Uzun yılar önce İngiltere, Canute adında bir kral tarafından yönetiliyordu. Bütün krallar ve bütün zengin ya da türlü sebeplerden ötürü önemli kişilerin etrafı gibi, Kral Canute’nin etrafı da, dalkavuklarla çepeçevriliydi.
Zaman zaman içlerinden biri, kralın önünde yerlere kadar eğilerek:
“Siz dünyanın en büyük kralısınız!” diyordu. Bir başkası ise ondan geri kalmamak için, kralın ayaklarını öperek:
“Majesteleri öyle güçlüler ki, yapamayacakları hiçbir şey yok!” diye söylüyordu.
“Sizin emrinize karşı gelmeye kimse cesaret edemez!” diye bağırıyordu bir başkası. Ve herkes de, her söyleneni büyük bir samimiyetle onaylıyor gözüküyordu.
Ancak Kral Canute, oldukça akıllı bir adamdı. Bu saçma sapan iltifatları duymaktan da çok sıkılmıştı.
Bir gün etrafındaki dalkavuklar ordusunu alarak deniz kıyısına gitti. Onlara iyi bir ders vermeyi planlıyordu. Dalgaların kumsalı fasılasız dövüp durduğu sahile iyice yaklaştıklarında kral şöyle dedi:
“Dediğiniz gibi, dünyanın en büyük adamı benim değil mi?”
Dalkavukların en rütbelisi, hepsi adına öne çıkarak cevap verdi:
“Aman majesteleri, buna ne şüphe! Dünyada sizin kadar güçlü ve kudretli bir başkasının var olması mümkün değildir.”
Canute bu cevaptan sonra:
“Öyleyse herkes ve her şey, bana boyun eğer, emirlerimi yerine getirir değil mi?” diye sordu.
Bu soruyu cevaplama hakkı bir başka büyük dalkavuğa verildi:
“Bütün dünya sizin ayaklarınızın dibinde eğilmeye mahkûmdur efendim.”
“Demek öyle..” dedi Kral Canute ve dalgalara doğru bir iki adım attıktan sonra, derin derin okyanusa bakarak:
“Uzaklardan bir dalga gelmek üzere” dedi. “Acaba ona ‘Dur gelme!’ diye emretsem durur mu?”
Dalkavuklar şaşırmışlardı. Ancak hiçbiri, “O kadar da değil!” diyemedi.
İçlerinden birkaçı yarım ağızla:
“Elbette kralım..” dedi.
Onların sessizliğini Kral Canute’nin emri bozdu:
“Sakinleş deniz! Olduğun yerde kal ve benim ayaklarımı ıslatma!”
Ancak, deniz daha da yükseldi ve kumsala hızla vuran dalga, kralın sadece ayaklarını değil, baştan aşağı bütün üstünü ıslattı.
Dalkavuklar, büyük bir panikle kralı yeni bir dalgadan korumaya çalıştılar. Bazıları Canute’nin aklını yitirdiğinden şüphe etmeye başlamıştı bile.
Kral onlara sakin olmalarını işaret etti ve şöyle dedi:
“Dostlarım, gördüğünüz gibi sizin söylediğiniz kadar büyük ve güçlü biri değilmişim. Burada önemli bir şeyi öğrenmiş olduğunuzu umuyorum. Bugün yaşadıklarınızı aklınızdan hiç çıkarmayın ve okyanuslarla birlikte yeryüzündeki her şeye her zaman hâkim olan bir Allah’ın var olduğunu asla unutmayın. Kâinatın yegâne hükümdarı O’dur.
Siz, birini övecekseniz, Allah’ı övün ve O’nun büyüklüğünü anın.”
Canute’nin adamları, bu hikmetli sözleri başları önde dinlediler ve ömürlerinin en büyük dersini böylece almış oldular.
Canute ise başındaki tacı o gün çıkardı ve bir daha da hiç giymedi.
(James Baldwin)
(The Book of Virtues, tercüme: Emine Aydın)