İnsan, işleyen bir fabrika gibidir. Her daim vücudunda, ruhunda, fikirlerinde ve hayatında tebeddülatlar bulunmaktadır. Bu değişimlerin hayat bulması için en temel ihtiyaç olarak enerji alımı gerekmektedir. Öyle ki her birimiz hayatımızı idame etmek için mutlaka yemek yemeye, su içmeye ihtiyaç duyuyoruz. Bu temel ihtiyacımızın yaşamın temelinde olduğu, zaman içerisinde ortaya çıkan atasözlerinde de kabul edilmiştir. İnsanlar hayatlarının tercihlerini yaparken bile her daim midelerini unutmamıştır. Nitekim sosyal medyada biraz vakit geçirecek olsanız karşılaştığımız içeriklerin azımsanmayacak bir kısmı yemeklerle ilgilidir.
Evet bunlar hayatın gerçekten ilgi çekici, lezzetli kısımlarıdır. Ancak şu sözü hatırlayınca bu eylemin acaba unuttuğumuz bir vechi mi var diyor insan. O söz ki: “Hz. Peygamber’in vefatından sonra ümmetin başına gelmiş ilk büyük bela tıka basa yemek yemektir.” Bu söz Hz. Aişe’ye (ra) aittir. Elbette buradan çıkarılacak onlarca ders vardır. Bunların başında düzenli dengeli beslenmek, Allah’ın verdiği vücut emanetine en doğru şekilde sahip çıkmak gelmektedir.
Ancak bugün ben sizlere bu konunun her ortamda tefekkür edip istişare edebileceğimiz bu yönünden değil de farklı bir yönünden bahsetmek istiyorum. Gelin biz şimdi beraber insan kitabını açalım. Ve o kitabın anlattığı fabrikanın yalnızca çok küçük bir yerine bir göz atalım. Bakalım orada neler oluyor. Evet bahsettiğim, insan fabrikasının bir işlevi olan yalnızca “yutma” işlevidir.
Yutma eylemi; ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek, yediği yiyeceği midesine doğru göndermektir en basit anlatımla. Ancak tarif edildiği kadar da ortaya çıkması kolay bir işlem değildir. Bir şeyi yutarken ağız içinde bulunan maddelerin havayollarına yani akciğerlere gitmemesi gerekir. Herkes yaşamıştır yemek yerken yanlışlıkla yiyeceklerin havayollarına kaçmasını… Büyükler küçükleri hep öyle uyarmaz mı zaten: “Hmm yemek yerken konuşulmaz!”
İşte yuttuğumuz yiyeceklerin doğru yöne gitmesi şu şekilde olur:
1. Yutma işlemi sırasında ağız kapanır ve dil ile lokma istemli olarak yumuşak damağa doğru itilir.
2. Yumuşak damak yukarı ve geriye doğru yaptığı basınç ile dille damak arasına besini sıkıştırır ve geriye doğru farinkse (yutak) itilir.
3. Besin farinkse itildiği zaman, tonsillerin (bademcik) üzerinde bulunan yutma reseptör alanları uyarılır.
4. Bu uyarılar beyin sapına geçerek bir dizi otomatik kas kasılmasının başlamasına vesile olur.
5. Yumuşak damak burun deliklerinin arka ucunu kapatmak üzere yukarı doğru çekilir ve böylece besinin burun boşluklarına kaçması önlenir.
6. Östaki borusu kapatılır bu sayede kulak ile olan bağlantı da kesilmiş olur.
7. Yutağa kıvrımlı bir yapı hali aldırılır ve besinin arka farinkse geçebileceği bir yarık oluşturulur.
8. Bu yarık sayesinde yeterli derecede çiğnenmiş besinin rahatlıkla geçmesine izin verilirken, büyük maddelerin geçişi engellenir.
9. Bu evre 1 saniyeden daha az sürede tamamlandığı için herhangi büyük bir maddenin farinksten özafagusa geçişi önlenmiş olur.
10. Larinks (gırtlak) yukarı ve öne doğru çekilir (boyun kasları aracılığıyla).
11. Epiglottis (gırtlak kapağı) larinks açıklığını/üzerini kapatarak besinin trakeaya geçmesine engel olur.
12. Larinksin yukarıya doğru hareket ettirilmesi özafagusun (yemek borusu) başlangıç kısmını da yukarı çeker ve genişletir.
13. Sfinkter denilen bölümün gevşetilmesiyle besin arka farinksten üst özafagusa kolayca geçer.
14. Bu sfinkter sayesinde yutma aralarındaki solunum sırasında havanın özafagusa gitmesi engellenir.
Ve yenilen yiyecekler yemek borusuna 3 saniyede ulaşmış olur, yutma gerçekleşir.
Bu olaylardan bahsederken bu olaylarda görev alan kaslardan, sinirlerden, onları besleyen damarlardan, damarların içindeki maddelerin hücrelere geçişinden, nörotransmitterlerden ve beyinde ortaya çıkan algı mekanizmasından bahsetmediğimi belirtmek isterim. Paylaştığımız görselde bahsedilen yapıların neler olduğunu görebilirsiniz.
Heyhat! Gördünüz mü sadece bir yutmanın gerçekleşmesi için neler olduğunu? Önce burada bir sorayım: Var mıydı bunlardan haberiniz, yutkunurken, yemek yerken bunları düşündünüz mü hiç? Ne münasebet canım onlar olması gereken şeyler; olup gidiyor işte mi diyorsunuz yoksa?
Aman aman küçümsenecek bir şeyin olmadığı apaçık ortada değil mi?
…
Şimdilik bu bir yanda dursun da bir de kısaca bu adımlarda problem çıksa ne olurdu ona bakalım. Her bir basamakta problem çıkmasının anlamı yutamamamızdır. Bunun sonucu malnutrisyon (besinsizlik), kilo kaybı, kaşeksi, terminal dönem ve ölümdür.
Buranın çok detayı olmakla beraber sadece bir örnek verelim yutamayan bir hastaya. Yutmayı engelleyen hastalıklardan biri kuduz hastalığıdır. Günümüzde çok az vakaya rastlanan bu hastalıkta öncelikle ağrılı yutma sonra ise yutamama olur. Klasik olarak bilinen bilgi, bu kişilerin ağızlarında salya akmasıdır. İşte salya akmasının sebebi bireyin ürettiği tükürüklerini yutamamasıdır. Bu bireyler beslenemez ve az önce saydığım sıralama ile devam eder ve kısa süre içinde vefat ederler.
Bir de disfaji yani yutma güçlüğünden bahsedelim:
Disfaji, en basit anlatımla yutulan materyalin yutulduğunun hissedilmesi bazı olgularda ise yutma sırasında ağrı duyulmasıdır. Bunun birçok sebebi vardır: beyin travması, multiple skleroz, Parkinson hastalığı ve birçok sebep…
İşte bu iki kısa örnekten anlayacağımız üzere tek bir küçük eylemimizdeki küçücük bir mekanizma bozulduğunda işte böyle acı tablolar ortaya çıkabiliyor.
Aslında biraz düşündüğümüzde yutamamak ya da yutarken acı duymak ne kadar da ağır aslında. Ne kadar da zoruna gidiyor insanın başta da bahsettiğimiz bu lezzetten mahrum kalmak. İşte insan böyle düşününce anlıyor acizliğini. Dakikada birkaç defa yaptığımız bir eylemde bile hiçbir irademiz yok öyle değil mi? Sadece yutmak istiyoruz ve bir çabaya bile gerek kalmadan oluveriyor.
Ya olmasaydı?
İşte örnekler, neler olacağı ortada. Peki olmasını her daim ben düşünmüyorsam bunlar nasıl oluyor? Akılsızca cevapları yazmaktan imtina ediyorum. Bu eylemin ortaya çıkmasını sağlayacak bir irade bende yoksa elbette ancak bana her daim hakim olan birine ait. Benim cüzi olarak istediğim “yutmak” ama bir külli irade var ki, her daim bu eylem kontrol altında olsun. Dakikada birkaç kez günde yüzlerce kez beni boğulmaktan kurtarsın.
…
Bakınız, en başta bahsettiğimiz üzere insan kitabında bir sayfayı beraber okuduk. Beraberce gördük nelerin yapıldığını. Şimdi buradan alabileceğimiz mesaj nedir biraz düşünelim mi?
Mesela: “Ey insan acizsin farkına var. Bir yemek olmadan yaşayamayacak kadar acizsin. O yemeği eline alıp ağzına koyamayacak kadar acizsin. Hatta o yemeği yutamayacak kadar acizsin. Bil ki bir an Kadir-i Rahîm olan Rabbin senin yutmamanı murad etse sonun hasta örneklerindeki gibi olacak. Bil ki seni her daim bilen bir Rabbin var ve seni her daim canlı tutan bir yaratıcın… Ve o Rahmanü’r-Rahîm ki sana ve senin gibi tüm insanlara rahmet ediyor, Rububiyetiyle iltifat ediyor. Senin yutmana hakim olduğu gibi senin yuttuklarını yaratan da O. Seni yarattığı gibi senin görmediğin nice yerlerdeki lezzetleri senin diline tanıtan da O. Öyleyse aczin ile O’na yönel! Sana verdiği vücut emanetiyle anlatmak istediklerini oku ve O’na iltica et, her daim şükret!”
Gerçekten de öyle değil mi? İnsan ne kadar aciz olduğunu hissediyor. Hiç düşünmediğimiz aklımıza gelmeyen en basit işlerimiz üzerinde bile bizlerin bir iradesi olmadığını anlıyoruz. O zaman her an hatırlamalıyız bizleri yaratan Rabbimizi. O’nun bizlere Kur’an’ın lafzıyla söylediklerini, bize verdiği nimetlerle de söylediğini anlamalıyız.
Aklı başında olan insan her bir yaşadığında O’na açılan bir kapı bulmalı, tefekkür etmeli ve O’nu hatırlamalı vesselam...
- “Yutmak” Fiilimize Farklı Bir Bakış / İnt. Dr. Furkan Güneş
- Garip / Öznur Karaaslan
- Varlığın Kaynağı: Akıl ve Mantık Çerçevesinde Mutlak Yaratıcının Gerekliliği / Muhammed Enes Aydın
- Risale-i Nur Külliyâtı'nda Peygamberimiz Hz. Muhammed'in İsim ve Sıfatları / Serdar Çınar
- Attila İlhan, Paris’te Türkolog Prof. Carlier'i Ziyaretinde Ne Duydu? / Attila İlhan
- Yol / Sıla Taşöz
- PEYGAMBER EFENDİMİZ (ASM) SOKAK KÖPEKLERİ KONUSUNDA NE YAPMIŞTIR? / Selçuk Yıldırım
- Bir Direniş Öyküsü: Raid Salah / Tarık Sezai Karatepe
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han