“ Allah’ım, her şeyimi bağışla, öyle ki, beni hesaba çekeceğin zaman hiç bir şey kalmasın.’’
— Hz. Peygamber (asm)’in bir duası
***
NASIL OLUYOR?
Ağzından çıkan tek bir kelimeye dahi mânâsız denilmesine razı olmayan insan, nasıl oluyor da âhireti inkâr etmek suretiyle bu koca kâinatı mânâsızlıkla ittiham edebiliyor?..
— Nükteler, Mehmed Kırkıncı
***
YAŞAM BİR MUCİZE
“Yaşam bir hesap sorunu değil, bir matematik formülü değildir, bir mucizedir. Ömrüm boyunca da bu özelliğini yitirmemiştir; her şey dönüp dolaşıp yeniden çıkmıştır karşıma, aynı sıkıntılar, aynı sevinçler, aynı ayartılar. Her zaman başımı aynı taşlara vurmuşumdur, aynı devlerle savaşmış, aynı kelebeklerin peşinden koşmuşumdur, aynı kanun ve durumlar tekrarlanmış, öyleyken karşımda hep yeni bir oyun bulmuşumdur, yine her zaman güzel, yine her zaman tehlikeli, her zaman heyecan verici. Binlerce kez taşkın davranışlarda bulundum, binlerce kez ölesiye yorgun düştüm, binlerce kez çocuk oldum, binlerce kez yaşlı ve serinkanlı ve hiçbiri uzun sürmedi, her şey dönüp dolaştı çıktı karşıma ama hiçbir zaman öncekinin aynısı değildi...”
— Hermann Hesse
***
O’NUN HATIRASI VAR
Abdullah ibn-i Ömer’in, az bir müddet yürüdükten sonra bir ağacın altına oturup dinlendiğini görürler.
“— Niçin oturdun?” diye sorarlar.
“— Vallahi bilmiyorum.” der. Ben bir gün, Efendimizle (asm) yürürken, O geldi, burada, böyle oturdu. Ben, O oturmuştu diye oturdum.”
İşte o kadar...
***
“UNUTMAYA BAŞLADIM”
Küçük Sachi, erkek kardeşi doğduktan kısa bir süre sonra, anne babasından kendisini kardeşiyle yalnız bırakmalarını istemeye başladı. Anne babası 4 yaşındaki bütün küçük çocuklar gibi, Sachi’nin de kardeşini kıskanacağını ve kardeşine zarar vereceğini düşündükleri için, onun bu isteğine hayır dediler. Fakat Sachi, hiçbir şekilde kardeşini kıskandığına ilişkin bir belirti göstermiyordu. Bebeğe çok iyi davranıyor ve kardeşiyle yalnız kalma isteğini daha çok dile getirmeye başlıyordu. Bunun üzerine anne baba kabul ettiler onun bu isteğini. Sachi bebeğin odasına girdi ve kapıyı kapattı. Fakat kapı tam kapanmadığı için meraklı anne baba içeride olanları hem işitebiliyor, hem de görebiliyorlardı. Sessizce kardeşinin yatağına gitti, yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve ona.
“Bebek, bana Meleğin neye benzediğini söyler misin? Ben unutmaya başladım da!” dedi.
***
“ETTEN EVVEL ÇÖMLEĞE DÜŞME”
Anadolu’da, keşkek denilen bir yemek vardır. Kaynamış ve kabuğu soyulmuş buğday ile, yağlı et ya da tuzlanıp güneşte kurutulmuş kemik parçaları bir çömleğe konulur, akşamdan fırına verilir. Sabahleyin fırından çıkarılıp, pişen buğdaylar, büyük bir tahta kaşığın sırtı ile döğülerek, macun kıvamına getirilir. Sonra üzerine, tavada kızdırılmış halis tereyağı dökülür ve limon sıkılarak yenir.
Keşkek konulan çömlekler, su küpüne benzeyip, daha küçük boyda ve iki kulpludur.
Keşkeği ile meşhur olan Afyon’un Şuhut ilçesinde bir kadın, akşamdan keşkek çömleğini hazırlıyormuş. Kadının beş altı yaşlarında, bir de yaramaz çocuğu varmış. Anasının, önünde ardında dolaşır, her şeyi öğrenmek için soru yağmuruna tutarmış.
“Ana, bu çömleğe mi koyacaksın keşkeği?” demiş. Çömleğin ağzından kafasını sokup, içine bakmış. Fakat bu sefer de başını çıkaramamış. Ağlamaya başlamış. Kadın telaşlanmış, konu komşu birikmiş, nihayet çömleği kırıp, oğlanın kafasını çıkarmışlar. Anası oğlanı bir temiz dövdükten sonra:
“Etten evvel çömleğe düşenin hâli budur.” demiş.
•••
Bu deyim, “Acele etme, her şeyin bir sırası vardır.” mânâsında kullanılır.
***
KAYBEDEN TAVŞAN
Her saniyeye saygıyla yaklaşın. Çok hızlı ilerlerseniz eğer, zihinle maddenin kesişme noktasını kaçırır, acele eden ama yarışı kaybeden tavşana dönersiniz.
— Dadi Yanki
***
HANGİ YOL DOĞRU?
Bazen engebeli yol doğru yoldur. Düz, parlak, engelsiz, hedefe dümdüz götüren bir yolda giden karınca, tren yolunda yürüdüğünün farkında değildir.
— Servet Gürbüz
***
“Ne söylesem büyüyünce diyorlar,
Ya büyüyemezsem?”
— Ahmed Arif
***
“SONLAR ROMANLARA MAHSUS”
Bir öğrencimden bir gün “Acaba kitaplardaki hayat, diyorum, yaşadığımızdan daha mı güzel?” masum sorusunu içeren bir mektup almıştım. Daha güzel, doğru, çünkü sonu var. Ama bu cevabı almak da vermek de yürek istiyor.
Bu yüzden değil mi ki ömrümüzü kuşatan bütün romanların bir sonu var.
Bir son koymak sevdasına hayatı romana fedâ ediyoruz biteviye. Romanlar yaşamak sevdasına sonlar koyuyoruz hayatımızın dönemeçlerine.
Dahası ömrümüz ancak bittiği anda harikulade bir romana dönüşüyor. Tek yazarı, tek okuyucusu olsa da.
Sonlar romanlara mahsus.
Ya romanları yaşamamayı öğreneceğiz. Ya sonlara razı olacağız, göze almayı öğrenerek.
— Cümle Kapısı, Nazan Bekiroğlu
***
“BİN BAHAR GÖRSE DE, TAŞ YEŞERMEZ.”
— Hz. Mevlânâ (ks)