TR EN

Dil Seçin

Ara

Hak Ödemek

Her günün kendine ait işi vardır. Her saatin o saat yapılması gereken saatlik işleri vardır. Boş vakit, boş saat diye bir kavram yoktur. Ömer İbni Abdülaziz'e, çok  çalışmaktan ötürü kendisinde aşırı yorgunluk görülünce, “bunları da yarın yap, çok yoruldun” demişler. O, büyük insan:

“Bugünün işi beni yordu, yarın iki günün işi birleşince ben ne yaparım" demiştir. 

İbni Ata hikmetli bir sözünde şöyle diyor:

Zaman içinde ödenebilecek haklar vardır. Fakat zamanın  hakkını ödemek mümkün değildir.. Yaşadığın her an için senin üzerinde, Allah'ın da bir hakkı vardır. Bu zaman zarfında Allah'ın hakkını ödemezsen, başkasının hakkını (zamanın hakkını) nasıl ödersin!?

 

***

 

“Nasılsın?”

Peygamber aleyhisselam, bir kimseye sordu:

“Nasılsın?”

O kimse:

“İyiyim” diye cevap verdi.

Peygamber aleyhisselam tekrar sordu:

“Nasılsın?”

O kimse, bu sefer:

“İyiyim, Elhamdülillah” dedi. 

“Bu cevabı bekliyordum.” buyurdu Allah’ın Resulü.

— İ. Gazali, Kimyâyı Saadet'ten

 

***

 

“Eğer bir insan günün yarısını çok sevdiği koruluklarda dolaşarak geçirirse, kendisinin bir serseri yerine konması tehlikesi ile karşı karşıyadır; ama aynı adam bütün gününü spekülasyon yaparak geçirir ve ağaçları köklerinden kazıyıp doğayı bir kele benzetirse, o zaman çalışkan ve müteşebbis bir iş adamı olarak takdir edilir.”

— H. D. Thoreau

 

***

 

RAMAZAN MÂNİSİ

Gökler kapısı açılır

Âleme rahmet saçılır

Günahlar hep bağışlanır

Bu mübarek Ramazan’da

 

***

 

“Her şeyden önce kendine dürüst davran, ve geceyle gündüzün birbirini takip etmesi gibi, kendine dürüst davranan, başkalarına karşı da dürüst olur.”

Hamlet

 

***

 

“Susmanın gücüne inanıyorum. 

Bu mevzu üzerinde saatlerce konuşabilirim.”

— G. Bernard Shaw

 

***

 

BÜYÜK BİR HASTALIK: CİMRİLİK

Peygamber Efendimiz (sav) Ensâr'a:

“Sizin içinizde büyüğünüz kimdir?” diye sorduklarında:

“Hür bin Kays’dır, ama biraz cimriliği var.” cevabını verdiler. Bunun üzerine Fahr-i Âlem Efendimiz (sav):

“Daha ne istersiniz, cimrilikten büyük maraz (hastalık) mı olur?” buyurdular.

Bu hadis-i şerif, cimrilikle hasisliğin ne kadar çirkin ve aşağılık bir şey olduğunu açıklamış, insanlara verdiği zarar ve kötülük bakımından âdeta taşa yontulmuş bir kitabe yerine geçmiştir. Hattâ hadis-i şerifin bu şiddetli ifâdesi ashâb üzerinde fazla etkili olmuş olsa gerek ki, derhal sormuşlardır:

“Nasıl ey Allah'ın Resulü?”

Bu soruya Peygamber Efendimizin inci saçan dilinden şu cevap verilmiştir:

“Deniz sahilinde yaşayan eski kavimlerden biri, aşağılık ve cimrilikleri sebebiyle, ara sıra kendilerine misafir olanları doyurmaktan kaçınmak için şöyle bir hile düşündüler. Kadınlarımız erkeklerinden biraz uzakta, ayrı otursunlar. Böylece gelen misafirleri “Ne yapalım, evde hanımlarımız yok ki, yemek hazırlatalım..” gibi bahanelerle savalım. Biz de canımızın bir yongası olan malımızı başkalarına yedirmekten kurtulalım, diyerek düşüncelerini uygulamakta güçlük çekmediler. Fakat, sonra eşlerinden ayrı düşen bu şehvetperestler birbirleri ile çirkin fiillere düşüp sapıklıklara yuvarlandılar. Cimrilikleri sebebiyle pislik ve murdarlığın yayılmasına sebep oldular.”

— Ebu’l-Hasan El-Maverdi

 

***

 

ATASÖZÜ

Kimsenin ardından zemmedip yerme

Yüzüne karşı da hiç ödün verme

Hasmın karıncaysa sakın hor görme

Hiç bilinmez kimde ne var demişler.

 

***

 

“En basit ve en kısa ahlâkî kural:

Başkalarına elden geldiğince çok yardım etmek, mümkün olduğunca az yardım istemek.”

— Leo Tolstoy

 

***

 

Baba olunca…

Hiçbir erkek, bir çocuğu olana kadar yaşamın ve dünyanın anlamını bilemez. Ne zaman bir çocuğu olur, işte o zaman bütün evren değişir ve hiçbir şey gözlerine daha önce gözüktüğü gibi gözükmez.

—Lafcadio Hearn

 

***

 

Daima şifa

Hatırlıyorum, gece gündüz çocukluğun ağır gölgesi içinde bulunduğumuz yıllarda, annem arada bir elini ağrıyan bir yerine bastırarak, çocuklar, insanın burasında nesi vardır, diye sorardı. Eli safra kesesinin ya da karaciğerinin üzerinde. Evimizde her türlü musibete ve hastalığa karşı bir tek doktor ve ilaç vardı: dua ve aspirin. Daima şifa bulduk.

— Cahit Zarifoğlu

 

***

 

Eskiden Çamlıca

Tâ eskiden, Çamlıca demek, hem çam, hem fıstık ağaçlarıyla dolu büyük korular demekmiş. İnsanlar burada ulu uğultularını ve engin kokularını duydukları bu yüksek huylu ağaçlar altında huşu ile dolaşırlarmış! Daha, bir yükselişe benzeyen aşkı duyanlar bu yüksek tepenin cazibesine tutularak buraya gelirler ve tepe onlara aşkın ve ebediyetin kutsîliğini öğretmiş gibi, burada birbirlerine vefa ve sadakat yeminleri ederlermiş!…

— Abdülhak Şinasi Hisar