Bir gün Sarıkamış Anadolu Lisesi 11/F sınıfında Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi dersinde 1. Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı Devletinin savaştığı cephelerin hangileri olduğunu işlerken sıra Kafkas cephesine gelmişti. Ben akıllı tahtada hazırladığım slaytlar yardımı ile Kafkas cephesinde Ruslarla mücadele ettiğimiz ve Sarıkamış Harekâtı’nda binlerce vatan evladının düşmana değil de arazi ve iklim şartlarının yanı sıra lojistik vb. imkânsızlıklardan dolayı yenilerek şehit verildiğini belirttikten sonra arka sıralarda oturan Esatcan adlı öğrencimin “Hocam!” dediğini duydum.
“Efendim” Esatcan dedim.
“Hocam, anlattığınıza göre büyük ümitlerle başlanılan ancak büyük bir hayal kırıklığına dönüşen Sarıkamış Harekâtından bizler hangi dersleri çıkarmamız gerekir?” Diye bir soru sordu.
Bunun üzerine sınıfa dönerek, “Arkadaşınızın bu sorusuna cevap vermek isteyen var mı?” diye sordum.
Fatma söz alarak: “Millet ve memleket için fedakârlık derslerinin gelecek nesillere aktarıldığı yerin adıdır Sarıkamış.”
Filozof Burak sabırsızlıkla arka sıradan söyleniyordu.
“Söyle Burak” dedim.
“Hocam, Sarıkamış yeri geldiğinde ‘canı cananın’ vatan sevgisi için feda edildiği yerdir.”
Bu cevaplar konunun önemini sınıfa hissettirmiş olmalı ki sınıf başkanı Umut Can kalktı; “Öğretmenim siz şu konuyu anlatıp merakımızı giderir misiniz?” dedi.
Ben de pürdikkat dinleyen sınıf şunları anlattım:
Evet arkadaşlar, Sarıkamış Harekâtı büyük bir tarihi olay… Derslerle dolu bir hakikat… “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz” mealindeki, Bakara 154. ayetin cisimleştiği yerdir Sarıkamış…
Evet arkadaşlar, Sarıkamış Harekâtına katılan Hacı oğlu Abdurrahman on dokuz yaşında, Hüseyin oğlu Abuzer on sekiz yaşında, Abidin oğlu Ahmet on yedi yaşında, Ahmet oğlu Ali kırk yaşında şehadet şerbeti ile şehit olurken bize büyük bir feragat ve fedakârlık dersi vermişlerdir. Rus kurmay başkanı Pietroroviç’in anılarında; “Allahuekber Dağları’ndaki Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlardı.” dediği gibi vatan savunması mesele olunca bu Anadolu Müslüman halkı, genci ve yaşlısı ile tek yürek olup her türlü imkansızlığa rağmen savaşırlar.
Rus Genel Kurmayına mensup General Nikolski notlarında: “Sarıkamış harekâtındaki ordunun erlerinin üzerinde mevsimin kış olmasına rağmen yazlık elbise var. Ayakkabıları eski” olduğunu aktardığı gibi, onlar canlarını feda ederek bu güzel vatanı bize bırakmışlardır.
Arkadaşlar; bu fedakârlığa karşılık bizler ancak onların aziz hatıralarına sahip çıkmakla cevap verebiliriz.
Evet arkadaşlar, Sarıkamış Harekatı’na katılan Adıyamanlı Maho oğlu Hamo, Afyonlu Şemsettin oğlu Mustafa Kazım, Çorumlu Ali oğlu Osman, Zonguldaklı Hasan oğlu Ahmet, Diyarbakırlı Abdullah oğlu Mehmet, Çanakkaleli Teğmen Kazım oğlu Ahmet, Kosovalı Aziz oğlu Yüzbaşı Hasip Efendi, Bağdatlı Teğmen Fevzi Efendi ve bunlar gibi binlerce şehidimizin memleketleri farklı da olsa Sarıkamış’ta aynı amaç uğrunda kader birliği yaparak şehadete beraber yürümüşlerdir.
İşte bu manzara bize şunu gösterir ki: “Vatan, din, namus gibi kutsal değerler uğrunda birleşen Mehmetçik, Allahımız bir, kıblemiz bir, vatanımız bir, dinimiz bir, peygamberimiz bir, bayrağımız bir, vatanımız bir bir binler kadar bir birler ile birbirine kenetlenerek vatan savunması yapmışlardır.”
O zaman Sarıkamış’ta şehit olan şüheda, milliyetleri ve memleketleri farklı olsa da tek bir amaç etrafında kenetlenme dersi vermişlerdir. Biz bu birlikteliğe her zamandan daha çok muhtaç olduğumuzdan dolayı bütün memleket evlatlarının Sarıkamış’taki şehitlerin birlikteliğini örnek alarak geleceğe yürümelerini sağlaması bakımından çok önemlidir.
…
Sarıkamış Harekatı bir “Milli Şuur Hazinesi” dir.
Japon eğitim heyetinin 1985 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Vehbi DİNÇERLER dönemindeki Türk eğitim heyeti ile işbirliği için bir araya geldiklerinde “Sizin çocuklarınızda milli şuur yok” tespitleri Türk eğitim heyetini şaşırtır.
Savunma olarak “Bizim çocukların damarlarındaki kan milli duygumuzun kaynağıdır.” deseler de Japon yetkililere dönerek “Siz çocuklarınıza milli şuuru nasıl veriyorsunuz?” sorusu üzerine Japon yetkililer derler ki:
Biz çocuklarımızı daha ilkokula başlamadan önce “şok testler” uygularız. Mesela hızlı trenlere bindirerek çok katlı yollarımızda teknolojinin baş döndürücü neticesini gösterdikten sonra onları Hiroşima’ya götürürüz. Atom bombalarının harap ettiği bu bölgeyi aynen koruyoruz. Bu bölge hakkında onları detaylı bir şekilde bilgilendiririz. Hiçbir canlının hayat bulmadığı bu manzara karşısında onlara dönerek, “Eğer siz çalışmaz, sizden öncekileri geçmezseniz vatanınız, işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır. Hiçbir canlı yaşamayacak biçimde size bırakıp giderler. Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yapar, hayatınızı daha iyi yaşarsınız… Şimdi tercih sizindir.” diyerek tarihî ve millî şuuru aşılarız.
Bunun üzerine Türk heyeti “Bizim için tespitiniz var mı, gözlemleriniz nedir?” dediklerinde, Japon heyeti “Elbette var” derler. “Bizim Hiroşima’mızdan daha etkili sizin Çanakkale’niz var. Bu bölge gençlerinizin şok olması için yeter de artar.”
…
Arkadaşlar, acaba eksi 35-40 derecede Allahu Ekber Dağlarında binlerce vatan evladı gencecik bedenleri ile turistik seyahat için mi bulunuyorlardı? Yoksa dağcılık sporu için mi oradaydılar?
Madem ki “HAYIR” o zaman hangi gayeler için hayatlarını feda ettiklerini bilerek onlara lâyık evlatlar olabilmemiz için adeta açık bir müze olan bu bölgeden ve şehitlerimizden dersler almamız gerekir.
İşte Çanakkale ve Sarıkamış’ta binlerce vatan evladının hayatlarını hangi ulvi gayeler için feda ettiklerini bilmekle, tarihî ve millî şuur gerçekleşir ve anlaşılır.
…
Dersimizin sonuna doğru gelmiştik. Filozof Burak söz alarak: “Hocam bu dersten şunu anladım ki; 90.000 şehidin torunları olarak Sarıkamışlı her bir ferdin Sarıkamış’ı ve Çanakkale’yi en iyi şekilde öğrenip gelecek nesillere bu vatanseverliği aktararak şehit ecdadımıza lâyık birer evlat olmak için çalışacağız.”
Sınıftan haklısın sesleri üzerine aklıma gelen şu şiiri okudum:
“Tarihe şerefler veren erler anılırken
Yükselmede ruh en geniş âlemlere yerden
Bin rayihanın feyzi sarar ruhu derinden
Geçmiş gibi Cennet’teki gül bahçelerinden…”
…
Bütün şehitlerimizin şahsında, Sarıkamış topraklarında hayatlarını ortaya koyarak ruhlarının yüceliğini ispat eden binlerce şühedanın da anılmasında ruhumuzun başka âlemlere yükseldiğini hissediyoruz. Çünkü onlar vatanı savunmaya giderken “maddeten dünyanın en fakiriydiler ama, şehadet mertebesine ererek maneviyat âlemlerinin sultanı oldular.”
Ey kendini ölmüş bilmeyen ŞÜHEDA: Bizlere şefaat ediniz. Ruhunuz şad olsun. Dediğimde zil çaldı.
Onbinler, Sarıkamış Şehitleri için yürüdü
Kaynaklar:
1. Ramazan BALCI, “Tarihin Sarıkamış Duruşması”, Nesil Yay., İstanbul, 2006.
2. Sarıkamış Şehitleri Özel, “ Kars Valiliği” Aralık 2008.
3. Beyaz Hüzün, Sarıkamış Şehitleri Özel, Aralık 2009.
4. Felix Guze, “Büyük Harpte Kafkas Cephesindeki Muharebeler”, çeviren: Hakkı, İstanbul, 1979.
5. Arif BAYTIN, “İlk Dünya Harbinde Kafkas Cephesi Hatıraları”, Vakit Basımevi, İstanbul, 1946.
6. Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe-i Hayat, Envar yay.
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han
- İhlas Suresinin Düşündürdükleri / Murat Balcı
- İçimizdeki Şeytan / Hande Ustamahmut
- Gerçek Bir Çakmakçılar Yokuşu (Mercan) Hikayesi / Dr. Osman Eminler
- Evrimin Bilimsel Açıdan Geçersizliği / Dr. Ali Kemal Pekkendir / BSc ODTÜ Makina Müh. MSc Birmingham Üniv. PhD California Üniv.
- Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı? / Ayhan Küflüoğlu
- Din Eğitimi ile Amaçlanan Toplumu Cahilleştirmek midir? / Dr. Adnan Küçük
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci
- Gülün Fısıldadıkları / Tülay Bülbül