İlkbaharla gelir sonbaharla gider yapraklar. Geride ne hoş izler bırakırlar. Her biri ne de güzel kendine özeldir… Hüşyar olan nazarlara hikmet, rahmet, kudret harflerini okuturlar.
Her hayat sahibinin olduğu gibi onların da bir hikâyesi vardır elbet. Ta ağaç çekirdekken başlar hikâyesi. Hava, su, toprak, ışık duası. Kim bilir yaprak olana kadar ne mertebelerden geçecek.
İçeride göremediğimiz, hissettiğimiz bir faaliyet!.. Emirber bir nefer gibi çalışıyorlar. Vücudumuzun kan deveranı gibi, topraktan yukarı doğru bir akış var. Ağacın o incecik kökleri topraktan suyu çekiyor, yaprağa yetiştiriyor. Ve bir el bu akışı kontrol ediyor. Yol üzerinde ince ince mizancıklar yerleştirilmiş. Bu ölçücükler ile yaprağa gıda olacak malzeme vakti vaktine yetiştiriliyor. Ve her iş aksamadan idare ediliyor.
Yaprağa can geliyor ve ağaçlara bitkilere nefes oluyor hayat oluyor. Artık çiçeklenmeye meyve vermeye hazırlanıyor. O zarif görünüşleri, ışıl ışıl parlamalarıyla kendilerini dallarda sergiliyor, teşhir ediyorlar. Bir nevi çekirdeğin amel sayfalarından bir satır gibi…
O kadar anlamlıdır ki duruşları. Kimi kıyamda, kimisi rükûda, kimisi de secdede sanki. Hele o rüzgarın dokunmasıyla dile gelmeleri yok mu, bir kulak ver de dinle!
Kendi dilleri ile Allah’ın ilmini sanatını, hikmetini takdis, tesbih, hamdediyorlar. Aldıkları emri öylesine aşk ve şevkle yapıyorlar ki, bunu an ve an ölçülü, hikmetli, ahenkli büyümelerinde, salınıvermelerinde görebiliyoruz.
Yeri gelir bazı böceklere beşik, karıncalara gıda olurlar. Usanmadan ağacın gövdesinden tırmanırlar yapraklara doğru. Her ne kadar bahçe sahibinin hoşuna gitmese de. O narin görünüşleriyle beraber küçücük bir serçeyi kucaklayıverirler. Sanki bir ana kucağı gibi. Ne de mutludur serçe.
O ince, nazenin yapraklar, en şiddetli hararette yanmazlar. Yüzlerini güneşe dönmüş adeta İbrahimvari (as) duruşları ile “Ya narukûni berden ve selâmen” ayetini okuyorlar. “(Biz ateşe şöyle ferman ettik:) Ey ateş, serin ve selametli ol” (Enbiya Suresi, 21:69)
Ayrılık vakti geldiğinde yapraklar sararıyor, kızarıyor toprağın bağrına düşüyor. Zahiren kendi çürüse de toprağa gıda oluyorlar. Gelecek baharda toprağa bıraktıkları besinlerle çekirdekte, ağaçta hücre oluyor, yaprak oluyor, meyve oluyor.
Yapraklar her bahar misliyle, yeniden tazelendirilerek geliyor. Adeta gören, duyan kalplere “biz Allah’ın sanatının dellâllarıyız, bir nevi haşrin numuneleriyiz” diyorlar.
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han
- İhlas Suresinin Düşündürdükleri / Murat Balcı
- İçimizdeki Şeytan / Hande Ustamahmut
- Gerçek Bir Çakmakçılar Yokuşu (Mercan) Hikayesi / Dr. Osman Eminler
- Evrimin Bilimsel Açıdan Geçersizliği / Dr. Ali Kemal Pekkendir / BSc ODTÜ Makina Müh. MSc Birmingham Üniv. PhD California Üniv.
- Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı? / Ayhan Küflüoğlu
- Din Eğitimi ile Amaçlanan Toplumu Cahilleştirmek midir? / Dr. Adnan Küçük
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci
- Gülün Fısıldadıkları / Tülay Bülbül