İLHAM
“Allah tarafından feyiz yoluyla kalbe akıtılan mânâ.”
“Düşünmeye dayanmaksızın kalbe doğan ilim.”
İlham: Lügat mânâsıyla, bir şeyi bir defada yutmak. Istılahta ise: Cenâb-ı Hakk’ın, kulunun kalbine bir mânâyı ilka etmesi, akıtması, lütfetmesi...
İlham: Sahiline hiçbir hayâlin ulaşamayacağı uçsuz bucaksız umman. Derinliğine hiçbir aklın eremeyeceği sonu gelmez sema...
Vahiy, Allah’ın Kelâm sıfatının en ulvî tezahürü. İlham ise en geniş tecellisi.
Bu teveccühten en büyük payı melâike âlemi alıyor. Sadece sonsuz demekle sayısına bir derece yanaştığımız bu bilinmezler âlemi, bütün vazifelerini ilhamla görüyorlar.
Güneşin aralıksız ışık vermesi, dünyanın durmadan dönmesi gibi, bir melek de kendisine verilen vazifeyi bir an terketmeksizin yapar. Vazifesi tesbihse daima tesbih eder, tekbirse tekbir, tefekkürse tefekkür... Bu vazifelerde sekte düşünülemez. Aynı vazifeler insana da yüklenmiş ama daimî değil. Öyleyse insan bu vazifelere kendi iradesiyle ne kadar vakit ayırabilirse o kadar melekleşmiş olur.
İlhama daima mazhar olmak bir yönüyle insan için de söz konusu...
Şems Sûresinde şöyle buyurulur:
“Sonra da ona (nefse) hem kötülüğü, hem (ondan) sakınmayı ilham edene (kasem olsun ki)...” (Şems Sûresi, 8)
Her nefis, şerrin, fıskın, edepsizliğin kötü olduğunu ilhamen bilir. Ve yine her nefse hayrın, sevabın, ahlâkın güzelliği de ilham edilmiştir. Günahlar bu ilhamı perdeler; takva ve salih amel ise artırır. Kâmil mü’minlerde bu ilham, gerek Kur’an-ı Kerim’deki, gerekse kâinat kitabındaki bir çok esrarın keşfine sebep olur.
İlhama mazhar mahlûkat içerisinde, sayıca meleklerden sonra ikinci sırayı alan hayvanlar gözümüz önünde durmadan faaliyet göstermekle bizi ilham âlemi üzerinde düşünmeye sevkederler.
İlham âlemi... Hava karardığında bir ağacın dalları arasına saklanan serçelerden, yuvalarına dönen karıncalara, bir kaya parçasının kuytuluklarında gizlenen balıklardan, ormanın izbe bir köşesinde kendine emniyet arayan ceylana kadar her canlıyı sevk ve idare eden ayrı bir âlem. Hepsi bir ilham ile, bir sevk-i kaderî ile geceleyeceği yeri en güzel biçimde belirliyor. Ertesi gün, güneşin ilk huzmelerinin ufukta belirmesiyle birlikte başlayan çeşitli, karmaşık, müthiş bir mesai. Görevlilerin hepsi bir his ile yola çıkar, bir tarafa yönelir, uçar, koşar, yürür, yüzer... Ama hiçbiri nereye gittiğini, saatin kaç olduğunu, kaç saat mesai yapacağını, ne zaman yuvasına döneceğini bilmez. Ama hepsinin de işi mükemmel görülür: İlhamla...
Hayvanlar, kendilerine ilham eden Rablerini, yine ilhamla bilirler.
Bir hayvan, kendisinin ne olduğunu, kaç ayağı bulunduğunu, midesini, ciğerini bilmese bile var olduğundan haberdardır. Ve bu varlığı korumak ister. Elinden almaya kalkışırsanız sizden kaçar. İşte kendi varlığını ilhamen bilen ve bundan memnun olan her canlının kalbinde, bilemeyeceğimiz bir keyfiyette, bu ihsana teşekkür duygusu mevcuttur. Evet, kendini bilenin Rabbini de bilmesi gerekir. Bu mânâ, hayvanların hepsinde geçerlidir. Lâkin Rabblerini bilişleri de kendilerini bilmeleri gibi, çok cüz’îdir, ama gerçektir.
Göz göze geldiğimiz herhangi bir hayvan, bizim ruh dünyamızı bilmekten ne kadar uzak ise, biz de onun iç âlemini bilmekten o kadar uzağız. Bizim bildiğimiz, onun sadece bedeni ve organlarıdır. Kanında nelerin yüzdüğünü bilsek bile, içinden nelerin geçtiğini bilemeyiz. Öyle ise, iç âlemlerinin cahili olduğumuz canlıların, Rablerini bilmediklerini nasıl iddia edebiliriz?
Hayvan ilhamının bir benzeri insanların bebeklik döneminde görülüyor. Bir bebek, henüz kundakta iken, annesini ilhamla tanır. Onun kendisine karşı şefkatli ve merhametli olduğunu yine ilhamen bilir. Halbuki bu devrede henüz kendisini tanımaktan, bebek olduğunu bilmekten, kucağında bulunduğu şahsın annesi olduğunu idrakten çok uzaktır. Annesi de kendisini çok cüz’î olarak tanıyan bu yavruyla yine bu cüz’iyet ölçüsünde kelâm eder.
Meselenin bir başka ciheti: Hitaba cevap gerek... Bir muhatapla, onun cevap verebileceği sahada kelâm edilir. Koyunu çağırmanız, çocuğunuzla konuşmanızdan ne kadar farklıdır!.. Koyunun kelâmdan nasibi bir tek hecedir. Siz de ona bir-iki heceyle hitapta bulunursunuz. Onu, peşinizden gelmeye, yahut uzattığınız otu yemeye çok basit bir-iki heceyle davet edersiniz.
Buna göre, hitaptan hisseleri çok cüz’î olan hayvanlar âleminin, ilhamdan nasiplerinin de insana göre çok sınırlı ve cüz’î olacağı açıktır.
Bu dünyada, kuşları ilhamla daldan dala konduran Rabbimiz, mü’min kullarını Cennetinde yine ilhamla gezdirecek... İlhamın da kemali orada olacak. Her mü’min için, ihlâsına, ibadetine, ameline, ahlâkına göre...