleri şeyleri yaptıklarını gözlemlemişsinizdir. Bir davranış bilimcisi olan Vanessa Van Edwards basit bir sosyal deney ile bu noktaya şöyle parmak basıyor:

Vanessa bir alışveriş merkezinin kapısının önünde, ayakta, sessizce yukarıya doğru bakmaya başlar. Baktığı yerde ne bir kimse, ne bir olay, ne bir gürültü, ne de dikkat çekecek hiçbir şey yoktur. Bir-iki derken bir süre sonra etrafında bir grup oluşur. Hepsi de Vanessa’nın baktığı yöne doğru bakmaktadır. Vanessa içinden sessizliği kim bozacak diye düşünürken, yanındaki kadın kulağına eğilir ve, “Sence atlayacak mı?” diye sorar.

Sadece etrafımızdakilerin yaptıklarını yapmıyoruz. Buna mantıklı nedenler de uyduruyoruz.

 

YÜZ İFADELERİMİZ BULAŞICI

Beden dilimiz, yüz ifadelerimiz, duygularımız ve vücudumuzda üretilen kimyasal maddeler ile devamlı etrafımıza sinyaller gönderiyoruz.1

İçimizdeki hüzün, mutluluk, iğrenme gibi duygular bize bir yüz ifadesi veriyor. Yüz ifademiz de hem kendimizin hem başkalarının duygularının değişmesini sağlıyor. Gülümseyen bir bebeği gördüğünüzde, üzgün bile olsanız sizin de gülümsemeniz geliyor. Gülümseyince de aslında kendimizi daha mutlu hissediyoruz. Korku dolu bir yüzü görünce bizim ifademiz de ona benziyor ve içimiz ürperiyor. Hatta görmediğimiz birisinin duyguları bile bize bulaşabiliyor. 

Metotlarından dolayı belki de burun kıvıracağınız bir çalışmada araştırmacılar önce, koşu bandında koşan ve ilk defa paraşütle uçaktan atlayan iki farklı grup insanın terini pedlerle toplarlar. Daha sonra katılımcılara bir emar makinesinin içinde bu pedleri ayrı ayrı koklatarak beyin frekanslarını kontrol ederler. Deneye katılanlar ne kokladıkları hakkında habersiz olsalar da, paraşütle ilk kez atlayanların terini koklayanlarda beyindeki korku merkezi aktif hale gelir. Yani korku terden onlara da bulaşmıştır.

Şah-ı Nakşibendi Hz. bir yemek öfkeyle veya gönülsüz olarak pişirilmişse onu yemez, talebelerinin yemesine de razı olmazmış. “Bu yemekte zulümat var, bizim ondan yememiz münasip değildir,” dermiş. Demek ki, yemek yaparken de yemeğe ve bu sayede onu yiyenlere de bir şeyler bulaştırabiliyoruz. Başka bir deyişle eşimize, arkadaşımıza, haberlere kızıp bu duygularla yemek yapıp, daha sonra bunları çocuklarımıza yedirdiğimiz zaman vücutlarına sadece vitamin, protein, karbonhidrat ve yağların değil, aslında çok farklı duyguların da geçişini sağlamış oluyoruz.

 

YAPMACIK GÜLÜŞLER 

Finlandiya Üniversitesi’nde yapılan başka bir araştırmaya göre ise, gerçek ve yapmacık gülümsemelerin diğer insanlar üzerindeki etkisi birbirinden farklı. Araştırmacılar deneye katılanlara gerçekten mutlu olan ve mutluymuş gibi yapan iki farklı tür insanın fotoğraflarını gösterirler. Gerçekten mutlu olanların bu pozitif duyguları, fotoğraflarına bakanlara da bulaşır. Fakat yapmacık gülümsemeleri olan fotoğraflara bakanlarda duygusal bir değişim olmaz. 

Eğer gülümsemelerimizle çocuklarınızı, eşinizi, dostunuzu mutlu etmek istiyorsanız bu gülümsemenin gerçek olması önemli. Hatta yanınızda olmadıkları, yüzünüzü hiç görmedikleri bir telefon konuşmasında bile gülümsemek karşı tarafın duygularını pozitif olarak etkileyebiliyor.

 

ARKADAŞLIKLAR…

Bazı sosyal bilimciler en çok görüştüğümüz 5 insanın ortalaması olduğumuzu söylüyorlar. Bu sözün doğru tarafları olsa da, fazlası da var. Etrafımızdan nasıl etkilendiğimizi gösteren araştırmalar etkilenmenin çok daha karmaşık olduğunu ve sadece en çok görüştüğümüz 5 insandan ibaret olmadığını ortaya koyuyor. 

Nicholas Christakis ve James Fowler’ın yaptığı oldukça geniş kapsamlı ve uzun soluklu bir çalışmaya göre, eğer bir dostunuz obez ise önümüzdeki 4 yıla kadar kilo alma olasılığınız %45 artıyor.2 Eğer dostunuzun dostu obez ise, bu kişiyi tanımasanız bile, kilo alma olasılığınız %20 artıyor. Eğer dostunuzun, dostunun, dostu obez ise kilo alma olasılığınız %10 artıyor. Yani eğer kilo alırsanız suçu arkadaşınıza, hatta onun tanımadığınız arkadaşınıza bile rahatlıkla atabilirsiniz. 

Eğer arkadaşınızla ilgili bir gözlem yapıyorsanız, ve bu durum sizinkinden farklı ise, sizin normlarınızı ve bununla beraber hayatınızı değiştiriyor. 

Araştırmanın sonuçları obezite ile bitmiyor. Christakis ve Fowler sigara içme oranları ile ilgili de benzer sonuçlar çıkartmışlar.3 Eğer bir arkadaşınız sigara kullanıyorsa, sizin sigara kullanma olasılığınız %61, arkadaşınızın arkadaşı sigara içiyorsa %29, arkadaşınızın, arkadaşının, arkadaşı sigara içiyorsa %11 artıyor. 

İki bilim adamının bulduğu başka önemli bir sonuç ise mutluluk ile ilgili.4 Eşiniz, yakın komşunuz veya birkaç km uzaklıkta oturan arkadaşlarınız mutlu ise, sizin mutlu olma olasılığınız %25 artıyor. Aradaki mesafe arttıkça yüzdelik azalıyor. Arkadaşınızın arkadaşının arkadaşı mutlu ise sizin mutlu olma olasılığınızdaki artış %6. Bu %6 size az bir oran gibi geliyorsa başka bir araştırmanın sonuçları ile bunu karşılaştırın:

Size birisi karşılıksız 10,000 dolar verse bu, mutluluğunuzda sadece %2’lik bir artış sağlıyor.

Tek başına mutluluk olmuyor. Ve mutluluk da bulaşıyor. Belki de sadece yakın arkadaşlarımızı değil tüm iletişim ağımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. 

 

LİSAN-I HAL…

Vanessa van Edwards ve çalışma arkadaşları yaptıkları başka bir araştırmada deneye katılanları iki gruba ayırırlar. Ünlü bir konferansı birinci gruba dinletirler. İkinci gruba ise aynı konferansı sessiz bir şekilde seyrettirirler. Ardından konuşmacılardan şu alanlarda puanlar vermelerini isterler:

• Genel anlamda konuşmanın tamamı

• Konuşmacının karizması

• Konuşmacının güvenilirliği

• Konuşmacının zekası

İnanılmaz bir şekilde bütün kategoriler için konferansı sesli ve sessiz seyredenler neredeyse aynı skorları verirler.

Söylediğimiz şeylerden daha çok hal dilimizin, ve anlatmaya çalıştığımız hakikatlerden daha çok onları nasıl ve ne kadar yaşayabildiğimizin önemi hep vurgulanır. Din ve maneviyatla ilgili, insanın hem dünya hem ahiretini ilgilendiren meselelerde zaten bunun aksini düşünmek mümkün değil. Bilmeyen nasıl öğretemiyor ise yaşamayan da yaşatamaz. Ne kadar güzel bir hakikat olsa da kendi üzerinde görünmeyen bir güzelliği başkasına aksettiremez. Sosyal bilim alanında kalabalık bir grup ile yapılan üstteki deney ise, bırakın din ve maneviyatı, dünyevi ve sıradan bilimsel konularda bile bu kanunun geçerli olabileceğini göstererek insanı hayrete düşürüyor. 

İnsan sosyal bir varlık. Hem çevresinden, yaşadığı ortamdan, hem diğer insanlardan etkileniyor ve kendisi de onları etkiliyor. Çöplüğün içinde yaşıyorsa bir insan, kendisini tertemiz tutabilmesinin ne kadar zor olabileceğini düşünelim. Eğer ezanları, minareleri, tesettürlü hanımları, Kuran okuyan hafızları, hatta mezar taşları ile bilinç altımıza devamlı şeairi talim eden bir ülkede yaşıyorsak bunun kıymetini bilelim. Ve nerde yaşıyorsak yaşayalım etrafımızı olabildiğince toksik insanlardan temizleyip iyi niyetli, güzel kalpli, takva sahibi olanlarla çevirmeye çalışalım. Mutlu ve huzurlu olalım; mutluluk ve huzur yayalım.

 

Kaynaklar:

1. Facial expressions are contagious. Lundqvist, Lars-Olov Dimberg, Ulf

2. The Spread of Obesity in a Large Social Network over 32 Years. Nicholas A. Christakis, M.D., Ph.D., M.P.H., James H. Fowler, Ph.D.

3. The collective dynamics of smoking in a large social network. Nicholas A Christakis , James H Fowler.

4. Dynamic spread of happiness in a large social network: longitudinal analysis over 20 years in the Framingham Heart Study. Nicholas A Christakis , James H Fowler.